Sarayburnu'nda Bir Yaz
2003 yazı… İstanbul’un göğü lacivertin en derin tonuna bürünmüş, deniz ise kıyıya vuran dalgalarla geceye kendi şarkısını fısıldıyordu. Ben, Osman… Kuzenim Sabahattin ve Erzurum’dan İstanbul’a gezmeye gelen Şenol ile Yunus’la birlikteydim. O gün, adalara gitmeye karar vermiştik ama hayat bizim için bambaşka bir plan yapmıştı.
Ada vapuruna yetişmek için Eminönü’ne koşturduk ama birkaç saniye ile kaçırdık. İçimizde bir burukluk vardı ama gençtik, hayatın her anında bir macera bulabilirdik. Sabahattin, gözlerini denize dikti ve çocukça bir coşkuyla, "Buradan yüzelim, hem serinleriz hem de zaman geçiririz!" dedi. Şenol ve Yunus hemen atıldı:
"Hadi, yüzelim!"
O anın heyecanıyla ben de kabul ettim. Sarayburnu sahilinde üstümüzü çıkarıp kendimizi suya bıraktık. Serin su, yaz sıcağında ilaç gibi gelmişti. Ama biz farkında değildik… Sarayburnu’nun suları sakin görünse de alt akıntılar haince bekliyordu.
Şenol, "Su çok güzel değil mi?" diye bağırarak güldü ama sesi bir anda kesildi. Ardından Yunus’un çırpınışlarını gördüm. Akıntıya kapılmışlardı!
"Yüzün! Kıyıya doğru yüzün!" diye bağırdım ama suyun gücü bizi içeri çekiyordu. Sabahattin kıyıya yakın olduğu için son anda tutunabilmişti ama biz üçümüz çoktan suyun esiri olmuştuk.
Suyun içinde boğuluyorduk… Şenol ve Yunus’un korkuyla bakan gözleri hala hafızamda. Onlara ulaşmaya çalıştım ama bir an nefesim kesildi, ciğerlerime su dolmaya başladı. Ellerimi havaya kaldırıp, içimden gelen en derin duyguyla haykırdım:
"Ya Şeyh Abdülkadir Geylani! Yardım et!"
Gözlerimi kapattım. Boğuluyordum… Ama o anda, içimi bir sıcaklık sardı. Sanki görünmez bir el beni kavrayıp yukarı çekti. Bir an suyun dışına çıktım ve kendimi kıyıya yakın bir yerde buldum. Gücüm tükenmişti ama hayattaydım.
Sabahattin beni kollarımdan tutup çekti. Yüzü bembeyazdı. "Osman! Nefes al, hadi!" diye bağırıyordu. Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey, suyun üstünde hareketsiz yatan iki bedendi… Şenol ve Yunus…
O gece, gökyüzü İstanbul’un üstüne kara bir örtü gibi çökmüştü. Sessizliğin içinde dalgalar ölülerin sırrını taşıyordu.
Ben ise hâlâ yaşıyordum. Neden? Bunun cevabını bilmiyordum. Ama bir şeyden emindim… Beni kurtaran, sadece bir mucizeydi.
2003 ist
İnşallah gerçek değildir dedim okurken. Çok üzücü eğer gerçekse. Sarayburnu buruk, yas dolu bir güne ev sahipliği yapmış o gün. Yazıdaki duyguyu okuyucuya geçirmişsiniz Osman bey. Kısa ama etkileyiciydi.