Şaşkın Tavuk
Aşkın yaşı da mekanı da makamı da vicdanı da yoktur.Vicdansızdır diyorum çünkü adına aşk denen bu hileli oyunun,acıma duygusu yoktur.Zıtlıkları da içerisinde barındırıyor önce seviyoruz sonra nefret ediyoruz,önce güveniyoruz sonra onu unutmak için elimizden geleni yapıyoruz.
-Ben büyük günah işledim.
-Nasıl hocam,içki içmezsin,şirk koşmazsın,kumar oynamazsın.
-Ama...
-Aması ne hocam?
-Aşık oldum.
-Dünyanın en güzel duygusu,kim bu talihli kız?
-Dalga geçmek yok,tamam mı?
-Tamam hocam.
-Dondurmacının karısı.
-Şu köşedeki dondurmacı mı?
-Ta kendisi,onu görebilmek için can atıyorum her gece liseli ergenler gibi.Dondurmayı hiç sevmezdim ancak onu görene kadar,şimdi dondurma bağımlısı oldum,hele eli elime değince kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyor.Ne benim onu sevmeme hakkım var ne onun benim sevgime karşılık verme hakkı var.Anlayacağın korlar içirisindeyim,şaşkın tavuk gibi ne yöne gideceğimi de bilmiyorum.
Kendisine 'şaşkın tavuk' benzetmesi yapması çok hoşuma gitmişti ve çok da düşündürmüştü,aşk kör bir bıçaktı kesince izini saplanınca sızısını bırakan.
Çok kısa adeta bir fıkra gibi olmuş. Tamam bunu birisi anlatmış olabilir ama, aralara değişik kelime ve cümleler sıkıştırılarak, eklemeler yapılarak öykü daha bir ilginç hale gelebilirdi... Aşk bu ne zaman, nerede, insanın karşısına kimi çıkaracağını belli etmiyor, öncesinde... Tabi sıkıntı da büyük aslında, sanki platonik olarak devam eder gider gibi geliyor... Kutlarım içtenlikle...