Selimcik...
selimcik okula yeni başlamıştı...
kürtçeden başka bir dili konuşmayı bilmiyordu.o köydeydi.çocukların ağasıydı.koçerlerin peyniriyle besler,badem ağaçları arasında jimnastik hareketler yapardı.hem uslu,hem yaramazdı.bu özelliği 10 çocuklu ailenin en son yaprağı olmasından geliyordu.annesinin adı dadoydu.dado köydeki çocukların annesiydi.selimcik kıskanırdı annesini bu yüzden.bu yüzden dado nereye gitse,ne yapsa dadonun eteğini tutardı sımsıkı.bir de çağla şikel bir dadısı vardı.dadısı selimciği köy yumurtalarıyla şımartırdı.her gün onu daha çok seviyordu,çünkü çocuğu yoktu ve bizim selimciği çocuğu yerinde görürdü...
selimcik,bazen de çok kötüydü.ne yapacağını bilmeden saatlerce düşünür,bir oto sap olmazdı.kenarda kalırdı hayatın....
selimcik,yine de iyiydi.okumak,adam olmak için can atıyordu.bu nedenle bir eylül ayında ilçe olan kerboran?ın yolunu tuttu.o tarihte kan revan,revaçtaydı.sabah akşam farklı silah vardı gözünde,kim haklı kim haksız umrunda değildi selimciğin...
buna rağmen selimcik,kendini okula anne ve babasından habersiz kaydetti.sevincine diyecek yoktu.ona bir kelebek dokunsa uçacaktı sanki o an.o derece bahtiyar ve kılsız koltuk altları kabarıyordu.
okulun ilk günü onun için çok zor geçti.bilmediği bir ortam,tanımadığı çocuklar ve yabancı dille(türkçe) konuşan bir öğretmen vardı başında.ilk derste ağladı okulun üçüncü katındaki bir sınıfın penceresinde.zira elindeki kurşun kalemle,biçimsiz deftere ne yazacağını bilmeme acziyetini ve kendini yabancı görme ezikliğini yaşadı sırası olmayan o koca sınıfta...
artık yeni yaşantısına meşakatlerle başladı.köy-ilçe arasındaki 7 km yi bazen yürüyürek,bazen traktöre ya da bir eşeğe binerek gidiyordu okumak için.azmi büyüktü ancak içinde bulunduğu 1990 lı yılların çetinliği vardı karşısında.mesela bulutlar mavi beyaz değil griydi.yeryüzünde korkunç olaylar oluyordu.kardeş kardeşi vuruyordu.dum duma bir hayat onu bekliyordu daha avuçları minni minnacıkken.
buna rağmen deli doluydu o küçük yüreği...
sözgelimi selimcik yalnızlığı seviyordu.tiruwa köyünün tepelerine atardı kendini güneş gün batımındayken.bir kaya üzerine oturur,gökyüzünü seyre dalardı.tabiatın renkleri arasında kaybolmak,onu çok mutlu ediyordu.bu onun için en iyi oyuncağıydı doğayla bütünleşmek ve sevişmek rengrenk çiçeklerle..
selimcik,bu yüzden kuzularını,oğlaklarını köyün dışına otlatmaya götürürdü.arasıra kendisi otlamıyor değildi.nasıl olsa o da bir otçuldu...
bazen de aklı almıyordu birçok şeyi.mesela köyünde neden okul kapalıydı.mesela babaocağında neden televizyon yoktu.mesela neden büyümek için çırpınıyordu.meselalar uzayıp gidiyordu selimciğin büyük kafasında.ha kafası da top gibiydi.saçları azıcık kıvırcık,çok keçi sakalıydı.ama inadı yoktu...
inadı yoktu,yaşından fazla şeyleri istemek.inadı yoktu başından ziyade başıboş şeylerle uğraşmak.
o bir hayat canlısıydı.nefesi daima sıcacık olurdu.gecesini gündüz gibi yaşamak isterdi.pirkaveşonek(saklambaç) oynardı...gündüzleri ise tek sevdiği oyun misket oynamak ve çelik çomak çakmaktı...
31 mart-2008-semsur
-devamı olacak...