Sen O Vapurda Kaldın
Tırtılların yaprakları kemirdiği o yaz akşamı... Serinliğinde kendimi kaybettiğim bahardan kalma bir kış günü...
Ellerime vuran keman telleri ve seni dinlemek içimdeki karanlıkta. İşte aydınlandığım an bu demek, her şeye ve herkese rağmen. Yenilmedim diyebilmek çirkinliklerime. Çirkinleştiğimi bilmek hayatla bir olmak için. Dizlerine kapanmak elde edebilmek için hayallerimi. Elde ettiklerimi küflü odalarda saklamak; kaybetmemek için. Kaybettiğimde yanmak, onları kazanmak için yaptıklarıma...
Hayat; tırnaklarıma bulaşmışken kesif kokulu çamurlar, daha fazlasına dayanamamaktır, dayanacağım kadar dayanmışımdır.
Kepenklerini kapattığında yaşanmışlıklarının, altından sızan gün ışığına hasret kalırsın geceler boyu. Biraz aralamak için tutuşur tenin. Bedenine isyan bayrağını çektiğinde, nefsine karşı ilk kez galipsindir. Kulaklarında yankılanır duymamak için direndiğin ne varsa. Sonrasında duyduğuna pişman olmadığını anlarsın. Nasıl da rahatlar ruhunda sıkışıp kalmış çocukluğun. Koşturursun eskimek bilmeyen merdivenlerinde geçmiş günlerinin. ve tırtılların yaprakları yiyişi gelir gözlerine. Hep karanlıkta kalmış anıların, aydınlığı o denli özlemiştir ki; sıkı sıkı tutunur sana. Bırakma dercesine takılı kalır görüntüler...
İşte o vakitler, kendimi anımsarım ve yitip gitmeye yüz tutmuş seni. O iskelede düşüşünü anımsarım. Benim sana nasıl koştuğumu, dizlerindeki kanı ve yüzündeki o derin acıyı... Seni öyle anımsarım. Hayatımda anımsanmaya değecek bir kaç andan birisin diye.
Dağınık saçlarında çiçek kokuları saklıydı. Ben aşk ne bilmiyordum. Yaşamak için 'Nefes almak' diyordum arkadaşlarıma, hepsi bu... Okulu kazandığımda sevinmiştim. En çok ailemden uzaklaşacağıma... Kendimi tanımak istiyordum sanırım. Neyi ne kadar yapabileceğimi anlamaktı istediğim. Hayat sırtımı sıvazlamıştı hep, bir dediğim iki olmamıştı. Bense düşmek istiyordum, kalkıp kalkamayacağımı görmek için..
Aslında seni iskelede beklerken fark etmiştim, kızıl saçlarını ve gamzeni. Ama kafamda seni bir yabancı sayan fikirlerim, kalbimde bir bulut gibiydi. Gelip geçtiler ve seni düşünürken buldum kendimi. 'Kim bu kız?' deyişim yankılandı beynimde
-Biri 'Sana ne!' dedi,
-Diğeri, 'Acaba beni fark etti mi ?' diye sorguladı...
Tüm bunlar üç dakika içinde olup bitti. Seni ayağa kaldırdığımda, ellerine bakıyordum. Ne garip, yüzün değildi gözlerime takılan. Elinde bir yara izi vardı, derin bir kesik. Seninle çelişen bu görüntü kafamı allak bullak etmişti. Kitaplarını aldım ve sana 'Şimdi iyi misiniz?' dedim..
Sessizdin. Naif duruşunun altında benimle konuşmak istemediğini ama bir teşekkür etmemenin nezaketsizlik olacağını düşündüğünü fark ettim.
-İyiyim çok teşekkürler...
'Nereye takıldım da düştüm ben?' deyip etrafı kolaçan ettin ve basamağı gördün.
Gülümsediğin de sana bakıyordum, ama aslında ruhundaydım. Bu ilkti, benim için bir ilk...
Senin ilklerinse, benim sonlarıma gebeydi. Sanıyorum bu kadar acıyı yaşamak yerine seni yerden hiç kaldırmamış olmayı dilemeliyim, dileyemiyorum. Kendimi tanımak için seninle düşmem gerekiyormuş... Hayat bana 'Ben geldim' demiş, ben bir haberken.
Vapur beni uykumdan uyandıran bir siren sesi gibiydi, sense dünyayı umursayamayacak kadar kendinle meşguldün. Birlikte vapura bindik ve yan yana oturduk. Bunda bir sakınca görmüyor gibiydin, aslında yanında oturduğumu bile fark etmemiştin o an. Dirseğin yanlışlıkta benimkine değdiğinde başına çevirip baktın. Rimelin akmıştı, o zaman anladım ağlamıştın...
-Af edersiniz dedin, çok dalgınım bugün...
-Önemli değil dedim, ama önemliydi...
Merak ediyordum. Sormama kalmadan anlattın. Bir yüreğe ihtiyaç duyuyordun, yargılamadan dinleyen bir yüreğe... Bir yabancıydı ihtiyacın olan. Çok sevmiştin, çokta sevilmiştin aslında, ama o çıkıp gitmişti hayatından, yarınlarından belki... Sen kızgındın, 'Kin mi duymalıyım?' diyordun. Yoksa bu muymuş hayırlısı... Sorularına kayıtsız kalmam seni kızdırdı
-Özür dilerim sizi sıktım sanırım dedin. Bana da kızmıştın...
Bense cevaplarımı düşünüyordun, seni tanımadığım bir yana, senden bana yol alan o duygu kapatmıştı dudaklarımı. Kımıldamıyorlardı, sessizliğim can sıkıcıydı evet, ama nedensiz değildi...
Gözlerine baktım. Yosun tutmuş,gözlerine.. Kim bilir ne kadar sevmişti o gözler. Ne kadar akmıştı benim sana aktığım gibi. Sen çağlarken karşı kıyıdaki seni seyretmişti, belki sırf zevk olsun diye, belki sana sahip olduğu için böbürlenmişti, gözlerine değmekten gururluydu. Ama o gurur bile, seni terk etmesine engel değildi. Yaşam en dolambaçlı yoldan götürmüştü seni gideceğin yere. Yalnızlığından sen sorumlu değildin belki, ama bu sonucu değiştirmiyordu. Ne yani, bütün bunları mı söylemeliydim sana. Elbette hayır!.
Duyarsızlığımın doruklarında :
-Üzüldüm dedim, hayırlısı buymuş belkide...
Sen ne diyeceğimi umursamıyordun aslında. Kalbindeki kırıklar bedenine ağır gelmişti. Bir süreliğine taşımamı istedin, bende taşıdım. Daha fazla dayanamadığımdan gidip birer bardak çay aldım ikimize. Yolu yarılamıştık, koskoca İstanbul seninle benim gibi ne saçmalıklar görmüştü, ama sen acıyordun kendine, bense anlıyordum... Çekip gitmeliydim. Biran önce bu kabus bitmeliydi, ama gidemedim. Senin kadar kolay gidemedim. Ben tam on iki yıl kaldım...
Bir kez senden gitmişti ya hayat, sen kanıksar olmuştun gitmeleri. Beni de öyle bıraktın işte. Suçluluk duymadan, keşke demeden... Eskilerin intikamıyla, durmadan, gittin. O vapurdayken mi gitmiştin, on yıl sonra mı, evlendiğimizde mi...
Ama gittin...
Kızımızı bana bıraktın. Hayatı ona ben öğretemem ki dedin. Ben hiç öğrenemedim yaşamayı, sevmeyi... Ayakta duramadım hiç, yenildim. Yenildiğimi kabullenemeden tekrar çıktım ringe, ilk yumrukta devrildim, sandım ki...
-'Gitmeliyim' dedin. Sen iyi bir öğretmensin ben kötü bir öğrenciyim.
Evet sen o vapurdayken gitmiştin, ben kaldığını sanıp sarılmıştım ruhuna... Köpüklerin arasında sana el sallayan yunuslar, tepeden tırnağa beyaza boyalı bir gökyüzü, hiç eskimeyen bir yüzle, 'İşte yaşadım' demekti istediğim. O vapurda bunları dedirttin bana, işte yaşadım ve gidiyorum....
Gitmek; nereye ve ne için bilmeden. Gitmek öylece, en hesapsız kalanlarını bile götürmek yanında. Gitmek; kimse gitmeyi istemediği halde... Umarsızlık kepenklerini indirdiğinde korkuların hoyrat sevişlerine, gitmek; kalmayı seçmek diye bir şey olmadığından.
Seninle gittim, sense hep o vapurda kaldın.Yaşamak, asılı kaldı koynumda...Yaşamak ağırdı kollarımda. Ama yaşamak güzeldi karanlığıyla...
Dizlerine çektiğinde başını, gövdende hissettiğin acıyı özlemek, özleyememektir gitmek. Tırnağına bulaşan yorgunlukları, tenine ettiğin eziyetleri hiçe sayarcasına, gitmek... Aslında hiç istemeden.
Sabırla ördüğün bir hayatın, sabırsız bir çocuğun şımarık isteklerine boyun eğmesi gibi, üzgün ama çaresizdir duruşu. Gitmek; kalanlarına ettiğin eziyettir aslında, kalanların kalmaya niyeti yoksa da, kalmaktır ellerinden gelen, seninse elinde olmayan!
Sen gittin. Geride yaşam kaldı, on iki yıl, bir çocuk, biraz para ve bir ev...
Geride, sen kaldın, benden hiçbir iz yok!.
Çok güzeldi,
Aslında o vapurdan hiç inmemiş ki..
Yaşanmış ne,nasıl yaşandıysa sanki rüya gibi hayal gibi 12 yıl..
Öyküleri okuduğumda gerçek sanıyorum üzülüyorum..
Bu öykü de üzdü beni..
Ama çok güzel yazmışsınız..
Tebrik ederim..
insanın yüreğini sızlatan bir öykü olmuş, gideninde yüreği sızlamıştır mutlaka...güzel bir kurgulama, tebrikler...
Talan Hanım Merhaba, Sizi kutluyorum güzel bir yazı, günün yazısı olmasına değmiş doğrusu.. Selamlar