Sensiz Olmuyor Sevgilim
Genç adam, kendinde değildi. Sevgilisiyle vedaşlamalarının ardından günler geçtiği halde; günün hep aynı saatinde oraya; büyük çınar ağaçlarının altına geliyor, ilk buluştuğu anını gözlerinin önüne getiriyordu.
Bugün de öyle yaptı. İş yerinden çıkar çıkmaz, arkadaşlarının şehir kulübünde okey partisine davetlerini kabul etmedi. Gülüp, eğlenecekler; böylece zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaklardı. O ise kendisiyle baş başa kalmayı ve sessizliği yeğledi.
Bu aşk, içine düştü düşeli dış dünya ile temasını kesmişti adeta...Dairede arkadaşlarının şakalaşmalarına katılsa da gülüşleri hep sahte kalıyor,içindeki gerçeği saklıyordu.O gerçeği, bir tek kendisi biliyordu.Gizlenen gerçek;işte O'nun aşkıydı.Sevdiği kızın aşkı.Dairedeki bekar bayan arkadaşlarından bazılarının yaklaşımlarına,kurlarına kayıtsız kalıyor,kısa kısa kelimelerle geçiştiriyordu...Her defasında boşa çıkarıyordu,bekar bayanların heveslerini.Hele içlerinden biri vardı ki;genç adamın ensesine sakız gibi yapışmış,bırakmıyordu..Hemcinsleri ile şakalaşırken:
- Ben de yakışıklı Kaan'ı yola getirmezsem, avuçlarımın içerisine almazsam, bana da süslü Nevin demesinler.
Nevin, yandım anama düşmüştü. Bir kaç sene daha elini çabuk tutmazsa şansı sıfıra inecekti. Yaşı, otuzdan yukarıya doğru son sürat gidiyordu çünkü.
Kaan, asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde bir süre dinlendi. Soluğunu topladı. Ağaçların dallarındaki kuşların serenatlarına kulak verdi.. Bir ara bakışlarını, yukarıya çevirip; kuşları izledi. Korkusuzca sevişmeleri, hoşuna gitti. Sonra içlerinden birinin yapmış olduğu ufak şaka ile yüzü b...klandı.Cebinden salpağı çıkarıp silerken kendi kendine:
-Talih kuşu, geldi tam da yapacağı yeri buldu.Mübarek nokta atışı yaptı sanki.Diye mırıldandı.
Canı çok sıkkındı. Sanki yüreğini mengeneye sıkıştırıp presliyorlardı adeta...Arka taraflardaki birahanelerden, sönük müzik sesleri geliyordu.Dayanamadı.
'İki bira içsem ne olur sanki 'diye içinden geçirdi. Birahanelerden birine girip, bir köşeye çekildi.Birayı yudumlarken; garsonun, ses tonunu yükselttiği müzik çalardan Zeki Müren'in güzel bir şarkısı içini burkmaya başladı.
Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar...
Zaman sanki bir rüzgar
ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses
ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın...
Şarkının sözleri, aşkının hikayesini çağrıştırıyordu belleğinde. Evet, sevgilisi gittiğinden beri;
Gözlerinde bir renk
Kulaklarında bir ses
İçinde bir nefes /olarak kalmaya devam ediyordu.
Falcı Çingen kadının:
- At bi onluk be beycağazım da senin şu güzel falına bakayım. Bakalım kısmetinde hangi şanslı güzel var...sözlerine aldırmadı.
Çıkarıp onluğu vermişti ama falı es geçti... Kısmetinde ki güzelin yerinde yeller esiyordu çünkü...
Birahaneden ayrılıp, istasyona doğru ağır adımlarla yürüdü. O günü; ilk buluştuğu günü tekrar anımsadı. Heyecan doruktaydı.Telefon trafiği altında şaşkınlıkla ters yöne gitmiş,sevgilisinin:
- Batıya doğru gel, yıldız parkının giriş kapısındayım göndermesini anlayamamıştı. Sonrasında karşıdan karşıya el sallayarak, birbirlerine doğru Türk Filimlerindeki aşk kahramanları gibi koşup kucaklaşmışlar,kokularını içlerine sindirmişlerdi...
Şu anda kurduğu hayalin içerisinde; o anı yaşıyor gibiydi. Serap görmüşçesine ileriye doğru üç beş adım hamle yaptı...Ama nafile.Sevgilisi yoktu karşısında.
Beraber yürümeye başladığı, geçtiği yerlerin krokisi kafasındaydı.Parka kadar hangi güzergahı izleyeceği,kafasındaki bilgisayara yazılıydı.
Az ilerde Çingenlerin kurmuş oldukları çadırdan sesler yükseliyordu. Dönme dolap,havada dönüyor;diğer tarafta büyük bir çadıra deniz kızının posteri asılmış;yağız Çingen delikanlısı,elindeki megafonla akordu bozuk enstüramandan çıkan cazırtılı bir şekilde ötüyordu:
- Deniz kızı Eftalye geldi. Bu fırsat bir daha ele geçmez.Hadi hadi!.İçeri girmek sadece beş lira.Hayatınızda görmediğiniz kadar güzel bir deniz kızı ile sohbet etme imkanını yakalayacaksınız!!!.
Kaan, denizkızı Eftalye'nin posterini izledi. Ela gözleri,tıpkı sevgilisinin gözleriydi.Ateş saçıyordu etrafa.
- Ah Eftalye,ah!Şimdi sevgilim senin yerinde olacaktı ki;neler vermez, ne çılgınlıklar yapmazdım.Seni alıp kaçırırdım uzaklara.Hem de çok uzaklara...
Adımlarını parka doğru yöneltti. Kocaman, yaşlanmış ağaçlarla kordon şekline gelen yürüyüş parkurunda kendisini buldu. İşte tam buradan birlikte omuz omuza tatlı bir sohbetin dinginliğinde yürüyorlardı. Elleri ellerine kenetlenmiş parmakları birbirine yapışmıştı. Birbirlerine; geçmiş ya da gelecek hakkında değil,sadece o anın güzelliğinden doğan çağrışımla bir şeyler anlatıyorlardı.Bir ömre bedeldi sohbetleri.Sekiz yüz metrelik parkuru kaç tur attıklarını bile unutmuşlardı.
Kaan, parkurda tek başına yürümeye devam ederken; ilerde duvardan aşağıya doğru sarkan çiçeğin kokusu,kendisini mıknatıs gibi çekmişti yanına.
Sevgilisi:
- Bak, Kaan. Bu çiçeğin adı;'hanımeli'dir.Bunun kokusu,insanı mest eder,kendinden geçirir.En çok da bu çiçeği severim.
Genç adam, çiçeklerden kardeleni sevmiş olmasına rağmen,şimdi 'hanımeli' birinci sıraya yükselmişti..Hanımeli çiçeğini kokladı, kokladı.Sanki çiçeğin kokusu,sevgilisinin kokusunu çağrıştırıyordu.Yapraklarını sevecenlikle okşadı.Çiçeğin yanından ayrılırken,bir damla gözyaşı döküldü,yanaklarından aşağıya doğru...
Parkurda yürüyüşlerinde yorulup, ısınma hareketlerinde mola vermişler, tahterevallide birbirlerini dengede tutmuşlar, bazen denge bozulmuş,ani hareketle yukarı aşağıya zıplamışlardı.
Yine serap görmeye başladı. Sevgisi karşısındaydı sanki.Sevgilisine:
- Hadi aşkım, otur bakalım karşıya, biraz eğlenelim.
Kendisi ise oturur oturmaz, yere çivileme çakıldı.Sevgilisinin oturacağı yerin boş olduğunu görünce kendine geldi,kıçının acıdığını umursamadı bile...
Geç saatlere kadar, tek başına parkın içerisinde dolaştı...Hava yavaş yavaş soğumaya başlamış,Kaan'ın kollarındaki tüyler, diken diken olmuştu.Ürperdi.Artık eve gitme zamanı gelmişti.
Parktan ayrılırken;
- Sensiz olmuyor sevgilim!Olmuyor!Sensiz buralar bana cehennemden farksız !..düşünceleriyle
-
- tatlı anılarının girdabında yönünü yitirmek üzereydi adeta...
İlerde Çingenlerin çadırlarından ,ara ara ortalığa ölgün ışıklar yayılıyor;deniz kızı Eftalye'ye olan megafonlu çağrışımı devam ediyordu:
- Dünyanın en güzel kızı burada...Kaçırmayın bu fırsatı.İşte karşınızda deniz kızı Eftalye...
Kaan, yine çok sevdiği sevgilisi olmadan bir gün geçirmenin burukluyla gecenin karanlığında evine yöneldi.
Yağmur,inceden inceye yağıyordu...
her zaman keyifle okunuyorsunuz Ayhan Bey..saygılarımla
aşk ve hüznün güzel harmanıyla başlayıp devam eden, sonu fransız filmi tadında biten, kısa film havasında dışavurumsal bir hikaye. saygıyla tebrik ederim.