Sevdanın Çatısı Yaşayana Şahittir
Dün gece babamı gördüm rüyamda. Kırmızı salonun duvarındaki resimlerden biriydi. Aniden canlandı; konuşmaya başladı.
''Boya görmez, sıva görmez, tamirat görmezseniz eğer nem gelir sel gelir kar gelir yağmur gelir rutubet gelir... Dağılmaya başlarsınız... Ve mazide sayfa sayfa unutulur gidersiniz!
Ufalanırsınız, parça parça dökülürsünüz !''diyerek bana imada bulundu sanırım ve cümlesini bitirdi.
''Bir zamanlar sur gibi duvardım, yazık dökülmeye, elle bile sökülmeye başladım... Sonra ne duvardım dersin... Çökerken bile kimseye zahmet vermeden, kimseye zarar vermeden çöktüm gittim !''
Eylül 2012...
Evliliğimin on beşinci yıl dönümü geldi çattı işte. Yıllar ne çabuk geçer dışardan bakana. Oysa gerçekler hep acıdır maskelenmiş yüzümüzde yaşanır bir ömür. Gücün bedeli yalnızlıktır ve belki de biraz delilik... Bir zamanlar yakındık, memnuniyetle saklanırdı sırlar... Oysa göç çoktan başladı.Bin bir türlü renk başıboş hayaletler misali saçıldı etrafa.
Kimi çöksün diye beklerken... Kimi neler gördü bu duvar, .''acı patlıcanı kırağı çalmaz'' diyerek dalgasını geçmedi mi. Kimide elinde her imkân varken, gel hayrına kurtar şu duvarı deyip parmağını bile kıpırdatmadı!
Ekşi suratlı duvarı, gece-gündüz gıcırdayan kapıyı, çekmeyen bacayı kim sever, kim ister?Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık diye boşuna söylememişler.
Cemal Gürsel ''Kararlar ders olacaktır ''demiş. Nasıl bir ders almamızı bekliyorlar? Belirsiz, hayal gücüm başıboş dolaşan yılkı atları gibi. Durmadan yazıyorum. Farklı çevrelerde yaşayan kadınların kesişen hayat öykülerini anlatıyorum. Kararımı verdim. Kızıma adanacak bu yazılarım.
Cam dediğin kırılır. Sıva dediğin boya dediğin dökülür... Bina oturdu derler duvarlar çatlar değil zelzele sokaktan kamyon geçse kolonlar, kirişler patlar. Tamirat, tadilat, sıva, boya, cila hep huzur içindir. Birden, aniden buz gibi soğuk bir nehre düşsem de, boğulsam da gittikçe dibe çekse de görünmez güçler beni bekliyor biliyorum... İşte en yukarıda çatı var!
Çatı hamal gibi bir şey başını kaldıran onu görür. Öfkesini bir yerlerden çıkarmak isteyen, vurun abalıya misali hep ona bakar, sataşır, laf çarpar, gücü yetmezse dedikodu yapar, yıpratmaya, eleştirmeye başlar.
Oysa çatı başka, bambaşka bir şeydir! Doluya, yağmura, rüzgâra, kara geçit vermez. Çatının çektiğini, ne duvar bilir, ne tuğla, ne taş... Kapı ve pencerelerin duyduğu
ve sarsıldığı dedikodular vız gelir çatıya... O onların yarım-yamalak bildiğini açık-seçik bilir, duyar, şahit olur...
Çatı anlayana bir hamidir. Korur, gözetir, kimin ne maksatla geldiğini bilir. Kapıya doğru gelenlerin ruh hali yüzlerine yansıdığı için anlar vaziyeti. Gelenin yürüyüşünden sezer niyetini...Çatı kalkan gibidir haddizatında...
Duvar göçse tamir edersiniz. Kapı kırılsa birkaç tahta ile açılır-kapanır hale getirirsiniz.
Cam kırılsa değiştirirsiniz. Maazallah çatı çöktü mü altındaki binadan eser kalmaz. Çöken bir çatının altında kalan yapıdan bir daha hayır gelmez.
Çünkü taş üstünde, taş kalmaz yeniden toplanıncaya, toparlanıncaya kadar, bina, bina olmaktan çıkar.
Bir çatı altında olmak, o çatının altında toplanmak tarif edilemeyen bir duygudur aslında...
O çatıyı ayakta tutan bütün unsurların ona verdiği en büyük güç ve destek sevgidir, samimiyettir, onu ayakta tutmaya olan inançtır.
Asırlarca ayakta duran, temelinden harcına, çatısına kadar ayakta kalan yapıları hangi sevgi,hangi samimiyet böylesine birleştirdi, böylesine birbirine kenetledi ,hiç düşündünüz mü?
-ÖYKÜMÜ GÜNÜN ÖYKÜSÜNE LAYIK GÖREN DEĞERLİ SEÇKİ KULUNA SONSUZ TEŞEKKÜRLER-
harıka bir kalem..yürekten kutlarım
güzel bir çalışma beğeniyle okudum tebrik ediyorum İlknur hanım.