Sevdiğime Canım Feda Olsun

Geçmiş olsun!
Hastanede kaç aydır yatıyorsun?
Koğuşun en kıdemlisi dediler de.
Hayırdır!
Trafik kazası mı?
-Sana da geçmiş olsun!
Yok!
Trafik kazası değil!
Küçük bir aşk kazası diyelim.
-Birader yoksa!
Hovardalıkta mı basıldın?
-Yok, öyle değil.
-Meraklandım!
Şu aşk kazasını, anlat da dinleyelim.
Yeri geldi mi sen anlatacaksın, yeri geldi mi ben.
Yoksa! Burada yatmakla vakit mi geçer?
-Neyse anlatalım...
'Her yiğidin gönlünde bir aslan yatarmış'

Benimde gönlüm de hala bir dişi aslan yatıyor, çünkü hem yiğidim, hem de erkeğim.
Onu ilk defa kasaptan ciğer almış, çıkarken gördüm.
Hop!
Usta Nereden bildin paketin içinde ciğer olduğunu?
-Arkadaşım!
Şu burunu görüyor musun?
Aha! Bu burun, av köpeğini sollar.
-Yaşaa! Yakışır.
-Kusura bakma kafadan lafını böldüm.
Eeee?
-Keşke onu görmez olsaydım!
İlk görüşte resmen kalbim, tam onikiden dom dom kurşunuyla vurulmuştu.
Ciğerin kokusunu almış, sokak kedisi gibi, elimde ki tespihi sallaya sallaya hemen peşine takıldım.
Sanki! Gök delinmişti ve bardaktan boşalır gibi, yağan yağmurun altında beni büyüleyen kadını 3 km takip ettim.
Sonunda kara vicdanlı olmadığını asilce ispat etti ve beni elindeki şemsiyesinin altına davet etti.
Bana yalnız, anatomisi biraz geniş araç izlenimi verdi çünkü, şemsiyenin
altına bir türlü park yapamıyordum.
Aslan parçamın, geniş araç pozisyonunda ki anatomisi beni şemsiyenin altından, yağan yağmur kapsamına doğru sınır dışı yapmıştı.
-Ağır sıklet desene
Eeee?
-Şemsiyenin altı resmen işgal edilmişti, bir tanem işgal kuvvetleri komutanı pozisyonundaydı.
Bu heybetli kuvvet komutanına, tankımla, topumla kayıtsız şartsız, hemen teslim oldum.
-Yaşaa!
Delikanlı adam işte böyle olur..
-Yavaş yavaş yağan yağmurun zevkini çıkara çıkara kumrular gibi kürekleri Göksu deresinde aheste aheste çekerek yol alıyorduk.
İçimden seviniyordum.
Senin anlayacağın! Canımın elinde şemsiye vardı ve ıslanmıyordu.
Benim naçiz ve çelimsiz vücudum, yağmur alanı içinde perişan bir haldeydi.
Tabii bunlar, küçük detaylar önemli olan iki gönülün, bir olmasıydı.
Bilâder toz şeker değildim ki eriyecek ve onu hiçbir olumsuz, havaya değişmeyecek kadar sevdiğimden emindim.
Neyse!
Git git yol bitmiyordu, aklıma 'ömür biter yol bitmez' lafı gelmişti.
Onunla yan yana kutuplara kadar zevkle yürüdüm, ona nereye gittiğimizi sorma gereği bile duymadım.
-Helal harbi adammışsın, nasıl olsa bütün yollar Roma'ya çıkar.
-Nerede kalmıştık?
Haa! Bir büyüğümüz fi tarihinde ne demişti!
-Hatırlamıyorum, ne demişti?
'Yürümekle yollar aşınmaz' demişti.
Çaktırmadan yola şöyle bir baktım!
Yollar aşınmış mı diye?
Asfalt görünmüyordu, Göksu deresi taşmış, etrafı sel basmıştı.
Bizde o selin içinde akıntıya karşı kürek çekiyorduk.
Yanımda taptığım kadın vardı ya gerisi mühim değildi.
-Helal olsun sana..
Bir ara beni büyüleyen o şehla gözlerinden gözlerimi kurtararak, arkama baktım.
-Usta bir dakika!
Bir dakika!
Cahilliğime ver! Şehla ne demek?
-Şehla: Hafif göz kayıklığı demek.
-Anladım! Biraz şaşı gibi yani...
Ustam,sen anlat...

-Şaşırmıştım ve kafam basmamıştı!
Bir saat önce önünden geçtiğimiz devrilmiş elektrik direğinden on adım uzaklaşmıştık.
-Nasıl yani!
Bir saat içinde, bir arpa boyu yol mu gitmişsiniz?
-Aynen öyle!
Sevgilime baktım, hem geniş, hem de ağır araç konumundaydı!
Bu orantısız manzara benim için hiç önemli değildi.
O benim sevgilimdi ve benimle olmanın zevkini çıkarmak için gayet yavaş yürüdüğünün farkındaydım.
-Yengeye de helal olsun!
-Arkadaş, Allah seni inandırsın, bir boyu vardı.
O selvi boyu, bütün kusurlarını örtüyordu, kavakların altından geçerken bile eğilip geçiyordu.
-Vay!
-Yine gözlerimiz birbirine yol bulmuş, senin anlayacağın, gözlerimize elektrotla kaynak yapılmıştı.
Bana o kadar güzel bakıyor ve gülüyordu ki gülerken sadece önde iki süt dişi görünüyordu.
Bu görüntüsü bile beni kendisine hayran bırakmıştı.
Tabii! Benden kaçar mı, hemen durumu çaktım!
Her halde sahte bir dişçinin eline düşmüştü.
Bu görüntü kirliliği, başka şekilde izah edilemezdi.
-Lan bu sahte dişçiler var ya!
Adamın ağzında sağlam diş mi bırakırlar.
Bak! Şu dişlerime bak!
Bende dişçi ayağına yatmış, birisinin kurbanıyım, iyi tahmin etmişsin.
-Neyse!
Benim için dişmiş, kuşmuş hiç önemli değildi.
O bana Leonardo ustanın yaptığı Mona Lisa tablosu gibi paha biçilmez görünüyordu.
O Kim Ya?
Birden çıkaramadım, bu usta hangi sanayide boyacı?
-Sen onu boş ver, öleli çok oldu tanımazsın.
-Kusura bakma!
Lafını da böldüm.
Eeee?
Nerede kalmıştık?
Haa tamam!
En sonunda yufka kalbi daha fazla dayanamadı ve beni kolumdan tutarak, yağmur alanından, güvenli kara sularına doğru çekti.
Yalnız kolumdan çekerken omzumdan sanki gök gürlüyormuş gibi bir ses çıktı.
Manitama hiç çaktırmadım.
Omuz dediğin nedir ki, kırıkçı onu hemen yerine takar diye düşündüm.
Alt tarafı bir ay kolumu kullanmazdım olur biterdi.
-Vay!
Harbi adamışsın, helal olsun seni gözüm tuttu.

-Valla usta!
Ne yalan söyleyeyim!
Gönlümü verdiğim kadının bu kadar güçlü ve kuvvetli olması çok hoşuma gitmişti.
Zaten başım çek ve senet mafyasıyla beladaydı, aslanım yanımda olduktan sonra bana yan gözle bakmaları bile onlar için ölüm demekti.
Bu arada boğulur gibi, öksürmeye başlamıştım, her halde hassas ciğerlerim buluttan nem kapmıştı.
Dünya umurumda değildi, yeter ki o benim yanımda olsun gerisi hiç önemli değildi.
Yine sevgilim imdadıma yetişti, öksürüğüm geçsin diye, sırtıma birkaç kere yumruğu ile vurdu.
-Helal be!
Harbi kadınmış.
Sen anlat anlat!
-Yediğim darbelerin etkisiyle dizlerime kadar gelen, suların içine düştüm, tam boğuluyordum ki.
Bir tanem hemen kolumdan tutarak, beni güvenli kollarına doğru çekti.
Allaha şükür ki sağlam kolumdan tutmuştu ama ne yazık ki ondan da değişik bir ses geldi.
Kolumdan çıkan sese bakılırsa herhalde dirseğim kırılmıştı.
Kolumun, omzumun, dirseğimin ne önemi vardı.
Bir tanem! Kendini benim için feda etmiş ve beni pisi pisine boğulmaktan kurtarmıştı.
Önemli olan buydu!
Bana alt tarafı kırıkçının yolu görünmüştü, nasıl olsa zaten gidecektim ha kırık ha çıkık ne fark eder ki.
-Vay be !
Sen aşkın kralını bulmuşsun.
Kusura bakma, lafa limon sıktım
Anlat, anlat!
-Bu arada nefes almam gayet zorlaşmıştı.
Herhalde canım sırtıma öksürüğüm geçsin, diye vurunca ciğerlerimi düşürmüş.
Ondan sonrası tufan, ne olduğunu hatırlamıyorum, gözümü işte bu yatakta açtım.
Doktorlar söyledi!
Ciğerimi ameliyatta almışlar, hiç önemli değil, sevdiğime ciğerim feda olsun!
Ciğer dediğin ne ki!
Bizde mangal gibi yürek var.
-Hemşerim!
Verilmiş sadakan varmış, buna da şükür.
Yengemiz ne kadınmış be!
Dünya ahiret bacımız olsun.
Sende delikanlının önde gideniymişsin.
Sana da helal olsun!
Benim de keşke böyle bir yavuklum olsa!
Allah seni inandırsın!
Bırak ciğeri bütün organlarımı bağışlarım.

01 Kasım 2010 6-7 dakika 67 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (3)
  • 14 yıl önce

    öykünüzü severek okudum,bundan sonrada okumya devam edeceğim,iyi ki tanıdım sizi......

  • 11 yıl önce

    Mizahi yönü de ağır basan güzel bir öykü. Kutlarım Cengiz bey yürekten...👍🤐👍

  • 11 yıl önce

    mizah da olmasaydı nasıl yaşardık kim bilir...👍 tebrikler sayın yazar.