Sıcak Öğretmen

İlkokul birinci sınıftaydım.

Çocukluğu yaşıyordum guya. Yaşım pek küçüktü, deprem olduydu. Adapazarı, Hendek perişan dedilerdi.

Deprem dünyayı sallarken, ben dut ağacındaydım. Ağaç çok sallandıydı... ?Ne güçlü rüzgar bu? diyordum içimden korka korka. Zar zor indim, nereye koştuğumu hatırlamıyorum.

Köylü, çoluk çocuk hasır çardaklara çıkmıştık. İki kişi yan yana geldiğinde hep deprem ve sebepleri konuşuluyordu. Genelde depremin sebebi, son zamanlarda giderek artan günahlardı. Bina ve zinalar artıyor, Allah buna çok güceniyordu.

Deprem bir uyarı olmalıydı... Başımıza daha nelerin geleceği belli değildi... Ama tövbe eder yolumuzu doğrultursak, O'nun affı sınırlı değildi; kurtulabilirdik.

Bu ortamda, deprem felaketi sonrası insanlar ibadet, zikir, vaaz demeden hızla sofulaştılar. Nerdeyse uçmak üzereydiler.

Komşu köyde büyük bir meydan vaazı düzenlenmişti. Bütün komşu köyler davetliydi.

Gittik. Çok kalabalıktı.

Harun Efendi adında ünlü bir hoca çok şeyler söyledi, anlattı.

Dünyanın tepsi gibi olduğunu o gün duydum, öğrendim. Ve tepsi de öküzün sırtındaymış. Ayrıca insanlar din dışı davranır, günahlara girerlerse o öküze bir sinek musallat olurmuş, başlarmış hayvanı sokup ısırmaya.

Sokup ısırmalar günahın derecesiyle orantılı olurmuş.

Beli, karnı, k..ı ısırılan hayvan duruma göre sineği kuyruğu ya da burnu ile kovalarsa küçük depremler olurmuş. Yok günah büyükse, insanlar terbiye ve ıslah olsun diye, sinek öküzün k..ını ısırır, çok acıtırmış. Öküz ne yapsın zapt olmayacak tekmeler atar, sıçrar, kendini öteye beriye savururmuş.

İşte ne olursa o zaman olur, öküzün sırtındaki tepsi alt üst olup dünyamız kararırmış.

Onun için dünyamızı kurtarmak istiyorsak, kitap ehli olmalı, hocaların dediklerini yapmalıymışız.

Gün doldu, dualar edildi. Hocanın elleri öpüldü. Herkes çadırına, çardağına döndü.

Kendime güvenim bir artmıştı. Çünkü büyüklerle saf tutmuştum. Çünkü yeni bilgiler öğrenmiştim.

Yattık, kalktık, ertesi gün okula gittik. Okulun önünde ?Türküm, doğruyum...? andımızı içtik. Sınıfa girdik. Az sonra öğretmen geldi. ?Günaydın çocuklar? dedi; ? Sağol? dedik.

Ders başladı. Öğretmenimiz ?Çocuklar? dedi, ? dün vaaz dinlemeye gittiniz mi??

Yerimden fırladım, ?Evet öğretmenim, ben gittim..?

?Neler dinlediniz, anlat bakalım? dedi.

Hoca Efendi'nin dediklerini şöyle gerine gerine gururla anlattım. Amma çok çocuk vardı, ben anlattıkça ?evet? diyorlar, beni doğruluyorlar, onlar da benim gibi gururlanmak istiyorlardı.

Öğretmenimiz, ?tamam çocuklar? dedi, ? şimdi susun ve beni dinleyin...?

?Çocuklar, dünya yuvarlaktır, tepsi gibi değil... uzayda boşluktadır, öküzün sırtında değil...?

?Depremi de ilerde öğreneceksiniz, yerin derinliklerindeki kayma, kırılma ve kaynama olayıdır.?

?Dün dinlediklerinizi kafalarınızdan silin? dedi.

Biz de ?tamam öğretmenim? dedik.

Öğretmenimizin bizi bilgilendirme şekli hızla duyuldu ve tepkiler oluştu. Öğretmenimizin dövülmesi, öldürülmesi tartışılıyordu.

Geceleri, kaldığı lojmandan dışarı çıkamaz olmuştu. Tuvalet bahçedeydi. Lojmanda odun yakılan ocağı kullanmak zorunda kalıyordu tuvalet ihtiyacı için, külle örtüyordu.

İlk fırsatta durum kaymakamlığa yansıtıldı.

Öğretmenimizi aldılar.

Köylüler o öğretmenimize ?SIÇAK ÖĞRETMEN? adını taktılar.

Oysa o ?SICAK ÖĞRETMEN? di.

Oysa o ?UYGARLIK MAYACISI AYDIN? dı, yani ?ÖĞRETMEN? di.

Öğretmenim, yörem adına senden özür diliyor, sana rahmetler diliyor, saygılar sunuyorum.

Haaa sahi öğretmenim, söylemeden edemem, sen onlar ile değil karanlık ile savaşıyordun, sen karanlık savaşçısıydın değil mi, bizlere öğrettiğin gibi..

Nur içinde yat..

Artık biz varız...

Nisan.2009 / SAKARYA

22 Nisan 2009 3-4 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 16 yıl önce

    Öğretmenin ve bizler hep karanlıkla savaştıkve savaşmaya da devam ediyoruz.Öykünüzü yaşadım,teşekkürler,yüreğinize sağlık.