Şiddetli Bir Aşk Hikayesi
- Bu cesareti benden nasıl alırsınız? Kimsiniz? Deli misiniz?
Kolunda ki çantanın sapı şimdi parmaklarının arasındaydı. Kafasında bir acı duydu. Annesinin
yıkarken rahat dur yoksa kafana şimdi yiyeceksin sabunu dediği sabun Hacı Şakir'di ve genellikle
de kafasına küt diye vururdu. Aynı o acıya benzer bir acıydı çantanın bıraktığı acı.
- Ne vuruyorsunuz? Siz verdiniz o cesareti bana! Çanta ikinci kez havalandığında bu kez erken
uyanmış horozlar gibiydi ama. Bileğinden yakaladı, eğer bir kez daha denemeye kalkarsanız
sizin ağzınızı burnunuzu dağıtırım!
- Terbiyesiz! Terbiyesize bakın siz! Kimse yok mu bana yardım edecek? O ara usuna takılan,
Reha Muhtar'dı. " Acı var mı acı"! Acı kadında değil kendi kafasındaydı. Kadın,
- Bırakın bileğimi! Canımı acıtıyorsunuz!
- Sanki benim acımıyor mu? Bakın Kafamı yardınız! Kanıyor!
Hava sıcaktı. Ramazan bayramının üçüncü günüydü. Kafe de o kadını keseceği yer de kadın onu
sanki bir yerden tanırmış tanıyormuş ama nerden nereden çıkartamıyormuş durumunda iki bardak
çay içme süresince kesip durmuştu. Her erkek gibi o da kadına bakmış ve kendi kendine; ilk önce
rahatsız olmuş hatta bir ara kalkıp gitmeyi düşünmüş ama yapamamıştı. Çakılmıştı. Boştu. Zaman
boldu. Hava güzeldi. Etraftaki selvi ağaçları iğde ağaçları ve az ötede ki ıhlamur ağaçları mis gibi
kokuyordu. Kanı kaynadı. Arkadaşlık önerisinde bulunsa kabul eder miydi? Şansımı denesem mi ne yapsam diye de düşündü. Son yudumu aldı bardağından. Hesabı bıraktı masaya. Kadın daha önce
kalkmış Arnavut taşlı eğri-büğrü yolda yürümeye aşlamıştı. Çokça uzun olmayan topuklu ayakkabılarındaki ayak bilekleri Love Story filminde ki çirkin zayıf kızın ayak bileklerine benziyordu. Oğlanda nasıl tutulduysa o kıza. Çirkindi düpedüz. Üstelik öldüğü de iyi olmuştu. Ama kadın o kızdan daha güzel daha çalımlı daha alımlıydı. İncitmek korkutmak istemiyordu. Arkasından yürüyüp yanına omuz hizasına geldiğinde;
- Afferdersiniz...
- Evet...
- Ben...şey...
- Evet...rüzgâr sesini mi kesiyordu yoksa çok mu uzaktan geliyordu kendi sesi, biraz yükseltmek zorunda kaldı,
- Afferdersiniz... Az önce karşılıklı oturuyorduk kafede...
- Ne kafesi kuzum? Ne diyorsunuz siz? Hadi yolunuza! Allah Allah!
- Yanlış anladınız galiba...Şu arkamızda ki kafe de diyordum, bana mı baktınız?
- Ne bakması kardeşim? Sapık mısınız siz? Tanımam etmem...Allah Allah! Neden şimdi yadsıyordu ki? Düpedüz bakıyordu işte.
Belki naz yapıyordur. Olamaz mı? Her kadında biraz vardır. Bunda da var. Ama neden bu şekilde davrandığını anlayamıyordu.
Hatta bir ara amaan bırak şunu deyip kendi yoluna gitmeyi düşündü. Sonra ne olduysa oldu. Sanki bir şeyler ağır bastı...
- Hayır. Sizi tanımam etmem. Manyak mısınız nesiniz?
- Ama ben öyle olduğunu sanmıyorum. Hem neden ters yanıtlar veriyorsunuz ki? İki medeni insan gibi sizle konuşmaya
çalışsak birbirimizi anlamaya...
- Ne anlaması ne medenisi? İnsana rahatta yok ya. Sizin gibi dangalaklardan sokağa bile çıkamaz olduk!
- Ağzınızı bozmasanız...ben sadece size arkadaşlık teklif edecektim. Ama galiba yanlış anlaşılma oldu. Kusuruma bakmayın. Eyvallah...
Ne güzel dönüp gitmişti. Ama arkasından o küfürü etmeseydi iyi olurdu. Acayip oturaklı bir küfürdü ve o an yanlış kapıyı çaldığını
anladı. Duymamazlıktan gelseydi iyiydi. Ama kulakları sağır değildi. Döndü kadının burnunun dibine kadar geldi.
- Galiba o biçim kadın siz oluyorsunuz dedi. Adilik yapıyorsunuz!
- Neee bana mı dediniz?
- Sizden başka kimse var mı? O...pu!
- Siz kimden aalıyorsunuz bu cesareti böyle? Dava ederim sizi!
- S..tir git! Kime edersen et...
Böyle böyle derken ikinci kez çantayı kafasına yemeden bileğinden sıkıca tutmuştu.
- Bakın bırakıyorum. Yoluma gidiyorum. Tamam mı? Kadın ses çıkarmamıştı. Arkasını döndü. Daha döner dönmez henüz kanı durmamış
kafasına çantayı ikinci kez yemişti. O hırsla döndü.
- Ben size ne demiştim?
- ...!
Kadını saçlarından tuttuğu andan itibaren Love Story'de ki kızı daha çok sevdi. Çirkindi ama böyle adi değildi dedi kendi kendine. Avuçlarıyla
kadının yüzünü tuttu. İlk önce dudaklarına bir öpücük kondurdu. Sonra kendinin bile hayret ettiği kafayı kadının o güzel suratının ortasına
gömdü. O kargaşa da bir iki erkek kollarından tutmaya çalıştı. Belinde ki sustalıyı çıkardı. Açılış sesine bayılırdı.
- Yaklaşmayın! Şekil yaparım! Erkekler çil yavrusu gibi dağıldı. Kadın yerdeydi. Burnundan akan kan Arnavut taşlarının arasından yoluna
gidiyordu. Galiba bir iki dişi de inci tanesi gibi saçlarının kıyısında ışıldayıp duruyordu. Kanlı bir ışıltı....
öyküleriniz sıcacık,içine alıyor insanı...sonuna nasıl geldim anlatamadım..kutluyorum..👍👍😙😙😙