Sıfacı

Gün spinexlerle kaplı kuzey bölgesinin çöllerine ışıklarını yollamaya henüz başlamışken uyandı Sıfacı. Sıfacı adını vermişti kendisine, kabilesinin kuralarına göre yaşı ergene gelip de aklı başına geldiğinde. Dedesi Oota?ya (büyük kişi) ?Adım ne olsun kendime ne diyeyim? diye sorduğunda Oota ?Oğul kendin, kendini düşün, sen nesin ve neden buradasın, kabilene ve dünyaya, rüyaya hizmetin nedir?? diye söylemişti. Düşündü genç adam ve bu adı yani müzikle tedavi eden anlamındaki Sıfacı adını vermişti kendine.
Bu sabahki gibi her sabah erken kalkardı Sıfacı. Yaralar sarar, ağrılar dindirirdi. Kabilesinin insanları gibi doğanın kendisine ve mucizelerine inanırdı. Bitkileri tanır ve tedavilerinde kullanırdı. Hangi yaraya hangi bitkinin yararlı olduğunu bilirdi. Mucizeler yaratan merhemlerini sanki dinsel bir ayin yaparmışçasına, bir ahenk içersinde hazırlar ve acılar içersinde kıvranan hastasına onu rahatlatacak bir ahenk içersinde müzikle sürerde. Seslenirdi ruhunun derinliklerine hastasının; ona iyi olmasını, kendisine iyi bakmasını söyler ve hastasının bedeninden hastasının kendisi adına özür dilerdi.
Küçükken daha ne yaptığını bilmediği çağlarında hatırladığı bir manzaraydı onu buralara iten. Kabilesinin avcılarından birisi çok kötü bir şekilde yaralanmış ve dedesi Oota?ya getirilmişti. Oota; avcının yarasına bir şeyler sürüp yarayı sararken garip bir tını eşliğinde bir şeyler mırıldanıyordu. Elindeki Chuiringa?sını belli bir ritmde sallıyor ve yaranın üzerinde elini yavaşça dolaştırıyordu. Oota hastasını tedavi ederken kabile insanları ona hayran hayran ve büyük bir saygıyla bakıyorlardı. Bu saygı ve hayranlık Sıfacı?yı cezbetmişti ve bu işe onu yönlendirmişti. Artık günlerini dedesiyle geçiriyordu. Dedesinden bu işin sırrını öğrenmek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Ama bu pek öyle kolayda olmuyordu. Dedesi nedense bu işe pek gönüllü değil gibiydi. Sürekli işin esas noktasından bahsediyor ama bir türlü ne olduğundan bahsetmiyordu. Zaman içersinde Sıfacı bitkileri tanımaya başlamıştı. Hangisinin ne için kullanılacağını ve hazırlanacak merhemlere ne kadar katılması gerektiğini anlamaya başlamıştı. Ama bir şey daha keşfetmeye başlamıştı; kendisini. Doğayla daha dost bir hale gelmişti. Yaptığı hareketlere çok dikkat eder bir hale gelmişti. Bastığı yerin sadece bir toprak parçası olmadığını, yaşayan ve hareket eden bir varlık olduğunu anlamıştı. Kendisinin ve kabilesinin yaşamının kaynağı olduğunu da öğrenmeye başlamıştı. Toprağın içindeki ve üstündeki her unsur onun için önem kazanmaya başlamıştı. Her şey doğal bir denge içinde toprağın üstünde olabileceği gibi altında da olabilirdi. Etrafındaki her şeyin bir bütünün parçaları olduğunu ve biri olamazsa diğerinin de olamayacağını fark etmeye başlamıştı.
Bu düşünceler içinde günlerini geçirirken bir gün Oota, bir hastaya onun bakmasını istedi. Sıfacı, Oota?dan öğrendiği ve kendisine göre geliştirdiği şekilde yardımcı oldu ve gerekli ilacı hazırlayıp hastasına sürmeye başladığında bir şey hissetmeye başladığı derinden gelen bir ses, inleyen acı dolu bir sesti bu. Onunla konuşmaya başladı. İçin için mırıldanıyor ve ona iyi olacağını ve kendisiyle kalması gerektiğini söyledi Beyninin derinliklerinde dolaşan bu ses annesinin kucağında şefkat arayan bir bebek gibi huzuru arıyordu. Birden bir ezgi uydurdu Sıfacı. Etkisi inanılmazdı. Sesin acı dolu inlemeleri azalmaya başlamıştı. Huzuru ve yaşamanın güzelliğini anlatıyordu Sıfacı. Acı mutluluğa, inlemeler gülümsemeye dönüşmeye başlamıştı.
Düşünsel dünyadan geri geldiğinde Sıfacı, şöyle bir etrafına bakındı. Hastası rahatlamıştı. Dedesi Oota?da dahil olmak üzere etrafındaki herkes gözlerinde saygı dolu ifadelerle ona bakıyordu. Ama bu saygıyı elde etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya hazır olan Sıfacı bunu hiç ama hiç önemsemedi. Hastasına huzuru verirken hissettikleri hiçbir şeyle karşılaştırılamazdı.
Dedesi Oota öte dünyaya gidene değin onunla beraber bu işi yapmaya devam etti Sıfacı. Ondan sonra da. Ama hiçbir zaman işinin büyüklük cazibesine kapılmadan.

13 Ağustos 2008 3-4 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar