Şiir Cinayetleri (1)
Gece 03:00
Galata Yakınları
Kent,kesik kesik solumaktadır isli havayı.Durgun su,teninde gezen sandal ve teknelerin şehveti ile,el etek çekmiştir masumiyetten.Gök karanlıktır,lakin sindirmeye çalıştığı siyahın,geceyle alakası yoktur.Bulutların sus pus olması,yıldızların da mühürlenmesi nedendir durumuna.
Ara sıra gelen köpek havlamaları,cılız yarasa sesleri,uzun naralar tınısızlığın böğrüne çökmektedir.Sahneden gelip geçen,dekorsuz insanlar olmasa tam bir ıssızlık hakim olacaktı dışarıya.Kırık şarap şişelerinin ucunda uyuyan düşlere sahip,belki bu anlatı boyunca,ikinci kez zikredilmeyecek insanlar olmasa.
Hayatta,bahsi geçmesi gereken pek çok fısıltı olması,tümünün bu harflerde geçeceği anlamına gelmez.Yo hayır,tersine çerçeveden resmin dışına ne kadar az çıkarsak o kadar iyi.Benim burada aktaracağım şey,öldürülmeye başlanan şiirlerle ilgili.İstediğim;suç,suçlu ayrımı yapmak değil.Yetkin olmadığım çoğu şeyden birisidir bu.Benim asıl istediğim,yani bu öyküyü anlatmakla,sadece olanları size aktarmak.Homeros gibi,tabi kendisinden kat kat düşük dil ve söylemlerimle.Bu büyük yükün gerektirdiği sabrı,kuvveti ne müddet sürdürebilirim bilmiyorum.Şimdilik devam edebileceğim kanısındayım.
Galata'nın o endamlı halini kafanızda canlandırın ki,kaldığım yerden devam edebileyim.
Yıkımın ortasında,zamana,yere uymayan biri görünür karşıdan.Bir şiirdir bu,sarhoş edalarla denize yaklaşır.Şu ana dek onu fark etmemize bahenemiz,sol tarafta bulunan köşenin bakış açımızı daraltmasıdır
Hüzünlü hali,kafiyeli yüzüne yansır şiirin.Elleri,uzun parkasının ceplerindedir.Lirik bir şiir hüviyetine büründüğünden,gözleri her daim buğuludur.(Lirik şiirlere mahsus,o yitik bedene de sahiptir)
Bu noktadan sonrası biraz üzücü,hatta acımasız.Şu sıra bir açıklama yapmam şart.Birazdan satır satır dökeceğim olay,sizi hemen karar vermeye yönlendirmesin.Birine hüküm giydirmenin,yaptığımız en kolay işler arasında yer aldığını düşünürsek,bu uyarı hakkını kendime vermem kadar doğal bir şey olmadığını anlarsınız.
...
Arkasından gelen gölgeyi hissedemeden,gölge şiirin üzerine atılır.Ufak bir boğuşma cereyan eder,fakat bu tek taraflı bir boğuşmadır kavganın genel gidişatında.Gölge,sol iç cebinden gümüş bıçağını çıkarır.(Bıçak önemli bir alan teşkil etmekte,çok keskin olmayan,insana zarar veremeyecek ölçüde bir bıçak bu.Fakat bir şiir için,çok acı verici bir ölüme sebep olabilir)
Gölge,gri gözlerini şiire diker,son bir ölümcül darbe vurur.
Şiir,boylu boyunca yerde yatmaktadır.Kaskatı kesilmiştir,medyanın yeni odağı sanırım artık,o olacaktır.Bir çok yarışmaya girmesine rağmen,şöhreti böyle yakalayacak olması,ironik.
Gölge,biraz evvel canını aldığı şiirin yanında dikilir.Acı acı gülümser,pişmanlık zerre kadar tanımadığı bir duygudur.Gölge için bu bir zaferdir,üstelik ilk zaferi.Yeni başladığının farkındadır ve uzun süre bastırdığı şiddet açlığı,onu daha uzun süre idare edecek yeterliliktedir.
Tam bu sırada,yani gölge kendini yitirirken,uzaklarda,İstanbul'un bir başka semtinin altında,sirenler çalmaya başlar.Sanat Eserleri Tutukluları Yer Altı Hapishanesi / korkulan bir mahkumun kaçtığını haber vermektedir.
İlginç bir öykü sevdim... anlatımını zaten çok seviyorum ama daha da iyilerini yazacaksın biliyorum tebrikler ve sevgiler...