Sinan'ın Gülümsemesi

İnsan yüzüne yakışan gülümsemenin en güzelini onun yüzünde gördüğünde, İstanbul'un renklerini kül rengine dönüştüren sonbahar gününün aniden ışıdığını görür gibi olmuştu.
Onu ilk gördüğü yer, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin spor salonuydu...
Bir grup arkadaşıyla basket oynayışını durup bir süre seyretmiş, kendisini salona getiren Doktor'un, 'Sinan!' diye seslenmesiyle, sıcacık gülümsemesini salonun loş boşluğuna yayarak yanlarına gelmişti.
Boyu basket oyuncusu olamayacak kadar kısaydı...
Yürüyüşü kısa boyunu yukarılara doğru çekiştirerek, 'Marifet boyda değil, vücudun kıvraklığındadır!' der gibiydi.
O günlerde, ülkenin bugününden kaygılı, yarınından umutlu her genç gibi kıpır kıpırdı...
Selamlaşmanın ardından, terden sırılsıklam olmuş atletini aceleyle sıyırarak yüzünün ve gövdesinin terini silerken, Doktor'la, yaşanan son gelişmeleri konuşmuşlardı...
Yaklaşık yirmi dakika süren konuşmanın sonunda da, kendisinin durumunu görüşmüşlerdi.

Hareket içersinde çoktandır esen ayrılık rüzgarı, son günlerde fırtınaya dönüşmüş; karşılıklı suçlamalar artmıştı. Ayrılığı savunanlar maceracılıkla, hareket içinde kalanlarsa pasifistlikle suçlanır olmuştu.
Sık sık yumruklar konuşuyor, silahların çekilmesine ramak kalıyordu.
O da olup biteni öğrenmek için, kasabadan otobüse atlayıp soluğu İstanbul'da almıştı.

Evet, harekette yeni bir ayrılık sürecinin varlığı yoğun bir şekilde hissediliyordu...
Sinan ayrılığın altı isminden birisiydi.
Yüzünde renkli gülümsemesi, ayrılığın kaçınılmaz olduğunu savunuyordu. Gülümsemesinin kıyısından köşesinden uç veren utangaç bir ciddiyet, gelecek günlerin sıcak gelişmelere gebe olduğuna vurgu yapıyordu.
Yurtlarda peş peşe yapılan seminerlerde ayrılık nedenlerinin ana hatları anlatılıyor; sempatizan kitle yeni yapılanmanın saflarına katılması için iknaya çalışılıyordu.
Anlatıcıların yüzlerinde solgun bir ciddiyet..
Bir, Sinan'ın yüzünde gülümsemesi vardı.
O'nun devrim konusunda silah ağırlıklı bir çözüme inanması ve kendisine inananları da inandırması için, Sinan'ın insan yüzü yakışıklısı gülümsemesi yetmiyordu.
Birkaç ay sonra dudaklarında, 'Hoşça kalın arkadaşlar!' fısıltısı kasabaya dönerken belleğinde, İstanbul'a ait son dönem anısı olarak bir Sinan'ın gülümsemesi kalmıştı.

Matbaa boyası içindeki parmakları arasında tuttuğu gazetenin birinci sayfasındaki fotoğrafı gördüğünde, gözlerinde aniden Sinan'ın gülümsemesi belirdi.
Gülümseme az sonra gözlerinden gözyaşı olup akarken, çözülen gövdesi sandalyeye çöktü.
Gazetenin birinci sayfasındaki fotoğraf karesi, kaldıkları evde infaz timi tarafından katledilen Sinan'ı kanlar içinde gösteriyordu.
Kandan görünmez olan yüzünün bir kıyıcığında duran gülümsemesi, umudunun hala yaşadığını haykırıyordu.

11 Şubat 2010 2-3 dakika 6 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (3)
  • 14 yıl önce

    Güne düsen öyküye ve yazarina tebriklerimle.

  • 14 yıl önce

    yüze yerleşen gülümsemenin ölüm karşısında bile baskın çıkması .... ne güzel anlatmışsınız umudun ölüm karşısındaki üstünlüğünü ... tebrikler yazıya ve yazarına 😙

  • 14 yıl önce

    tek kelimeyle: MÜKEMMEL😊