Sırdaş
Bir sırdaşın gözyaşları ile bahar temizliğine girilmiş köşe bucak ovularak temizlenmeye başlanmıştı. Yıllardır kullanılmayan bir evde yaşanıyordu, sanki tavanlardan örümcek ağları sarkmaya başlamış ama ağları ören örümceklerin ortalıklarda olmadıkları bir ev. Sigara dumanından rengi matlaşmış perdeler gözüne ilişti sonra. Bembeyazdı ilk kornişlere takıp karşına bir kahve ile birlikte oturup zevkle izlediğinde, hatta ve hatta kar beyazdı. Sonra duvarlara gözü ilişti, onlar sanki daha da mat, daha da koyuydu, fakat yinede beyazdı işte, kirli beyaz olmuşsa da yılların hüzünlerinden ve acılarından.
Neden diye sordu kendine, oysa her gün aynı evde yaşıyordu ve neden gözüne hiç takılmamıştı daha önce. Dışarıdan vızır vızır geçen arabaların kaldırdığı toz bulutları camlarını una bulamış gibi yapışmasa ve az önce yağan ilkbahar yağmurunun camlarına hafiften çarpmasıyla bu tozlar hamur kıvamına gelmese, fark etmeyecekti artık kıvama gelmiş düşlerini pişirip, güzel kokularıyla önce kendini, sonra bütün sevdiklerini mutlu etmeyi.
Hiç üşenmeden ve beklemeden, zaten yangınlar içinde yanan yüreğinin fırınına atıverdi düşlerini. Düşleriyle birlikte yüreği de kabarmaya başladı birden, nede güzel kokular sarmıştı evinin her köşesini. Elleri ovalamaktan bitap düşmüş ve eskisi gibi parlak olmayan camları yeniden hayat bulmuştu sanki gözlerinde ve duvarları güneşi yansıtan bir ayna gibi parlak, kir tutmaz olmuştu birden, ya perdeleri, kar beyaz demek bile tabir etmeye yetmiyordu bu sadeliği, bu beyazlığı, bu güzelliği anlatmaya. Hele birde tavanlardaki örümcek ağları kaybolmuş yerine çiçekler açmıştı renk renk, çeşit çeşit. Kokuları karışmıştı yüreğinde pişmekte olan düşleriyle birlikte ve bir başka güzel kokmuştu yıllardır koklayamadığı hayatın kokusu.
Derken fırının zaman ayarlı alarmı çalmaya başlamıştı, pişti, pişti der gibi. Hemen uzattı elini hiç düşünmeden ve elim yanar diye korkmadan yüreğin kor olmuş fırınına ve mutluluğu kat ve kat artmıştı daha kapağını açmasıyla birlikte. Hiç düşünmemişti daha önce bir 'Alo' değişle ve 'nasılsın' ilavesiyle bu kadar mutlu olabileceğini. Uzun uzun konuştu sevdiği, neredeyse bir ömrü birlikte paylaştığı eşiyle. İçi içine sığmıyordu sanki ve bir an önce bu zoraki ayrılığının bitip kavuşacağı anın yaklaşması düşüncesi garip bir sevinç dalgası sarmıştı tüm bedenini. Yüzündeki gülümsemenin aynadan yansıyan hali sanki mutluluğun resmiydi hiçbir ressamın çizmeyi başaramadığı.
'Kendine iyi bak' ibaresiyle kapattığı telefonu masanın üzerine koyup sanki dünyanın bütün çiçeklerinin bir arada bulunduğu uçsuz bucaksız bir çiçek bahçesinde dar bir patikadan gider gibi hiçbir çiçeğe zarar vermemek için yavaş ve dikkatli adımlarla harika kokularını içine çekerek balkonunun kapısına vardı. Kapıyı açmasıyla içeriye dolan taze ilkbahar kokusunda yeni gelmiş kırlangıçların gökyüzündeki sevgi gösterileri gibi yüreği çarpmaya başlamıştı. Bir adım attı içeriden dışarıya ve fayans döşeli balkonu birden dünyanın sekizinci harikasına dönüşmüştü. Gökyüzü ise masmavi, az ilerideki denizin kokusu geldi ilk defa burnuna ve sandalyesini aradı gözü ilk önce, sonra bu doğallığın, bu güzelliğin içinde plastik sandalyenin ne işi var değip gönülden bir kilim serdi yere, en yumuşağından, en hafifinden. O kadar hafifti ki yerdeki çimenler bile hissetmemişti ayaklarını uzatıp üzerine oturduğunda kendi ağırlığı ile kilimi.
Bir kırlangıç geldi balkonuna önce, dile gelip 'Selam Getirdim Dostlardan' değip uçtu gitti ve mavi denizin üzerinde kayboldu gitti. Sonra bir leylek göründü uzaklardan ve yaklaştıkça gazasında görünen bir mektup. Tam üzerine gelince leylek uzun gagasını açıp mektubu bıraktı ve dile gelip 'Selam Getirdim Bütün Sevenlerinden' değip geldiği gibi kaybolup gitti. Önce mektubu merakla açmak istedi hemen, fakat bunca garip olayın şaşkınlığından olsa gerek çok yavaş hareket ettiğinden bir başka şaşkınlığa maruz kalması mektubu unutturmuştu ellerindeyken. İki karınca belirmişti birden az uzakta, küçük ama birinin sırtında kocaman bir buket papatya, diğerinin sırtında ise kocaman bir ayna. Karıncalar karınca adımlarıyla yanına yaklaşmaktayken ağır ağır, yüreğine sığdırmakta zaman zaman zorlandığı merhamet duygularını taşırıp, hemen kalkıp birkaç adımda karşıladı karıncaları 'Hoş Geldiniz' sözleriyle. Karıncalar yüklerini bırakıp aynı anda 'Hoşlar getirdik sana ve hoşluklar bulduk bu baharda da' deyip soluklanmadan gitmek istemişlerse de bırakmak istemişti ve 'kalın bir şeyler ikram edeyim' cümlesine karşılık 'Uzun Yazın Kışı da Uzun, var biz gidelim kışlıklarımızı hazır edelim, kış geldiğinde sıcak yuvamızda sıcaklığını yâd edelim' cevaplarıyla söze gerek bırakmadan uzaklaşmışlardı bile.
Elinde bir mektup, bir buket papatya ve bir aynayla ne yapacağını ve ne anlama geldiği sorularını kendine soruyor ama cevapsızlıklarıyla merakını besliyordu. Düşündü, düşündü... Bunca garipliği daha önce yaşamamış olması huzursuzluğu ile boğuşmaya başladığı anda merakı galip gelip mektubu itina ile açıp içindeki şeffaf, arkası görünen incecik birkaç satırdan yazıya sahip küçük kâğıdı eline alıp okumaya başladı.
Çok saydığım ve sevdiğim sırdaşıma
Bu gün yüreğime gelen baharla birlikte gönül bahçelerimde açan papatyalardan topladım ve rica ettim kalemime, sağ olsun beni kırmayıp topladığım papatyaları gönderdi karıncalardan, sevdiklerin yüreklerinden selamlar iletti kuşlardan, çiçekler açtırdı duvarlarda, baharı getirdi yüreğine ve daha nice güzellik getirdi baharla birlikte.
Aynayı merak edersen sırdaşım, hiçbir sihirli güce falan sahip değil, normal bildiğin sıradan bir ayna. Tek bir yeteneği var, sadece yüreğinden gelen güzelliğin yüzündeki yansımasını gösterebiliyor. Umarım güzel yüreğinin güzelliğini her baktığında görürsün aynadan ve yüreğine her kış geldiğinde bu mektubumu okuyup yüreğinde hayallerini pişirip ikram edersin sevdiklerine.
Şimdi kal sağlıcakla ve her daim ilkbaharda.
Not: Cevap yazıp göndermek istersin belki diye birde peri gönderdim sırdaşıma. Bir defa 'Sırdaş' desen, ikinciyi demeye gerek kalmadan mektubun ellerimde.
SIRDAŞ
Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarızud83eudd20