Sis

Neriman işten çıkmış, bir an önce eve varmak istiyordu. Kendini çok yorgun hissediyordu. Ne kadar yoğun bir gün geçirmişti. Bugün çalıştığı markete gelen giden hiç eksik olmamıştı. Hızlı adımlarla yürüyordu. Sisli puslu kötü bir hava vardı. Yanında birini öldürseler göremeyecekti. Soğuktu üstelik. Böyle sisli puslu bir havada sürekli cinayet işlenen bir İngiliz filmi izlemişti. Bu hava o filmi hatırlattı ona. ?Tam da cinayet işlenecek bir hava' diye geçirdi aklından. Korkmadı değil.
Kendi oturdukları sokağa yaklaşmıştı. Issız, ağaçlık bir bölgeden geçmek üzereydi. Korkusu artıyordu. ?Gerçekten çok ürpertici bir yermiş burası! Keşke otobüse bineydim' dedi içinden.
Zaten ıssız bir yerdi. Oturduğu evinin yakınında birkaç tane terk edilmiş bina bulunuyordu. Serseriler kendilerine mesken tutmuşlardı. Mahalleli belediye yetkilerine birkaç kez şikâyet etmiş: 'Çocuklarımız bu yoldan geçerken korkuyorlar. O sahipsiz binaları ne zaman yıktıracak Belediye?' Hatta imza toplamışlardı. Neriman da imzalamıştı. Ama belediyeden ses çıkmamıştı hâlâ.
Gerçekten çok ıssızdı burası. Neriman'ı akşamları kocası getirdiği için buranın bu kadar korkunç olduğunu fark edememişti. 'Keşke otobüse binseydim!' dedi yeniden.
Bu akşam eşinin bir toplantısı vardı. O yüzden onu almaya gelememişti. 'Sen otobüsle git.' demişti. 'İstersen bizim daireye gel. '
'Yok canım. Ne gereği var. Eve giderim, zaten yeterince yorgunum. Hem sen gelinceye kadar, mutfakta bir şeyler hazırlarım.'
Yürümeye devam ediyordu...
Birden burnuna bir koku geldi. Bir ses duydu. Bir kol onu sardı. Ağzını kapattı. Bağırmak istedi ama güçlü kollar onu sımsıkı sarmıştı; bağıramadı. Başı dönmeye başladı. Birileri onu yere düşerken kucakladı. Kendinden geçmişti.
Gözlerini açtığında çıplaktı. Elbiseleri etrafa saçılmıştı. Yerde, bir yatak üzerinde yatıyordu. Üzerinde ince bir şilte vardı. Ne olmuştu, neresiydi burası, bilemiyordu? Şaşkındı. Elbiselerini kim, ne zaman çıkarmıştı, bir fikri yoktu. Etrafına bakındı. Az ilerisinde çantasını gördü. Açtı içini, telefonunu yoktu. Para cüzdanı da yoktu. Daha yeni maaşını almıştı. Altında sıcak bir şey hissetti. Kanaması vardı. Yatak ve kan içindeydi. Çantasında aynası olacaktı. 'Aman tanrım!'
Saçı başı karmakarışık olmuştu. Gözleri mosmordu. Dudağı yarılmıştı. Doğrulmak istedi. Beline çok kötü bir sancı girdi. Sanki belden aşağısı tutmuyordu. Bacakları yok gibiydi. Ama sürekli kanıyordu.
Göğüsleri, bütün vücudu morluklarla doluydu.
Ağlamaya başladı.
Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Kimse duymadı sesini. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir ara kendinden geçti.
Sonra yine kendine geldi. Hatırlamaya çalıştı. Ama sadece bir koku ve onu sıkan kolları hatırladı. Buraya nasıl getirildi, neler olmuştu, kimlerdi? 'Neden? Neden ben' diye ağlıyordu.
'Kimseye bir kötülük yapmadım. İşten evime, evimden işime giderim. Sırtımda kalın mantom, ellerimde eldivenler, ayağımda pantolonum. Açıkta bir yerim yok. Erkeklerle merhabalaşmaya bile korkarım.'
'Aman tanrım! Aman Tanrım!' diyerek ağlıyor, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Yine sesini kimse duymadı. Kan revan içindeydi. Başı dönüyordu. 'Biraz daha burada yatarsam kan kaybından öleceğim' dedi kendi kendine.
Sürüne sürüne kıyafetlerini buldu. Giyinmeye çalıştı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan giyinmeye çalışıyordu. Emekliye emekliye, sürüne sürüne ilerlemeye çalıştı. Bir viraneye benziyordu burası. Bir kapı görünüyordu. Kapıya doğru ilerledi. Kapının kolundan tutundu. Zorla bacaklarının üzerinde doğrulmaya çalıştı. Bacakları tutmuyordu. Bir daha denedi. Her seferinde düştü. Canı çok yanıyordu. Bir yandan da bağırıyordu: ' İmdat! İmdat! Kimse yok mu?'
Kimse yoktu! Bütün gücünü toplayıp kapının koluna bir daha asıldı. Kapı açıldı. Dışarıda ağaçları gördü.
Sürünerek bahçeye çıktı. Yorulmuştu. Dinlenir gibi yaptı. Başladı ağlamaya. Yine bağırmaya.
'İmdat! İmdat! İmdat!'
Bir grup çocuk okuldan dönüyordu. Uzaktan sesini duydular. Biraz yaklaştılar. Saçı başı birbirine karışmış bir kadın bir şeyler söylüyor, bağırıyordu. Korktular! Yanına yaklaşamadılar. İçlerinden biri: 'Benim babam polis. Babamı arayayım' dedi. Hemen babasını aradı. Yeri tarif etti.
Çok geçmeden polis arabası geldi. Hemen Ambulans çağırdılar. Neriman'ı hastaneye kaldırdılar. Neriman şoktaydı. Ne olduğunu hatırlamıyordu. Kimliği de kaybolmuştu... Kendine geldiğinde ismini, kim olduğunu söyledi. Eşine haber verildi.
Doktor:
'Tecavüze uğramışsınız Neriman Hanım' dedi.
Neriman çıldırmış gibi bağırıyordu: 'Sus doktor sus! Kimseler duymasın! Tecavüze uğradığımı kimseler duymasın, kimseler bilmesin! Hırsızlar çantamı, paramı almak için beni dövdüler, yerlerde sürüklediler, tekme attılar. Herkes böyle bilsin. Sus doktor sus! Kimseye bir şey söyleme. Yalvarırım söyleme. Kulun kölen olayım Doktor Bey. Kimse bilmesin.'
' Olmaz Neriman Hanım olmaz. Suçlular cezasını çekmeli!'
'Susun Doktor Bey. Lütfen kimseye bir şey söylemeyin.'
'Sus!'
'Kimseye söyleme.'
'Eğer kocama söylerseniz kendimi öldürürüm. Susun!'
Sürekli ağlıyor, doktora yalvarıyordu... Doktorun ellerine, ayaklarına kapandı: 'Ne olur kimse bilmesin. Susun Doktor Bey, susun ne olur!'
Doktor mecburen sustu. Kimseye bir şey demedi, diyemedi. Kadına acımış, ona hak veriyordu.
Neriman da sustu. Kimse ne olduğunu bilemedi.
Kocasına sürekli 'paramı, telefonumu çaldılar, tekmelediler beni, başıma vurdular...' diyordu.
Kocası hastaneden Neriman'ı eve getirdi. Sürekli sorular soruyordu. Ama Neriman'ın ağzını bıçak açmıyordu. Bir süre psikolojik tedavi gördü. Ne olduğunu, başına neler geldiğini hatırlamıyordu.
Karakolda bildiklerini anlattı. Hiçbirini görmemişti. Zaten tecavüz olayını da hatırlamıyordu. Anlatacak bir şeyi yoktu. Kaç kişiydiler? Neden yaptılar? Neriman'la ne alıp verdikleri vardı? Bunu ne Neriman biliyordu ne de başkaları. Olay yeri inceleme ekibi, o bölgeyi taradı. Neriman'ın kan örneklerini buldu. Ama başka başka kanlar da vardı. Hele yatak üzerinde onlarca kime ait olduğu belli olmayan kan örneği aldılar. Polisler çok sordular: 'Tecavüze uğradınız mı?' diye.
Neriman her seferinde 'Hayır' dedi. 'Zorla dövdüler. Karnıma, kasıklarıma tekmelerle vurdular,... Karanlıktı yüzlerini göremedim. İki kişi mi, üç kişi mi bilemedim, beni bayılttılar. Uyandığımda yatakta yatıyordum. Kanamam vardı.' Şeklinde ifade verdi. Tecavüze uğradığını hiç anlatmadı. Çektiğiyle kaldı.
Bu konuyla ilgili daha sonra başka haberler de ilişti kulağına o bölgede, ama hiç duymak, bilmek istemedi. O bölgede tecavüze karışmış, hırsızlık olayına karışmış kişileri teşhis etmek için onu birkaç kez Emniyet Müdürlüğüne çağırdılarsa da, sağlık durumunu bahane ederek gitmedi. Kimseyi tanımadığını görmediğini, hiçbir şey hatırlamadığını söyledi tekrar tekrar. Gerçekten de tanımıyordu ve hatırlamak istemiyordu. Bu olayı tamamen unutmak istiyor, 'Allah'ım yapanları sana havale ediyorum.' diye tekrarlıyordu. Sık sık da Allah'ın onu neden bu şekilde cezalandırdığını düşünüyordu. Suçu neydi, hiç anlayamıyordu. Onları tekrar tekrar Allah'a havale ediyordu. Ne yapabilirdi ki zaten? Elinden bir şey de gelmezdi. Yapanları tanımıyordu. Tanısa ne yapacaktı, öldürecek miydi? O bir insanı öldürebilir miydi ki zaten?
Söyleseydi kimse ona inanmazdı. 'Kim bilir kimlere kuyruk salladı?' diyeceklerdi. Hatta onu suçlayacaklar. Ona kötü gözle bakacaklardı. Neriman bütün bunları biliyordu. Bir kadın tecavüze bile uğrasa, yine de kendisi suçlanıyordu. Herkes onu kınayacak, ayıplayacaktı. Kimsenin yüzüne bakamazdı. Eşinin yüzüne, arkadaşlarının yüzüne, ailesinin yüzüne nasıl bakardı!
Annesi, ablası sürekli 'Verilmiş sadakanız varmış' deyip moral vermeye çalışıyordu.
Neriman belki iki sene kendini toplayamadı. Zorla 'bu semtten taşınalım' diye kocasını sıkıştırdı. Sonunda taşındılar.
Uzun yıllar psikolojik tedavi gördü.
Kocasının ona dokunmasını istemiyordu. Birkaç kez:
'Boşanalım' dedi kocasına.
'Olmaz' dedi kocası.
Sabırla karısının kendini toplamasını bekledi. Onu hiçbir şey için zorlamadı. Sonra bir gün Neriman kendi isteğiyle eşine yaklaştı. Eşini mutlu etti. Bu beraberlikten de hamile kalmıştı. Çok güzel bir oğlu oldu. Oğlu olunca bu olayı da unuttu. Oğlunun varlığı ona her şeyi unutturmuştu.
?Eşim bana destek olmasaydı, aşamazdım bu durumu.' diyordu kendi kendine.

16 Ocak 2015 7-8 dakika 92 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 9 yıl önce

    Zaman gazetelerin ikinci sayfalarında da rastladığımız hüzünlü olaylardan ki hain ve alçak erkeklerin sayesinde masum kadınların dünyaları kararıyor. İbretlikti Sıdıka hanım...👍😅😅

  • 9 yıl önce

    Ahmet Bey teşekkür ediyorum yorumunuz için.