Sofralarımızın Sultanları
Fazla düşünmeye gerek yok nohut,kuru fasulye,bulgur,keşkek,mercimek,ısbanak ve makarna sofralarımızın sultanlarıdır.Çocukluğumuzdan beri bu sultanları öyle sevmişizdir ki,nereye gidersek gidelim ne yersek yiyelim gözlerimiz hep onları arar olmuştur."Kimse benim annem gibi mercimek çorbası yapamaz."
"Kuru fasulye pişirme konusunda kimse annemin eline su dökemez."
"Benim annem öyle bir nohut yapar ki parmaklarınızı yersiniz."diyerek övündüğümüz çok olmuştur arkadaşlar arasında.
Sofranın sultanları olur da sadrazamları olmaz mı,var elbet: turşu,soğan,patetes,reçel,pekmez,hoşaf ve ayran,yaz kış sofralarımızda yerlerini alırlardı.
Saray soframızda ne sultanlar eksik olurdu ne sadrazamlar,eskiden ağız tadı vardı,yediklerimizin içtiklerimizin ayrı bir tadı vardı ve en önemlisi bu kadar hastalıklar yoktu çünkü hepsini kendimiz yetiştirirdik.
Zahmet demek bereket demekti.
Emek demek ekmek demekti.
Üç beyaz(un,şeker,tuz) asıl besin kaynağımızdı,bir dilim ekmeği ıslatıp üzerine yarım avuç toz şeker atar ya da bir çorba kaşığı salçayı ekmeğe sürüp yerdik.
"Neden eskisi gibi tat vermiyorsunuz?"diyorum.
"Beni yerimden yurdumdan ayırdınız,"diyor ve ekliyor:
"Şeklim aynı olsa da özüm aynı değil çünkü gıda teröristleri beni değnek olarak kullanıyor."