Soğancı Yılmaz
-Soğanların çok kötü kokuyor. Mahalleli seni istemiyor. Git başka bir işe gir.
-Mahallelinin işi gücü yok mu? Benim soğanlarımdan başka uğraşacak konu bulamamışlar mı abi?
-Ben anlamam, Seni kaç oldu uyarıyorum. Bak bu son. Bıktım mahallenin şikayetlerinden. Ya başka mahalleye taşın, ya da bu soğan soyma işini bırak!!!
Yılmaz kara kara düşünür. Kendi kendine "Ne biçim insanlar bunlar. hiç mahalleyi soğan kokusu sarar mı? Bunlar ben bekarım, yalnız yaşıyorum diye gıcıklık olsun diye yapıyorlar."
Ertesi gün soğanlarını doğrar. Börekçiye götürmek için yola çıkar. Çocuklar önünü kesip, ona soğan atarlar. Aldırmaz yürür gider.
Daha sonra dolmuşu durdurur. Tam binecekken, içeriden biri seslenir. "Bu soğancıyı alma şoför bey. Dolmuş soğan kokuyor. Üstümüze başımıza da siniyor. İşe gidiyoruz biz!"
şoför duracakken, arkadakiler engel olur.
Yılmaz ne yapsın, börekçiye soğanları bırakmak için yayan gitmeye karar verir. Uzun uzun yürüdükten sonra börekçiye gelir. Soyduğu, kıydığı soğanlarını bırakır, parasını alır, oradan ayrılır.
Bir süre deniz kenarında yürür. Bir dondurma alır yer. Eğer bu işi de olmasa ne yapardı. Tamam kokulu bir iş ama soğan çok yararlı bir besin oysa. Yılmaz'a soğan kokusu hiç kötü gelmiyordu. Zaten burnu alışmıştı onun. Oysa yanına gelenler, evine yaklaşanlar, sürekli soğan kokusundan şikayet ediyorlardı ona. Ayrıldığı eşinin evine, oğlunu görmek için gittiğinde de, "Soğan kokuyorsun" diyerek onu eve almıyorlardı. Kapıdan biraz oğlunu sevip ayrılmak zorunda kalıyordu Yılmaz.
Bir gün yine soğanlarını kıyıp hazırladı. Börekçiye gitmek için evden çıktı. Bu iş için kendine eski bir bisiklet edinmişti. Çünkü dolmuş onu almak istemiyordu. Börekçiye varınca, patron onu karşısına aldı.
-Gel oğlum şöyle biraz konuşalım seninle.
-Buyur abi. Hayrola bir sorun mu var?
-Oğlum sizin mahalleli bir olmuş dilekçe vermişler. Seni mahallede istemiyorlarmış. Beni de sıkıştırıyorlar. Onu işten çıkar ya da, soğanlarını dükkanda soydur. Biliyorsun. Dükkan küçük. Uygun değil. Kusura bakma oğul. Mahalle baskısına dayanamadım ben de. Sen gençsin. Başka bir iş bulursun kendine.
-Tamam abi. Başka bir iş bulurum ben. Sen üzülme!
Yılmaz patronuna üzülme dese de çok üzülmüştü. Elindeki soğan kabını dükkandan çıkar çıkmaz fırlatıp attı. koşarak eve geldi. Çuvaldaki bütün soğanları mahallenin her yerine dağıttı. Evde birikmiş çöpleri de bir bir sokağa fırlatıp, doğruca ev sahibine gidip, evden çıkacağını haber verdi. Artık o mahallede yaşamak istemiyordu. Bir an önce kendine yeni bir iş araması gerekiyordu.
Çok güzel bir öykü okudum. kutlarım kaleminizin gücünü Sıdıka hanım.
Böyle başa böyle tarak yakışır. İnsani değerlerin iyice erozyona uğradığı bir ülkede emekçilerin işi sakat!
Emeğe ve sanata saygımla.
Teşekkür ederim.