Son Nokta

An gelir bazen, ne ağzınızdan çıkana ne de etraftan gelen seslere duyarsızlaşmanıza engel olabilirsiniz. Hepsi kendinize ördüğünüz duvarın dışında kalır. Duymazsınız.

Durup durup aniden midenize giren kramplardan sonra dolmamasına engel olamadığınız gözbebekleriniz ne kadar istemeseniz de hatta usulen saklamak maksadıyla etrafla ilgiliymiş gibi görünmek için, ne haber, nasıl gidiyor gibi basit yüzeysel cümlelerle savsaklanmaya çalışılsa da bir şekilde anlar etrafınızdaki insanlar. Bilirler, çünkü karşılarındaki her zaman, şaka yapan hayata gülen gözlerle bakan insan değildir. Bilirler çünkü sesi titrektir. Az önce sanki bir yakınının ölüm haberini almış da onu gizlemek ister gibidir...

Haksız da sayılmazlar aslında bir cenaze vardır içerde. Doğurduğumuz yerinde öldürdüğümüz bir cenaze. İçsel ağıtın yansımasıdır o ses titremesi. O kızaran gözlerin ve akan makyajın bahanesi olarak' ne kadar da kalitesiz ürünlermiş ' diyerek savunma mekanizması geliştirmemiz. Karnımıza kıvırdığımız bacaklarımızla yatakta bir nokta, dünyada ise yok olma güdüsü taşımamız.

Oldu da yalan söyleyemem denemem. Maalesef ta ki ağlama sesime meleklerimden birinin uyanmasına değin... sonrası olayın kendinden daha büyük felaket acile taksi muhabbetleri. Gel de açıkla şimdi açıklayabiliyorsan damara attığın kesiğin hikâyesini...

Sonra yavaş yavaş alıştırmaya başladım yokluğa kendimi. Unuttum dedim bin kere milyon kere, milyar kere sabah uyandığımda, sofrada akşam yattığımda, kitap okurken, acılı bir şarkı dinlerken unuttum unuttum unuttum yok artık dedim unuttum... Oysa her unuttum demem hatırlamaktı onu. Başımı öne eğmemek için kendimi kandırmamdı, bak işte sevdim mücadele ettim ama yenildim dememek için bahane.

Sevmeyi bilmek gerektiğinde gitmeyi de bilmeyi de getirir beraberinde. Gölgesi gitmedir. Güneş döndüğü vakit gölge yerine aslımız geçer ya da aslımız yerine gölgemiz. Gitmek onurdur, hele başı dik gitmek, sahipsiz sevdaya sarılarak gitmek en soylu davranıştır der yine bir kandırmacanı çengellediği yalana gönüllü tutuşturuveririz kendimizi.

Ne bu cümleleri söylerken ne de başkalarına rol yaparken içten kurulan mahkeme bir onu suçluyordur bir seni o kadar yoğundur i ki kafan o an da biri gelse sana kiralık katil olmam için sözleşme getirdim dese neyi imzaladığını okumadan gerekeni yapıp bitirirsin. Sığınılan limandan yelkenleri fora lamanın vakti gelmiştir çünkü. Bir rüzgâr çıksa son hızla uçarcasına okyanus ortalarına, köpek balıklarının sofra duraklarına gitmeye can havliyle karar verirsin.

Rüzgâra karşı nefesin kesilene dek gitmeye alışmışsındır zaten. Alıştıra alıştıra bu sonu hazırlamıştır. Terkedilmenin, sevilmemenin, kadir kıymet bilmemenin en hafif meşrepli soyundan yapılmıştır.

Hayat neyi bilmiyor isek sanırım ağır bedeller sonucu olduğunu bildirmeden bize öğretmenlik yapan bir eğitmen. İhtiyacımız olanı acıtarak veriyor çoğu zaman. Ve bilmediğimiz için öncesinde hiçbir kanaat sahibi olamadığımız için hep dersten çakan olmamız sürpriz olmuyor. Hep bilgi, öğreti yolu hayat. Bu şekilde böyle böyle bilgiyle donandıktan sonra biçilen ömür süresini doldurup daha doğrusu ömür evrimini tamamlayıp olmamız gereken yere öyle alınıyorduk.Bir ön eleme sanki...

Tecrübe adı altında kayda geçen her türlü bilgi öz benliğimize yolculukta bir durak aslında düşünecek olursak. Aşk da bu durakların en zorlu yokuşundan çıkılanı. Yürü yürü yürü, öğren, öğren öğren.

Sonuç öz benliğe ulaşmaktır. Yani maddi varlığı bir kenara bırakıp artık her şeyin hiç olduğu gerçeğini kabul etmeye dayanır artık her şey... Zamanın hiçliğine bir salt benlik...

Ne olmuş, ne olacak hiç bir şeyin önemi yoktur ve asıl tarafa geçiş için vize çıkmıştır... Maddiyattan sıyrılan özüne ulaşan herkes oraya varma hakkını kazanmıştır...

Ruhum feveran saati: 12.08.2012 saat; 02.57 ( son noktayı koyduğum an )

12 Ağustos 2012 3-4 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)