Sonev'in Günlüğü - 2
Dün geç açan güneşe kızdım sabah öyle kapalı ve serin bir hava vardı ki canım okula hiç gitmek istemedi.Ben böyle havalarda yaşama sevinçlerimi bulamıyorum derin boşluklar uçurumlar varmış gibi hissediyorum çaresiz yola koyuldum git gide hava kapandı güneş saklandı ne gök mavi ne de deniz lacivert içimde sessiz bir dünya bugün nasıl akşam olacak diye çevreme duygusuzca bakıyorum .Arkadaşlarım bende bir hal var zannı ile bakışlarını anlamlı dikiyorlar bana arada bir gülümseyerek 'bak işte buradayım' der gibi her şeyin yolunda olduğu hissini veriyorum birinci ders ikinci ders üçüncü ders dördüncü ders hayır hayır hiç biri mutlu etmeye içimdeki sıkıntıları unutturmaya yetmedi oysa hayatımı güzelleştiren o kadar mutlu imkanlara sahibim ki .Hayatımın sessiz akışını canlandıran son olay da ağabeyimin askerden terhis olup eve dönmesidir zamanlama itibari ile ne güzel bir bahtım var ki doğum günüme denk gelen bu rastlantı için ve mutlu bir aile fotoğrafı içinde olduğum için Rabb'ime hamd etmeliyim işte böyle bu günü nasıl geçireceğimi yine düşünmeye başladım öğle sonrası dersler de beni açmadı işte öylesine içi boş bir gün gibi geçti zaman .Eve geldiğimde müzik dinlemek ihtiyacını hissettim kendimi müziğin notalarına bıraktım hiçbir şey düşünmeden öylece yorgunluğunu çıkaran biri gibi hareketsiz uzandığım divanda dalıp gitmişim burnuma tarçın elma kekik ıhlamur kokuları geliyor uzaklaşan ve yakınlaşan sesler duyuyorum gözlerimi açıyor tekrar kapıyorum kaç kez tekrarladım bilemiyorum ' soneeevvvvvv...!!!! ' çağrılıyor muyum rüya mı ? gerçek hayattan mı ? açıp kapanan gözlerim daha da ağırlaşıyor bir sağa bir sola dönmekten vazgeçip kulak veriyorum ortamı dinliyorum '..ikindiden sonra uyunur mu...hiç doğru değil..insan hasta bile olur muş..' annem mi söyleniyor kendimi toparlayamıyorum gerçekten tuhaf bir ağırlık hali isteksiz bir durum müzik hala çalıyor kulağımda açık kalmış Mustafa ceceli söylüyor ' yağmur ağlıyor.. Yağmur ağlıyor ikimiz için/ Hem ağlıyor hem siliyor maziyi /Kaderimdin hayal oldum şimdi /Aşkımız bitti masallar gibi..' kulağımdan çektim müziği toparlanmalıyım saate bakıyorum saat 18.45
.Karanlığın rengi ..evet evet karanlığın rengini merak ediyorum tuhaf bir sessizlik olmalı hangi göçler yaşanıyordur koyu özlemler içinde hangi hüzünlü yüzler saklanıyordur kim bilir az önce ışığı söndürmüştüm uykum yok önce simsiyah bir karanlık sonra perdeye akseden sokak ışıklarından dökülen ince parlaklıklar bazen bir arabanın farları ya da çakmak ateşinin aydınlığı kadar odama giren davetsiz misafirler oyalıyor beni giderek anlamaya çalışıyorum dışarıdaki ses ışık geliş gidişlerini...Gözlerimi duygularımı kalbimi gezdiriyorum odanın duvarlarında sık sık yer değiştiren gölgeler de olmasa farkında olmayacağım ruh ve bedenimle hayatın içinde gerçeğin merkezinde yaşadığımı yüzümün utangaç biraz da korkulara alışık olmayan titrek bakışlarımı cesaretle tutuyorum gecenin karanlığına ..birden aklıma alın yazımı merak edişim geldi kaderimi benim bilmediğim ama Rabb'imizin takdir ettiği ama benim tercih ve iradelerimle örülecek o kader elbisemi çok merak ettiğimi düşündüm geçen hafta gittiğimiz bir filimde duymuştum çok sevdim o cümleyi ' ..alın yazımsın.. 'diyordu ne içten duygulu çok zarif gelen bir ifadeydi bu bütün bir filmi seyrettim sadece bu cümle zihnimde yer etti sayfalarca yazılacak belki eğer görmek mümkün olsaydı engel olmaya eğer bilebilseydik durdurmaya çalışacağımız bir sır bu alın yazımız ...ben kaderimi seviyorum kader tarihimin ilahi çizgilerle korunmuş olduğundan rahatsız değilim aksine bana bu gizemlilik huzur bile veriyor...neyse bu düşünceyi fazla ilerletmedim bir an geldi geçti perdeye vuran ışıkların gidiş gelişleri iyice uykumu kaçırdı oluşan görüntülerden film seyreder gibi oyunlar üretmeye başladım neredeyse ölümsüz bir hatıraya rastlamış gibi( ya da antika bir eşyaya ) uzun uzun üzerinde duruyor hipnoz edilmiş gibi sabit kalıyorum bazen de heyecanlarımı artıran resimleri oluşturuyor kırık dökük parçaları birleştirmek yoruyor beni bir bakıyorum kalkan bir toz bulutu misali bütün bir odayı dolduran ışık hepsini yok ediyor işte bu yüzden yorgun düşüyor benliğim dikkatimi dağıtıp gözlerimi kaçırıyorum bu kez siren sesleri itfaiye araçları deniz araçlarının selam düdükleri belki yağmurlu bir gece gök gürültüleri ve hayallerimi kurutan görünmez yangınlar varmış gibi gel git korku nöbetleri oradan buradan uzaklardan akseden sesler arada bir perdenin kımıldaması bir boşluğun avucundaymışım gibi başım dolanıyor uyku tutmaması ne fena daha anlatamadığım kabuslar hiç uykum yok son yaprağı da kopmuş bir takvim gibi hayatım kaybolmuş hissediyorum ah ne oluyor bana durmadan korkular üretiyorum birazdan ağlayacak gibi boğazıma düğümlenen nefeslerimle boğuşuyorum dili olsa da şu duvarların ve odamı esir alan alacakaranlık çiçekleri zaman uzadıkça uzadı sendelemiş dalmışım belki şafak vaktinin cömert ışıkları doluyor odaya sabah ezanları sıcak bir el gibi tutuyor uyandırıyor beni ..