Sözüm Söz

Cemal, tıklım tıklım olan otobüsten kolunu bacağını biraraya güçlükle toplayarak inmişti. Kapıya sıkışan ceketini kurtarabilmek için avazı çıktığınca bağırmıştı.

- Kaptan bir aç kapa!

Açılan kapıdan kuyruğunu toplayan kedi gibi çıkmıştı. Önce kravatını düzeltti. Rüzgâr, seyrek saçlarını geriye doğru hoyratça çekiyordu. Ceketinin yakasını iyice yukarı doğru kaldırdı. Biraz yürüdükten sonra karşıya geçmek için hamle yaptı. Ama üzerine doğru gelen araçlar adımlarını zoraki bir biçimde geriye çekmesine neden olmuştu. Topu topu bekleyeceği bir dakika için oflayıp pufluyor, kafasını sallayıp duruyordu.

Yeşil ışığın yanmasıyla birlikte kaldırımdan asfalta adım atmıştı ki arkadan bir el omzuna dokundu. Kafasını süratle geriye çevirdi. Hafızasının en kuytu köşelerini bile yokladıktan sonra kesinlikle tanımadığına karar verdi. Yine de ayıp olmasın diye gözlerini kıstı, görüş açısını darlaştırdı ama nafile!

- Yok ağabey! Kesinlikle tanımıyorum bu adamı

diye içinden geçirdi. Tekrar arkasını döndü fakat sırtına inen esaslı yumruk sanki sabrına vurulmuş bir darbeydi. Kaşlarını çatarak bağırmaya başladı.

- Ne oluyor birader! Aklından zorun mu var senin? Ne vuruyorsun sırtıma! Gerdeğe girecek damat mı sandın?
Adam, eksiğiyle gediğiyle varolan dişlerini sergiye çıkarmış gibiydi. Gözleri ile adeta selektör yapıyordu. Düz saçlarını sıkı bir şekilde geriye taramış, geniş alnı yağ dökülmüş gibi parlıyordu. Heyecan içindeydi.

- Tanımadın mı ben Kamber! Hani beni her gördüğünde "Kambersiz düğün olmaz" derdin ya! Hatırlamadın mı? O benim işte!


Cemal, işaret parmağını burnunun üzerinde ritmik bir şekilde oynattıktan sonra başını iki yana salladı ve;

- Siz sanırım beni bir başkasıyla karıştırıyorsunuz? Benim kronolojik takvimimde Kamber diye biri hiç olmadı. Üstelik yüzünüz bana ne bir olay, ne de bir anıyı çağrıştırdı. Üzgünüm!


Cemal, kaçarcasına uzaklaştı adamdan.. Bir yandan da kendi kendine söyleniyordu.

- Allah'ın Kamber'i! Zorla hısımlık yaratacak! Laftan sözden de anlamıyor. Yapıştı yakama! Neyse ki kurtuldum.
Saatini neredeyse gözüne sokacak kadar yakınlaştırmıştı. Kendinin işitebileceği şekilde konuşmaya başladı.

- Sakin ol Cemal! Az kaldı! Beş dakikada sen Fizan'a bile varırsın! Yürü koçum!

Nihayet nikâh salonunun bahçesindeydi. "Eyvah! Tanıdık bir kişi bile olmadığına göre bizimkilerin nikâhı başlamış" dedi dudağını ısırarak. Sırtından aşağı sular akıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı ve kalbi de gümbür gümbür atıyordu. Ama bir yandan da huzurluydu çünkü söz namustu ve ne pahasına olursa olsun tutulmalıydı. Bunu da başardığı için gururluydu. Meraklı bakışlara aldırmaksızın nikâh masasının önüne kadar tazı çevikliğinde koştu. "Gelinin duvağındaki tül açılmadığına göre henüz nikâh kıyılmamış" diye de yüreğine su serpen yorumlarda bulunuyordu.

Büyük bir neşe içinde damadın boynuna kollarını doladı ve "Dostum! Bak sözümü tuttum ve geldim! dedi kıvançla. Fakat yüzü bir anda kireç gibi oluvermişti. Çünkü karşısındaki adam ona "sen de kimsin be adam. Manyak mısın?" diyordu en gür sesiyle.

- Şey ben Cemil! Nikâh şahidi Cemil!

Salondaki bireysel gülüşler bir anda toplumsal kahkahalara dönüşmüştü. Gelin de duvağını eliyle kaldırmış bu sürpriz misafire katıla katıla gülüyordu. Damat, Cemil'in sırtını sıvazlayarak "Sevgili kardeşim sen ya salonu ya günleri karıştırdın. Gördüğün üzere benim iki şahidim de mevcut.Yedek şahit olarak burada kalacağım diyorsan git bir yer bul ve otur ama yok şahitliğini yapacağın nikaha gideceğim diyorsan kapı orada. Müsaade et de biz artık evlenelim!" dedi ve sırtını döndü.

Cemil kıpkırmızı olmuştu. Özür dileyerek geri geri çekildi. Çıkış kapısına doğru ilerlerken bir yandan da cebinden çıkardığı telefonu kurcalamakla meşguldü. Cevapsız o kadar çok arama vardı ki. Titreyen parmakları ile arkadaşının numarasını tuşladı. Karşısında arkadaşı vardı ve başladılar konuşmaya.

- Cemil neredesin? İnşallah affedilebilir bir gerekçen vardır. Çünkü son dakikaya kadar seni bekledik ve başka bir şahit bulduk.

- Dostum çok özür dilerim. Ben galiba yanlış salondayım. Nikâh, Kurtuluş Parkındaki nikâh salonunda değil miydi?

- Hayır Gençlik Parkındaydı.

- Tüh yahu! Çok üzüldüm şimdi. Kısmet değilmiş. Neyse! Artık bir dahaki sefere!

- Cemil!

28 Nisan 2011 4-5 dakika 47 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (4)
  • 13 yıl önce

    Öykümü güne layık bulan Değerli Seçki Kurulu'na ve okuyan bütün arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunuyorum. Saygılarımla.

  • 13 yıl önce

    Kutlarım Aysel hanım güne gelen öykücülüğünüzü..Ve akıcı anlatımınızı Szinle burada karşılaşmak çok hoş

    Tebriğim ve saygımla

  • 13 yıl önce

    Nilgün Hanım merhabalar. Ben de sizi burada görmekten çok mutlu oldum. Çok naziksiniz. Teşekkür ederim. Sevgiler.

  • aysel hanım günün seckisine layık olan öykünüz çok güzeldi , zevkle okudum ..... kaleme yön veren yüreginizi kutlarım..👑😙👍