Su ve Ekmek Kavgası
-Oğlum su alır mısın?
-Anne alamam, bilgisayarda oyunum bozuluyor, kalkarsam yenilirim. Ağabim alsın.
- Oğlum kardeşinin oyunu bozuluyormuş, hadi bir su alıver.
-Anne çok yorgunun şimdi, hiç alamam, Kardeşimin oyunu bitince o alır.
Kardeş oradan seslenir.
-Hep ben alıyorum. Evin bütün sularını ekmeklerini ben alıyorum. Evin küçüğüyüm diye hep bana aldırıyorsunuz.
Kadın çocuklarına bakar. Sonra düşüncelere dalar. Bu çocuklara bir ekmek, su almak zor geliyor. Oysa o çocukken böyle itiraz edecekti annesine babasına. Mümkün mü? Vallahi şaçımdan tutar annem yolardı bütün saçlarımı. Hele de babama böyle itiraz edeceğim. Aman tanrım! Düşünemem bile. Şimdiki çocuklar ne kadar rahat.
Hatırlıyorum. Bir gün evin salonunu kendi başıma badana yapmıştım. Hem tavanı, hem duvarları. Hem de iki kat boya sürmüştüm. Yerlere dökülen kireç lekelerini de fırçayla uzun uzun temizlemiştm. Sonra camı silmiştim. En sonra, annem akşam yemeğini de bana yaptırmıştı. Öyle yorgundum ki, şimdi bile hatırlıyorum. Bir de gece evimize babamın bir arkadaşı gelmişti, onlara servis yapıp yanlarında oturmamı istemişlerdi. Anneme "Ne olur ben gidip yatayım" diyordum. Annem "Hayır ayıp olur," diyordu. 15 yaşında falandım. Şimdi bile o günü hatırlıyorum, o andaki yorgunluğumu şu an da bile anımsadım. Hüngür hüngür ağlamak isteyip de kendimi zorla bastırmıştım. Oysa şimdiki çocuklara bir su, ekmek aldıramıyoruz. Çocuklarım iyi çocuklar, onlara yine de kıyamam. Hiç utandırmadılar bizi. Çok efendiler ama işte şimdiki gençler böyle. kiminle konuşsam, herkes aynı durumdan müstarip.
Bir gün kardeşimin evinde yemek yiyiyoruz. Kardeşimin kızının biri tabakları getirdi, oturdu. Kardeşim, "Hayrola kızım, gerisi nerede?" diye sorunca, "Ben bunları getirdim, kaşıkları ve ekmeği de kardeşim getirsin" dediğini gördüm. İçimden gülümsedim. "İşte aynı benim çocuklarım da böyle" dedim.
Sonra yine anılara daldım. Ben ablam üniversitede okurken, sırf ablamın dersleri çok, o dersinden kalmasın diye her işi üstlendiğimi hatırlıyorum. İyi mi yaptım? Evin bütün işleri bana kaldı. Ben üniversitede iyi bir bölümde okuyamadım. Keşke üstlenmeseydim. Ben anneme kıyamadım, ablama kıyamadım. Daha yüksek bir bölüm kazanamadım. Belki şanstı sadece ama ben gerçekten evin sorumluluklarını çocukluğumdan beri hep yüklenirdim. Evlendim, yine sorumluluklarım çoktu. Zihinsel özürlü kardeşime hayatımız boyunca bakmak zorunda kaldık. Hayat sabırlı kullarına mı yükleniyor acaba? Sık sık böyle düşünürüm. Allah insana çekemeyeceği derdi vermezmiş derler. Akıl hastanesine düşenlere veriyor demek ki, onlar hayatın yükünü taşıyamadıkları için deliriyorlar.
Çocuklarımın su tartışması bana neler hatırlattı.
Kalktım gidip suyuma kendim aldım.
Bu sefer yine kavgaya başladılar.
-Sen gitmedin, senin yüzünden annem gitti. Ne var alsan sanki. Hep ben alıyorum.
-Ne zaman sen alıyorsun, önceki gün ben aldım, ekmeği de ben aldım, suyu da, uydurma.
-Yalan söyleme, küçüksün diye iyice tepemize çıktın, iyice şımardın.
Bu kavga sürer gider. Her su ve ekmek alın dediğimde tekrarlanır.
Bunlar da evimin neşesi galiba. Yine de evlatlarım benim canlarım. Allah acılarını göstermesin bana. Kimseyi evlat acısıyla imtihan etmesin.
Off! Çok tatlılar, yavrularım benim. Annelik işte kıyamıyoruz. Onlar bize kıysalar da biz kıyamıyoruz. Anneme kıyamadım, ablama kıyamadım, çocuklarıma kıyamıyorum, kardeşime kıyamadım. Ama acımasız hayat bana öyle güzel kıyıyor ki!
Sıdıka hanımın öyküleri hayatın içinden cımbızlanmış bir dolu yaşanmışlık ve insana odaklı öyküler tebrikler içtenlikle...👍