Suret
Son bir selamlama... Bu alkış seslerini seviyordu. Hayatının vazgeçilmez anlamlarıydı onlar. Oyuncu olmaya karar vermesinin en önemli nedenleri. İnsanların onları, onu, ayakta alkışmaları. Sahneyi titreten muazzam başarı enerjisi. Karakterine tam anlamıyla girebildiğinin kanıtı.
Tıp fakültesi dördüncü sınıf terk. Aman ne büyük başarı. Evle yapılan bitmek bilmez mücadeleler. Tiyatro da para kazanamayacağını kendisi bilmiyordu sanki. Bırakıp gittiğinde, balkonlarındaki akasyaları, mahallenin gazoz şişelerini, Ayşe'yi en çok da Ayşe'yi... Çekip gittiğinde ; sırf oyunculuk yapabilmek için. Ne demişti gıcırdayan kapılarından çıkarken babası. Gür sesiyle, muhtarlığın köy yerinde ona bahşettiği kudretli sesiyle: "Karaktersiz..."
Oysa herkes doktor çıkmasını iple çekiyordu. Köyde doktor yoktu. Sağlıkocağı vardı ama doktor yoktu. Gece vardı ama yıldız yoktu. Dere vardı ama balık yoktu. Herkes buralardan kurtulmaya bakardı. Büyük şehir de korkuturdu onları. Bu yüzden o doktor olacaktı. Köye dönecekti. Herkese umut getirecekti. Ayrılmak neyse ne, boğazında düğümlenen şiirler misali. Fakat dönmek o şiirleri rediflerini kan tükürmekti. İşler böyle yürümezdi, kimse de fark etmezdi.
Ona soruldu mu? Ne münasebet... Karar verildi... Ya Ayşe? Ne demişti o iri ela gözleriyle bakarak. Tarlada çalışmaktan bitap düşen ellerini ellerine dokundurarak. Derme çatma gülümsemesiyle ne demişti: "Beklerim"... "Ne kadar sürecekse sürsün ben beklerim"
En çok Ayşe seviniyordu zaten fakülteye girmesine. Kendi okuyamamıştı. Çok istemişti. Çocukluktan beri tanıdığı Ayşe büyüyünce öğretmen olmayı çok istemişti. Yapmadılar, ona bu kötülüğü yapmadılar. Bunca yılını heba etmediler. Sağolsunlar. İlk sömestırda, gizliden gizliye para biriktirip şehre giden bir arkadaşına neşter aldırmıştı Ayşe. Okuyamamanın verdiği gizli cesaretle. Cerrahlık geçiyordu sanırım aklından. Cerrahlığı uygun görmüştü ona. Az az izlediği televizyonda hep cerrahlar dikkatini çekerdi. Yakışıklıydılar da bu değildi onu cezbeden. En çok mesleklerinin zorluğu. İnsan yaşamına eşdeğer oluşuydu.
Hiçbirinin önemi yok. Önemli olan bu alkışlar. Son bir selamlama. Ardından iki adım geri. Kapanan perde. Alkışlar sürüyor. Salon tıklım tıklımdı bu gece.
Perde arkası tebrikler. Gülüşmeler, konuşmalar, konuşmalar... Kulise kendisini zor attı. Loş ışık ve daracık bir oda. İşte kulis... Adım atmaya yer yok. Hayal kurmak içinse sınırsız bir dünya. Kapıyı kilitledi. İnsan ara sıra yalnız kalmalı. Kalabalıklarda kaybolmak değil düşündüğü, gerçek bir yalnızlık.
Her oyun sonrası yapacağı gibi tiyatrodan en son çıkacaktı. En son; ve ön kapıdan. Diğerlerinin arka kapı merakını hiç anlayamamıştı, anlamayacaktı. Birkaç kişiye imza vermek zor muydu bu kadar? Kendisi de fakülte zamanlarında çok beklemişti. Fakülteye ilk girdiği an tanışmıştı tiyatroyla. Her ay iki oyun izlemeye gayret etmişti. Hayır gayret etmek değil, düpedüz arzulamıştı bunu. Oyun çıkışlarında o da çok beklemişti ya, gelen olmamıştı genellikle. Arka kapının maheretini, kabiliyetini o zamanlar anlamıştı. Oyunculuk fikri aklına düştüğünde ise söz vermişti. "Asla arka kapı yok..."
Kostümünü çıkarmadan makyaj masasına oturdu. Yüzünü temizlemeye başladı. Shakespeare'i, Moliere'i, Çehov'u düşündü. Hepsinin eserlerinde rol almıştı. En çok Shakespeae'i düşündü. Köyü ardında bıraktığında, evden çıkarken düşürdüğü, almaya tenezzül etmediği Hamlet'i. Hayır henüz Hamlet'te rol alamamıştı. O kitap lanetliydi. Hamlet'in kendisi gibi. Şimdi intikam alıyordu. Düşündü, yutkundu. İç geçirdi... Ayşe geldi aklına. Geceyarısı misali bir kızdı. İnceydi, zayıf değildi. Büyüktü, gözünde hep büyüyordu. Onun için yaptıkları. Yediği dayaklar, dedikodulardan aldığı darbeler. Onun için yaptıkları... Belki yapacakları. Tamam yakışıklı değildi zatıali. Lakin yakışık almayan işler de yapmadı hiç. Köyde sevilirdi. Doktor olacaktı ya. Şimdi ne diyorlardı acaba arkasından: "Karaktersiz..." olabilir.
Ne yapıyordu şimdi Ayşe? Amcasının oğlu onu tiyatroya götürür müydü? Amcasının oğlu, yani Ayşe'nin kocası... Ne anlardı o sanattan. Ayşe onu sevmiyordu hem, kendisini seviyordu. Gitmişti... Gitmişti... Başkası olup. Benliğini son kez gittiği sahnede oynanmıştı.
Duraksadı... Yüzünü temizlemeye ara verdi. Aynaya çakılı kaldı gözleri. Tuhaf... Suretinin değiştiğini fark etti. Sanki, Vişne Bahçesi'nde oynadığı role benziyordu şimdi. Gözlerini ovuşturdu. Uykusuzluk her şeyi ölümcül hale getirebilirdi. Yanılsamalar... Sanrılar... Pek çok olmayan şey. Tekrar aynaya baktı. Her şey normaldi. Bir an için en azından. Şimdi sureti yeniden değişmişti. Bu defa hızla. Venedik Taciri'nden bir karakter. Sonra yine, Kibarlık Budalası... Defalarca... Oynadığı ne kadar rol varsa. İrili ufaklı, hepsi suretindeydi.
Panikle ayağa kalktı. Kaybolmuştu... Yitmişti... Ne demişti evi terk ederken babası "Karaktersiz..." haklı çıkmıştı. Karaktersizdi... Başka karakterlerdi, kendi karakteri değildi. Oralarda bir yerlerde hala kendinden vardı. İnanıyordu. Onu bulmalıydı.
Fakülteyi kazandığında Ayşe'nin ona hediye ettiği neşteri arandı. Ayşe, öz amcasının oğluyla evlenen güzel Ayşe. Buldu neşteri, tereddüt etmeden alnının ortasından yatay bir kesik açtı. Kan önce acele etmeden usul, sonrasında ise hızla akmaya başladı. İşi bitmemişti. İrili ufaklı darbeler indirmeye başladı yüzüne. Canı çok yanıyordu. Fakat bağırmıyordu. Başı döndü, sendeledi. Son anda makyaj masasına tutundu. Neşter, kanlı parmakları arasından kaydı. Cerrah çıkmıştı. Düşüyordu, kan kaybı vücudunu bitiriyordu. Sureti tanınmıyordu. Bir tek gözleri belirgindi. Mavi gözleri, aynaya çakılı kaldı. Orada Ayşe'yi gördü. Gülümsedi, kulisin orta yerine düştü.
Ritmi gittikçe artan ve sona yaklaştıkça okuyucuyu heyecanlandıran bir paylaşım olmuş.. Her zamanki tadında..
Nicelerine.. 👍👍
Öyküyü beğendim genel anlamda..Ama okurken hep cerrahımızın, tiyatrocu olup kendini sevdiklerine de kanıksatacağı geldi başta aklıma..yani tıp ya da sanat..önemli olan her bireyin ne istediği..ve o konudaki azmi..ve fakat Ayşe'ye yazık olmuş..farklı da olabilirdi..Hem tiyatrosu hem de yarım kalmış tıp eğitimini tamamlamaya çalışan sorumluluk sahibi bir çocuk bulabilirdik hem öyküde hem gerçek hayatta..Ayşe sözünü tutmamış bir de..:)gerçi malum köy şartları..neyse Metin bey öykünüzü yürekten tebrik ediyorum..Maskesiz bir hayat diliyorum hepimize güzeldi..sonu hazin olsa da..Kendi ellerimizle yıktığımız öldürdüğümüz hayatlara örnekti yazı..👍👍👍👧
Gerçekten çok beğendim Metin 👍 Bir şeyleri geride bırakıp devam etmek çok zor. Her zaman aklımızda bir kuşku kalır, yapmadığımız seçimlerle ilgili. Devam yazılara devam 😙