Susarak Öldü

Çok şey istememişti. Sıcak bir yuva, mutlu bir evlilik, bir ömür boyu sevebileceği bir kadın... Bulmuştu, ya da bulduğunu sanmıştı. Hayat daha anlamlı, zihni daha açıktı artık... Yüreği sanki dolup taşıyor, olmadık bir zamanda, olmadık şeylere gülümsüyordu. Tüm düğümler çözülüyordu, kadın ona bakınca... Tüm engeller aşılıyordu, kadın ona gülünce... Zaman duruyordu, kadın ona dokununca. Ağlıyordu sonra, kadın onu bırakır, gider diye ağlıyordu yalnız yatağında. Yaşayamazdı, karışamazdı hayata, solardı. Solardı; çünkü kadını ilk gördüğü andan itibaren bir çocuğa dönüşmüştü, ya da saksıdaki bir çiçeğe. Yapamazdı, ihtiyaçlarını bile karşılayamazdı. Yemek yiyemezdi, uyuyamazdı, hatta düşünemezdi. Kadın ona gülüyordu, o "seviyor" sanıyordu. Kadın onunla konuşuyordu, o "önemsiyor" sanıyordu. Bir gün kadın başkasını sevdi, başkasıyla konuştu, başkasıyla oturdu, yemek yedi, başkasına dokundu. Başkasının oldu. Önce inanmak istemedi, ağladı; kadına mutluluklar diledi. Aradan 11 saat geçti, başkasının olan kadının adı dudaklarında, toprağın oldu. Toprağın kollarına koştu. Kadının hiç haberi olmadı toprağın kendisinden daha masum olduğundan. Aradan 11 ay geçti, bir kış akşamı kadın anımsadı onu, birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. Aradan 11 yıl geçti, kadın yine anımsadı onu... Oraya gitti, hep buluştukları yere. Altında oturdukları ağaç yeşildi hala. Birkaç yaprak kopardı, çantasına koydu. Aradan hayli zaman geçti, o ağacın aynısı onun göğsünde bitti. O mutluydu belki, belki hiç haberi olmadı. Ya kadın?... Kadın, önce yaprakları attı çok sevdiği denize. Bitsin istiyordu artık, yüreğini kavuran işkence. Yüreğini açamazdı ki kimseye... Yine gidiyordu işte, yine hiçbir şey söylemeden, susarak... Susarak ve susamış olarak...

14 Temmuz 2014 1-2 dakika 1 öyküsü var.
Yorumlar