Susuz Yaz
Merhaba ben Garip. Size bir şeyler anlatacağım, eğer dinlerseniz...
Kuru bir güneş var şu temmuz öğlesinde. Ben ve arkadaşlarım özellikle bu yaz günlerinde oldukça susuyoruz ve çoğu zaman da aç kalıyoruz. Annem hep 'Karnını doyurabilmen ve hayatta kalabilmen için sürekli savaşman gerekir.' derdi. Fakat artık bana hiçbir şey demiyor, daha doğrusu diyemiyor. Çünkü geçen yıl, cani bir insanın teki anneme arabayla çarpıp onu öldürdü. Tenezzül edip onu yerden kaldırıp yolun kenarına koymadı bile. İşte o adam hayvansever değildi. Köpeklerden nefret ediyordu büyük ihtimalle. Yoksa neden annemi bir veterinere götürmesindi ki?
Anlayamıyorum. İnsan denilen o canlılar, kendilerini bizden kat kat üstün görüyorlar. Biliyorum, her türlü özel yetenek onlara verilmiş. Konuşabiliyorlar, eğlenebiliyorlar, elleriyle yemek yiyebiliyorlar, hayat onların zevki sefası için yaratılmış sanki ama kesinlikle onlara özenmiyorum; hele de anneme çarpıp, sonra da hiçbir şey olmamış gibi çekip giden o adamı gördükten sonra.
Annemi arıyorum. Çünkü o gittikten (öldükten) sonra, yapayalnız kaldım. Her gün savaşmak zorunda kalıyorum onun dediği gibi. Yaşamak için; hayatla, insanlarla, diğer köpeklerle, diğer canlılarla mücadele edip, onları yenmem şart. Aslında korkuyorum, çok korkuyorum hem de. Annem olmadan bu dünyada küçük bir pire torbasıyım. Beni kollayıp seven hiçbir canlı yok. Belki de bu yüzden nefret ediyorum hem kendimden, hem de bütün dünyadan. Yine de elimden hiçbir şey gelmiyor; ıssız bir sokağın soğuk kaldırımında uyuyup kalıyorum. Tek yapabildiğim bu.
Halbuki bu hayatı sevebilmem için ufak bir şeyler olsa bile yeter bana. Mesela, kapı önlerine koyulan bir kap su ve bir kap yemek beni ve benim gibileri mutluluktan havaya uçuruyor ama bunu nasıl anlatmalı, nasıl aktarmalı insanlara, bilemiyorum. Bazen bir topluluğun yanına gidiyorum, acı acı uluyorum ama beni anlamıyorlar, hem de hiç anlamıyorlar. Hatta çoğu benden kaçıyor bile. Ben o kadar ürkütücü ve sevimsiz miyim ki kaçıyorlar benden?
Kardeşlerim nerede ondan bile habersizim. Hepimiz dağıldık bir tarafa. Anneciğim yaşasaydı böyle olmazdı. Her birimiz onun yanında huzurlu ve tok bir şekilde sürdürürdük yaşamımızı. O bizi hiçbir zaman aç ve susuz bırakmazdı. Biliyorum, canı pahasına korur kollardı bizi yaşasaydı.. O insan görünümlü canlı bu kadar gamsız olmasaydı eğer..
Bugün yine su ve yemek aramak için yollardayım. Oradan oraya sürünüyorum. Gittikçe zayıflıyorum. Bazen kılımı kıpırdatacak halim kalmıyor. Bugün de öyleyim. Halsizim, yorgunum; insanlara, diğer canlılara yardım etmenin güzelliğini ve iyiliğini anlatamadığım için kendimden utanıyorum.
Sadece inliyorum, fakat duyan yok...
TEMMUZ/2013
İnsan olarak önce kendimizden sonrada diğer canlılardan az ya da çok sorumluyuz bir şekilde. Bir sokak köpeğinin ağzından böyle bir hikaye yazmış olman gerçekten ilginç ve bir o kadarda güzel. Duyarlı insanlara eyvallah onlara bir lafımız yok, bu işi önemsemeyenler de bundan sonra daha dikkatli olurlar umalım. Bir plastik şişede balkona kuşlar için su koymak veya kediler yemek artıklarını vermek inanın çok da zor bir şey değil. Bu duyarlı ve uyarıcı öykünden dolayı kutlarım seni Filiz...👍