Tablo
Kaderinin kendisine daha neleri hazırladığını bilmeyi ne çok isterdi ama insanlık ve zaman yolculuğunun hiçbir noktasında bunun mümkün olmadığını biliyordu .Uzakta kendisini çağıran suya doğru kısa bir gezintiye çıkmaya hazırlanıyordu bu sevimli gölün gizemli parlaklığının her sabah kendisine seslenişini hiç cevapsız bırakmamıştı.Uzun zamandır üzerinde çalıştığı yağlı boya resmine çıkmadan şöyle bir baktı hiç tanımadığı martıları denizin bu beyaz kuşlarını nasıl çizeceğini tasarladı içinden deniz geçen bir şehri hayal etmişti kıvrım kıvrım sahilleri olsun sahillerin birini sadece resmetsin istiyordu tuvalde aşağı yukarı hikayesini çıkartmıştı ana hatlarıyla.İskeleden kalkmak üzere olan bir vapurun çevresinde uçuşan martılar vapuru kaçırmak istemeyen yetişmeye çalışan insanlar meraklı gözler ve martılara simit atan eller böyle bir tablo olacaktı belki birkaç konu daha vardı zihninde onun kararını vermeye çalışacaktı şu kısa gezintiden dönüşünde.Spor ayakkabılarını giyerken aklında martılara simit atan elin kendi eli olmasını tasarladı okuduğu şiirde öyle güzel anlatılmış ki sanki yaşıyor gibi hissetmişti o anı,martılara simit atıyor denizin mavi iyotlu serin havasını derin derin içine çekiyor insanların binmeye çalıştığı vapurun dalgalarla rahatsızlık duyulmayan nazlı sallanışını ruhunun derinliklerine kadar sindiğini hayretle görüyordu.Dışarıda hafif bir yağmur vardı kır çiçeklerinin kokusu yağmura karışıyordu ıslanmış fakat mutluydu düşlerindeki mavi tabloyu şimdilik demlenmeye bırakma kararı almıştı. Televizyonu açtı sabah proğramlarının zorlama yapay itici konuşmalarına canı sıkıldı ince bir öfkeyle kapattı kendi kendine söylendi '.asıl güzellik gören gözde,hisseden yürekte değil midir? sevmeyi bilmeyen yürekler bu güzellikleri görebilir mi? İnsan sevdiğinden aşkından başka yüreğinde başka aşklara yer vermemeli ne güzel veya bir yeri tüm yüreğinle aşka sevmek ..' ben de deniz insanıyım dedi iyot ve yosun kokusunun süslediğini hatırladı arada bir yazdığı yazılarını şiirlerini.Bu küçük mütevazi bir baştan bir başa kısa zamanda bütün bir yöreyi gezebileceği yerde sadece bir gölün varlığı bu kadar hayat verebilirdi bir sabah güneşinin ilk ışıkları selamlarken gölün küçük devinimlerle kıyıya vuran dalgalarını hissedebilmek zor değildi arada bir gezintilerde kendisini mutlu eden gelincikler en kırmızı,papatyalar en beyaz giysilerini giymiş olmaları ruhuna ilham tohumları ekiyordu ve güller..ah o güller..bülbülleri mest etme aşkıyla en güzel kokularını çoktan rüzgarın önüne katmışlardı göl yedi rengini olanca güzelliğiyle sergilemekteydi işte bu görsel sevimliliklerle avunmasını kendine mahsus mini mutlulukları yaşamayı itiyat edinmişti.Yalnızdı bir büyük boşluk ve bu dünya kadar derin boşluğun içindeki yalnızlığından şikayet etmeyecek kadar da huzurlu çevresiyle güzel dostluklar ve üretken sosyal bir hayatla iç içe olması kendine bu huzuru morali veriyordu gölün gizemli ve yedi renkli varlığı ona sırdaş bir arkadaş gibiydi su kuşlarını artık iyice tanıyordu onlarla her sabah selamlaşıyor elma bahçelerinin önünden geçerken elma kokularının kalbine nasıl ferahlık verdiğini düşündü martılar yok belki dedi ama başka kuşlar var hoş bugün şiir gibi bir gün olmalı diye içinden geçirdi bir gün sis çökmüştü ilk gördüğünde etkilenmiş sis gizemli bir örtü neler gizliyor kim bilir diye söylenmişti. Eline şiir kitabını aldı dalıp gitmişti sahra gözleri nemlendi aynı dli konuşuyor olmak mı? dedi yoksa dizelerin benim de yüreğime dokunması mı? Diye düşünmeden edemedi shf.11 '.unutmak için ne lazımsa yaptım /aylar yıllar geçti /sen hiç geçmedin / senden sonra hiç çarpmadı kalbim /hatıraların başını bekliyorum/ her gece rüyalarınla uyanıyor / her gün kapıyı açıyorum / dönüşü olmayan seni bekliyorum../ . Ah daha fazla okuyamadı ağlamak istemiyordu artık güçlü ve gerçekçi olacaktı kalktı tuvalin karşısına geçti şimdi daha belirginleşmişti yapacağı resim yeni bir gün doğumu bir göl ve su kuşları ve elma bahçeleri ve şirin sevimli bir belde uçurtma uçuran çocuklar ne vapurlar ne de iskele hatta martılar hiç biri olmayacaktı. Sahra gözlerinde parlayan yeni bir ışıkla tabloya gök yüzünden başlıyordu fırçasını batırdığı boya ne garip yine mavi olacaktı az kalsın son anda şafak renklerini vermek için değiştirdi fırçasını mor renkli tüpü sıktı radyoyu açtı şarkı çok anlamlıydı '...sen uzaklarda değiiilll ..damarımda kanımsııınn..ben senden vazgeçemeeeem hayatımsın canımsın..' Sahra dudaklarında belli belirsiz acı bir tebessümle fırça darbelerini cesurca vuruyordu değişmez yalnızlık kaderinin değişmesini artık istemeyecek kadar kararlı ve inatla .