Tahta Bavul
Ahmet ve Ziya her ikisi de farklı yerlerden farklı kültürlerden insanlardı.
İlk ve orta öğrenimlerini tamamladıktan sonra her genç gibi hayallerindeki mesleğe sahip olabilmek için gecelerini gündüzlerine katıp yüksek öğrenim sınavlarına çalıştılar.
Her ikisinin de hayallerini süsleyen mimarlık bölümüydü.
O gün geldi çattı aileleriyle birlikte sınava girecekleri yerlerin yolunu tuttular.
Heyecandan çarpan kalpleri sınav başlangıcıyla adeta susmuştu onlar her saniyeyi en iyi şekilde değerlendirip amaçlarına ulaşmalıydılar.
Kendilerine tanınan süreyi en iyi şekilde değerlendirerek bütün soruları çözmeye çalıştılar.
Sınav kâğıtlarını teslim ettikten sonra dışarıya çıkıp aileleriyle birlikte evlerin yolu tutuldu.
Henüz heyecan tam olarak bitmemişti acaba sonuçlar nasıl gelecek hayal ettikleri mesleği tutturabilecekler miydi?
Aradan yirmi günlük geçen zaman sonrasında heyecanları daha da artmıştı sonuçların açıklanması an meselesiydi.
Ahmet kulağı haberlerde sonular açıklandı kelimesini bir an önce duymak isterken bir sabah daha uyanmadan annesi haberi almıştı.
-Ahmet kalk oğlum bak sonuçlar açıklanmış.
Ahmet uyku arasında sesini duyduğu annesinin telaşıyla yataktan fırladı.
Hemen sonuçları incelemeye başladı, kısa bir süre sonra Ahmet sevinç çığları atmaya başlamıştı.
-Anne istediğim oldu, mimarlık bölümünü kazandım, yaşasın...
Tabi ailesi de onunla beraber seviniyordu.
Ahmet'ten çok uzaklarda bir başka yerde Ziya'da ailesiyle birlikte ayni telaşı ayni sevinci yaşamıştı.
Aileler çocuklarına bir başka şehirde düzen kurmak için yollara düştüler.
Büyük şehirler zordu Ziya'nın ailesi öğrencilerin kalabileceği yurtları bir bir geziyor güvenli ve bütçelerine uygun yer arıyorlardı.
Bu Ahmet'in ailesi için pek sorun olmasa da, Ziya'nın ailesi için önemliydi Ziya yoksul bir ailenin çocuğuydu.
Gittikleri şehirde bütçelerine uygun bir yurt bulamasalar da bütün imanlarını seferber ederek Ziya'yı okutmakta kararlıydılar.
Ahmet'in ailesi ise Ahmet'i en güzel yurtlardan birine yerleştirmişlerdi.
Her iki ailede çocuklarını bırakıp yaşadıkları şehirlere döndüler.
Okullar açılmış ve henüz birbirlerini tanımayan Ahmet Ve Ziya ayni sınıfta okullarına başlamışlardı.
Yıllarca beraber okuyacak bu yabancı simalar birbirlerine tanışıp arkadaşlıklar kuruluyordu.
Zaman içinde birbirlerini tanıyan Ziya ve Ahmet arasında güçlü bir arkadaşlık oluşmuştu.
Ahmet Ziya'nın yoksul bir ailenin çocuğu olduğunu anlamıştı fakat incitmemesi için her yerde her şeyde onun yanında oluyor ve ona hissettirmeden yardımcı olmaya çalışıyordu.
Su gibi akıp geçen zamanla bir dönemi tamamlamışlardı.
Ahmet ailesine bundan sonra bir evde kalmak istediğini söyledi.
Ahmet'in ailesi olumlu cevap verince Ahmet ev buldu.
Bir gün bu konuyu Ziya'ya açtı.
-Ziya önümüzdeki yıl nerede kalacaksın?
-Yine ayni yerde kalacağım Ahmet.
-Bak ne diyeceğim, ben eve çıkacağım ve bir ev buldum beraber kalalım mı ne dersin?
Ziya kaldıkları şehirde kiraların ne kadar yüksek olduğunu biliyordu ailesinden böyle bir şey isteyemezdi.
-Yok, be Ahmet yurt iyidir eve gerek yok bence.
-Ziya biz arkadaşız hatta kardeş gibiyiz sen eh de bu işe ben çok uygun fiyatla bir ev buldum hatta senin yurt parasından daha aza denk gelir.
Ahmet Ziya'yı rencide etmemek için özen gösteriyordu.
Uzunca bir zaman dil döktükten sonra Ziya'yı ikna etmeyi başarmıştı.
Ziya'ya göre yurda ödediği paradan daha az para ödeyecekti.
Oda konuyu ailesine bildirdi Ziya'yı anlattı. Ailesinin onayını aldı.
Ahmet bulduğu evi kiralayıp mukavelesini yaptı ve dönem öncesi her ikisi de eşyalarını taşımaya başlamışlardı.
Ahmet olan eşyalarını taşıdı bütün eşyaları yepyeni ve kaliteliydi.
Ziya memleketinden çıkarken ihtiyacı olan eşyalarını evlerindeki eski bir tahta bavula doldurup okulun yolunu tutmuştu olan biten bütün eşyası bu bavulun içindeydi.
Oda eşyalarını topladı yine ayni bavul içine doldurdu ve Ziya ile birlikte kiralanan evin yolunu tuttular.
Ziya henüz evi bile görmemişti bir otobüse binip eve gittiler.
Ziya evi görünce şaşırdı ev eşyayla dolu güzel bir evdi.
İçeriye girdikten sonra Ahmet Ziya'ya odasını gösterdi.
Ziya durum karşısında çekinse de artık yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Ahmet Ziyayı rahatlatmak için daha da mütevazı davranıyor her şeyi bir hiç gibi Ziya'ya yansıtmaya çalışıyordu.
Ziya'nın eşyalarını hiç görmemiş gibi tavırla hareket ederek hemen ev düzenini konuşmaya başlamıştı.
Gerçektende Ziya'nın eşyalarına hiç dikkat etmemişti fakat bu eşyaları getirdiği tahta bavul Ahmet'in çok dikkatini çekmişti.
Bavul eski olduğu gibi hemen her tarafında çizikler kopmuş parçalar ve boyası iyice yıpranmıştı.
Çok merak etmişti ama yine Ziya'yı rencide eder miyim düşüncesiyle sormaya çekiniyordu.
Okullar kapanmak üzereydi bir gece evde iki arkadaş koyu bir sohbete tutulmuşlardı.
Herkes kendinden bahsediyordu ki Ziya ailesinden ve çok sevdiği dedesinden bahsetti.
Dedesini kaybettiğini ve onu çok sevdiğini söylerken gözleri dolmuştu.
Yerinden kalktı ve odasına gitti.
Az sonra elinde tahta bavulla dışarıya çıktı.
Ahmet bir an neler olduğunu anlayamamıştı fakat bu bavulla odadan çıkmasının mutlaka bir sebebi vardı.
Tekrar yerine oturdu bavulu okşarcasına.!
-Bak Ahmet bu bavul dedemin bavulu benim için çok değerli.
Ahmet ona ne söyleyeceğini biliyordu.
-Evet, Ziya onun manevi değeri hiçbir şeyle ölçülemez, kim bilir bu bavul bize neler anlatmak ister, dili olsa...
-Haklısın Ahmet bakar mısın her yerinde bir çizik bir darbe var hayatı anlatır gibi...
Ziya derin bir düşünceye daldı, dedesi kim bilir o bavulu gerçekten nerelerde kullanmış kim bilir o bavul nereleri dolaşmıştır.
Kısa bir zaman sonra okullar tatile girer girmez iki arkadaş memleketlerine gitmek için ayrıldılar.
Ziya'nın o geceden sonra bavul aklını meşgul etmeye başlamıştı, gerçekten dedesi o bavulla nerelere gidip nerelerde kullanmıştı?
Bavulun üzerine adeta dedesinin hayat hikayesi karalanmıştı.
Ailesinin yanına döner dönmez babasına dedesini anlatmasını istedi.
Ve babasından aldığı bilgiler onu dedesinin hayat hikâyesini bir daha unutulmayacak şekilde sayfalara döktü.