Tahta Kaşık Hikayesi Var Ya

Hayriye Hanım, yetmiş yılın verdiği yorgunluk ve yatağa düşüren hastalığının üzüntüsü ile yarı uyur, yarı uyanık bir şekilde yatağında yatıyordu. Salonda hararetli şekilde konuşan, konuşmaktan öte tartışan çocuklarının, ne için tartıştıklarını anlamak için konuştuklarına kulak verdi. Ne kadar sessiz konuşmaya çaba harcasalar da konuşmaları net bir şekilde duyuluyordu. Başka bir odada olduğu halde çocuklarının konuşmalarından, hareketlerini ve tavırlarını tahmin edebiliyordu.

Büyük kızı Nermin, abisine bağırıyordu,' Ne demek ben altını açamam, o senin annen, gerekirse altını açacaksın!' Hayriye Hanım irkildi. Demek ki paylaşılamayan mesele kendisinin bakımıydı. Bir an, içinde sızı hissetti. Kalbinde yılların verdiği yorgunluktan çok, düştüğü bu durumun yorgunluğu ve ağrısı vardı. O dört çocuğunu tek başına büyütmüş, gece gündüz çalışmıştı. Hatta yıllarca evlere temizlik için gitmiş, çocukları duyup üzülmesinler, utanmasınlar diye uzak yerlerdeki işleri almıştı. Akşamları, günü olan hanımlara pastalar, kurabiyeler yapmış; sabahlara kadar patik örüp tanıdıklarına satmış, çocuklarının geçimini sağlamıştı. Her zaman onların sağlık ve mutluluğunu düşünmüştü.

İçeriden gelen sesler, iyice sertleşmişti. Küçük kızı Nalân, 'Ben alıp evime götüremem, çalışan bir insan değilim. Zaten iki çocukla eşimin eline bakıyoruz, bir de annemi alamam!' diyordu. Haklıydı, damadı her ne kadar iyi olsa da,'kendi oğulları varken, ben niye bakıyorum?"diyebilirdi. Nalân'ı okutmak için çok uğraşmıştı, 'Eşinin eline bakmak, bir gün zor gelir,' demişti ama dinletememişti. Belli ki o günlerin pişmanlığı vardı. Kızının titreyen sesi yaşlı kadının yüreğini dağladı.

Büyük oğlu Hasan, annesine kıyamazdı. Belli ki eşinden çekindiği için götüreyim diyemiyordu. Gelini temizlik hastası olduğundan evde altı bezli, yaşlı birini istemezdi. İki erkek çocuğu vardı. Bütün gün onlarla uğraşıyordu. Bir de kendisine nasıl bakacaktı. Oğlu, yoğun çalıştığı için evdeki bütün yük gelinindeydi. Hayriye Hanım, bunu bildiği için kızamıyordu.

Hasan üniversiteyi kazandığında, nasıl okuturum endişesi duymuştu. Hasan, o kadar çalışkan bir çocuktu ki annesine yük olmamak için hem okumuş hem de çalışmıştı. Kardeşi Nermin, Üniversiteye başladığında bütün masrafları o karşılamış, bir baba gibi ilgilenmişti. Hayriye Hanım, oğluyla gurur duymuştu, hala da duyuyordu. Şimdi, içinin rahat olmadığından, 'Annemi götüremem!' dediği için, ıstırap duyduğundan emindi.

Küçük oğlu Murat, hiç yorum yapmıyor, sadece ablalarının ve abisinin konuşmalarını dinliyordu. Murat, evin küçüğü olduğu için herkes bir dediğini iki etmemiş, şımartılarak büyütülmüştü. Evlenmemiş ve evlenmeyi de düşünmüyordu. Gününü gün etmeyi seven, kafasını hiç bir şeye yormayan Murat, her zamanki gibi çözümü büyüklerinden bekliyordu.

Evdeki hararetli tartışma devam ederken kapının zili çaldı. Murat'tan başka zili duyan olmamıştı. Murat, kalkıp kapıyı açtı. Yeğenleri Zeynep ve Hakan'ı karşısında göründe şaşırdı,'Ne işiniz var burada?'deyince, Nermin'in büyük kızı Zeynep alaylı bir sesle,'Anneannemi görmeye geldim, randevu mu almalıydım dayı?'dedi.

Hasan'ın küçük oğlu Hakan nişanlıydı. Zeynep'in tavrına gülümseyerek,'Ben de nişanlımı eve bıraktım, dönerken babaannemi göreyim, dedim. Zeynep'le kapıda karşılaştık,' diyerek içeri girdi.
Murat memnuniyetsiz bir sesle,'İyi, salona geçin...'dedi,'Annem uyuyor, biraz bekleyin uyanınca görürsünüz.'

Zeynep ve Hakan, aralık olan kapıdan yaşlı kadına baktılar. Gözlerini duvara dönüp, gözyaşlarını saklamaya çalışan yaşlı kadının, uyuduğunu düşünüp salona girdiler. Kâh oturup, kâh kalkarak; bazen sakin, bazen sinirli konuşan büyüklerini seyretmeye başladılar.

Nermin, konuşması sırasında kızının ve yeğeninin kendilerini dikkatli ve sesiz bir şekilde dinlediklerini görünce, sinirini boşaltacak bir yer bulmuş gibi,'Ne bakıyorsunuz siz? Bir işe yarayın, gidin mutfağı toplayıp; bir çay demleyin!' diye bağırdı.


Zeynep, annesine, teyzesine ve dayılarına baktı. Dudak büküp, kaşını kaldırdı ve alaylı bir ses tonuyla,'Olmaz, sizi izlemek ve dinlemek istiyorum,' dedi.

Nermin, iyice sinirlenmişti,'Ne oluyor burada, dizimi çeviriyoruz?'

'Hayır anne! Bilirsin ben pek dizi seyretmem, sizinde bildiğiniz bir şey için kalmak istiyorum.'
Nermin kızının ukalalık yaptığını düşünüp, daha çok sinirlendi,'Ne saçmalıyorsun sen? 'diye bağırdı.
Zeynep, hepsine tek tek bakıp ve alaylı bir gülümseme ile,'Hani küçükken hep anlattığınız tahta kaşık hikâyesi var ya, o aklıma geldi. Dedesine, tahta kaşıkla yemek yedirdikleri için, anne ve babasına yaşlandıklarında kullanmaları için tahta kaşık yapan bir çocuk vardı. Yaşlandığınızda bizde aynı duruma düşeceğimiz için, sizi izleyip ne yapmam gerektiğini öğrenmeye çalışıyorum. Başıma geldiğinde fazla düşünmek zorunda kalmam, değil mi?'

Herkes şaşkındı. Beklemedikleri bir cevap almışlar ve çocuklarına öğrettiklerinin tersine hareket ettiklerinin farkına varmışlardı. Nermin, üzüntüyle yakınındaki koltuğa çöktü. Nalân, utancından başını önüne eğmiş, gözlerindeki yaşlarını saklamaya çalışırken; Hasan, oturduğu yerden kalktı, gözlerindeki yaşları eliyle sildi, yeğenini alnından öptü ve sarılırken,'Teşekkür ederim tatlım,' dedi.

Hayriye Hanım, konuşmaları dinlerken mutluydu. Çocuklarıyla hep gurur duymuştu. Ne kadar tartışmalarına tanık olsa da hepsinin pırlanta gibi kalplerinin olduğunu biliyordu. O, iyi çocuklar yetiştirmiş olmasaydı, torunları bu kadar sevgi dolu olur muydu?

İNCİDAL

05 Ocak 2013 5-6 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Öyküde anlatılan bu durum bir çok ailede de yaşanabilir ve de yaşanmıştır da. Burada okuyucuya verilen ders ki önemli olanda budur, hayatın kime ne getireceği ve insanı hangi yaşlarda nelerin beklediğinin altı çizilmiş ve sonucunda siz insanlara nasıl davranıyorsanız aynıları da başınıza gelecektir. Güzel ders çıkarılası bir öykü...👍

  • 5 yıl önce

    Merhaba Ne yazıkki bilindiği halde unutulan ders verici hikayeler hatırdan çıkabiliyor. Bana bakar diye aldığı yeğeni ve kızı bakmayıp el kızı deyip dışladığı küçük gelininin elinde kalan annenin dramına şahit oldum.Gencliğin verdiği cahillikle Pişman olsa ne yazar. Demiştim Yılların verdiği tecrübe şu oldu Bakmayanların sonu hüsran küçük gelinin ilerisi huzur ve mutluluk dolu oldu