Tanıdık Biri
Kadın;İstanbul'un sabah serinliğini avuçlarında taşıyarak koştu ama yetişemedi. Üsküdar-Eminönü vapuru son bir can havli ile bağırarak kıyıdan uzaklaşmıştı. Gelecek vapur seferi için, kadının yirmi dakika kadar beklemesi gerekiyordu, işe geç kalacaktı. Etrafına bakındı, iskeleyi görebileceği, yakın bir banka oturdu.
Yirmili yaşlarda,otuzlu yaşların olgunluğunu, onlu yaşların çocuksuluğunu taşıyordu. Saçları, ölülerin üzerinde uzandığı geceler misaliydi. Çehresi, servi gölgelerinden beslenen şiirlerin en vurucu dizelerindendi.
Beş dakika geçmişti, lakin kadın, zaman kavramının ikilemine düştüğünden, bu geçiş hakkında tam kararını verememişti. Boş yere kanını akıttığı, beş dakikaya mı hayıflansa, kalan on beş dakikanın mutluluğuna mı ulaşsa bilemedi.
Düşünmeye başladı ki, çok düşünmez genelde sadece hissederdi. Bu bazen onu, olur olmadık durumlarla karşı karşıya getirir, bazen işine yarar, çoğunlukla hüsranla bitecek eylemlere başlamasına sebep olurdu.
Bu kenti seviyordu, yok hayır aslında düpedüz bu kente tapıyordu. Güneşin, ıslak dudakların eğilip, göğü öpmesini, denizin nazlı nazlı, kentin kıyılarını okşamasını izlemeyi, kendisine, orada bulunan insanlara verilen karşılıksız armağanlar olarak görüyordu. Çoğu ruh bu hususun farkına varamasa bile, o biliyordu. Beşiktaş'ı, Galata'yı, Beyoğlu'nu, Çamlıca'yı, Üsküdar'ı, Kadıköy'ü hep birer insan suretinde hayal ediyor, zihninin, tüm tınılarını, kasvetlerini bu suretlerde topluyordu.
On dakika kalmıştı yahut on dakika geçmişti:
"Siz.."
Kadın başını kaldırıp baktığında, karşısında uzun boylu, esmer bir adam buldu:
"Siz İstanbul'musunuz?"
Kadın şaşırdı, yeni bir çapkınlık tekniği mi bu diye içinden geçirdi. Ardından, fikrine gülmemek için kendini zor tuttu:
"Anlayamadım..."
Adam, kadının yanına oturdu, şimdi kadın adamı, doğru dürüst inceleyebiliyordu.
Yanında ki adam, ince yüz çizgilerine sahip, gözleri çözümlenemeyen bir renkte, serseri giyimli biriydi. İlk bakışta, korkulacak bir etki bırakıyordu adam, fakat kadın korkmamıştı. Ne en başında,ne şimdi...
Kadın oyunu sürdürmeye karar verdi:
"Evet benim ve siz..."
"Ben isimsiz" diye karşılık verdi adam.
"Ben,sende yitenim, ben meçhulüm, ben kimseyim."
Kadın, adamı bir an bile deli olarak tanımlamadığına şaşırdı:
"Peki,benden ne istiyorsun?"
Adam gözlerini, kadının gözlerine dikti, bu sırada kadın, adamın garip bir çekim gücü olduğunu hissetti. İşte "kıyamet" buna denir.
:"Beni tanıyorsun."
Kadın adamı tanımıyordu, en azından şu ana dek.
Kaçan ikinci vapurun çığlığı, kadını kendine getirdi. Kadın, hayıflanarak büyük maviye baktı. Sonra başını yine yana çevirdi, fakat adam artık orada değildi.
Ancak üçüncü vapurla, işine gidebildi. Tekrar eve döndüğünde, karanlık bastırmıştı. Ilık bir duş aldı, uzun zaman önce yarım bıraktığı kitabına, tekrar dönme cesaretini içinde buldu. Henüz ilk satırı okurken, şok dalgası, bütün hücrelerini ele geçirdi. İnanamayarak, bir kez daha okudu, sonuç yine değişmedi. Bütün bölümü okudu, kitapta yazılı olanlar düş gücünü esir aldı.
Kitapta;
Kadın başını kaldırıp baktığında, karşısında uzun boylu, esmer bir adam buldu:
"Siz İstanbul'musunuz?"
Kadın şaşırdı, yeni bir çapkınlık tekniği mi bu diye içinden geçirdi. Ardından,fikrine gülmemek için kendini zor tuttu:
"Anlayamadım..."
Adam,kadının yanına oturdu,şimdi kadın adamı, doğru dürüst inceleyebiliyordu.
Yanında ki adam,ince yüz çizgilerine sahip,gözleri çözümlenemeyen bir renkte, serseri giyimli biriydi. İlk bakışta, korkulacak bir etki bırakıyordu adam, fakat kadın korkmamıştı. Ne en başında, ne şimdi...
Kadın oyunu sürdürmeye karar verdi:
"Evet benim ve siz..."
"Ben isimsiz" diye karşılık verdi adam.
"Ben, sende yitenim, ben meçhulüm, ben kimseyim."
Kadın, adamı bir an bile deli olarak tanımlamadığına şaşırdı:
"Peki,benden ne istiyorsun?"
Adam gözlerini, kadının gözlerine dikti, bu sırada kadın, adamın garip bir çekim gücü olduğunu hissetti. İşte "kıyamet" buna denir.
:"Beni tanıyorsun."
Kadın adamı tanımıyordu, en azından şu ana dek.
Kaçan ikinci vapurun çığlığı, kadını kendine getirdi. Kadın, hayıflanarak büyük maviye baktı. Sonra başını yine yana çevirdi, fakat adam artık orada değildi, yazılıydı.
Kadının, başı döndü, midesi bulanmaya başladı. Kadın;kendinden geçip, yere doğru düştüğünde, gerçekle, gerçek olmayanın sınırında, ince bir ipte yürüyordu.
Yine harikulade bir yazıya imza atmışsın...
Çok beğenerek okudum.
Tebrik ederim içtenlikle.