Tanrım sana emanet canımız!

İtalya'da ki deprem görüntülerini görünce, 1999 yılı Ağustos ayına döndüm. Kalbim o günlerin anısına bile tahammül edemiyor inanın. Öyle gürültülü atıyor ki, yerinden fırlayıp çıkacak sanki...
Kaç vatandaşımız ölmüştü...
Kaç kişi sevdiklerini kaybetti...
Söylenen rakamın çok üstünde olduğuna eminim ben... Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, hiçbir şey doğru yansıtılmıyor bize...
Çernobil faciasından sonra televizyonda çay içen bir sağlık bakanının olduğu bir ülke bu... Her şeyi hafife almak veya yok saymak, en iyi yaptığımız şey değil mi?
İlk depremde İstanbul'da değildim... Şanslı insanlardanım sanırım...
Deprem gününde ailecek, Sivas'taydık. Yaylaları bilir misiniz? Çam ormanının içersine kurulmuş, temiz havanın ve tabiatın sizi kucakladığı muhteşem bir yerdir...
Sabah saat 6.00...
Kapımız gümbür gümbür ...
Yataktan nasıl fırladığımı bilmiyorum..Zira bir felaket olduğu her halinden belli... Ölüm haberi veren haberci kapının önünde... Azrail'i hissediyorum... Vücudum kaskatı olmuş, yattığım odadan dışarı çıkamıyorum... Ayaklarım yere çivilenmiş, kapıyı açan babamın çığlıklarını dinliyorum...
?Deprem olmuş amca... İstanbul'da... Yerle bir olmuş, ölenlerin sayısı bilinmiyormuş... Kimseye ulaşamıyoruz... Siz hala uyuyor musunuz??
Babam kalp hastası, annem tansiyon... Ailecek biz buradayız ama kız kardeşim hala İstanbul'da... Üniversiteye gidiyordu o zamanlar... Yarın yanımıza gelecekti...
?Tanrım!? diyen çığlığıyla kendime geldim babamın... O panikte bile, bu haberi, bu şekilde veren patavatsız kuzenime küfrederek merdivenlerden aşağıya indim... Babam ve annem yere diz çökmüşler katıla katıla ağlıyorlar...
Merak etmeyin bir şey olmamıştır diyemedim... Neler olduğundan haberim yok ki... Sadece elimde patavatsız bir kuzenin söyledikleri var..
Televizyonu açtım hemen...
Tanrım!
O görüntüleri zihnimden kazımak, rüyalarımdan kovmak ne kadar zamanımı aldı bilemiyorum... Yıkılmış evler, ağlayan insanlar ve harabelerden uzanan eller... Bir kızı hatırlıyorum... Kafası görünüyor sadece... Bir adamı hatırlıyorum... Sadece sırtı görünüyor ama cayır cayır yanmakta... Bir çocuğu hatırlıyorum göçük altında annesinden yardım istiyor, o anne ise dizlerine vurarak çığlıklar atıyor... O çocuk kurtuldu mu hala merak ediyorum ve hala dua ediyorum..
Allah'ım tekrarından sen koru Ne olur...
Telefonu başına geçtim... Kız kardeşimin cebine ulaşmaya çalışıyorum...
Çevirdim... Düşmüyor hat..
Çevirdim... Düşmüyor hat..
Çevirdim... Düşmüyor hat..
.....
İki saat telefonun başından ayrılmadım... İki yıl gibi gelen iki saat... Annem, babam, ben ve diğer kardeşlerim... Tüm ailecek telefonun başındayız... Numaraları hep beraber çeviriyoruz... Her tuşta dua ederek, besmele çekerek...
Hat düşüp kardeşimin sesini duyduğumuzda ki sevinci size nasıl anlatayım? Kelimeler yetmiyor ki buna... Ağlıyorum şimdi bile bunları yazarken... Boğazımda bir yumruk var, yutamıyorum...
Benim öyküm mutlu sonla bitti...
Ülkem insanlarından, komşularımdan, arkadaşlarımdan birçoğu kayıp vermesine rağmen, evet, o felakette ailemden kimse ölmedi...
Şükredemiyorum bile bunun için...
Bir sonraki felakette bu kadar şanslı olacak mıyım emin değilim...
Ne yapıldı? Tekrarında 1999 yılından farklı bir facia olacak mı? Peki, bu sefer nerede olacağım? Öyküm mutlu sonla bitecek mi? Kaç kişi ölecek?
Tanrım gene sana emanetiz... Lütfen koru beni, sevdiklerimi ve tüm insanları...
Ve tanrım komşumuz İtalya'da, bu felaketi yaşayan tüm insanların öykülerini mutlu sonla bitir Ne olur!!!!!
Amin...

27 Haziran 2009 3-4 dakika 6 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    biz o anı uyanıkken saniye saniye yaşadık. allah bir daha insanlara yaşatmasın,amin