Tatile Mersiye / Nihalin Hayatından Kesitler 2

Nihal okulların tatile girmesinden nefret ediyordu. Zira idealleri vardı ve yıl boyunca harcadığı emeğin karşılığında, arkadaşları gibi doyasıya tatil yapıp, oyunlar oynamak istiyordu. Getirdiği karneye bakılınca, isteğini hat ettiğini görmemek için kör olmak gerekiyordu. Neticede bir çocuktu o. Babası demir yollarında makinist idi. Annesi ise tipik bir Anadolu kadını. Evleri kendilerine aitti ve dedelerinden kalma tarlaları ekip biçiyorlardı. Kiraladıkları bahçe içindeki ahırda, iki tane montofon (Halk tabiri ile mandafon) inek besliyorlardı. Sofralarından peynir, süt ve yoğurt eksik olmuyordu. Sarı kız ile akça kız diye seslenirdi annesi onlara.

Her tatile girdiğinde okulu, annesi kız kardeşi ile onu inekleri yaymak için bahçeye yolluyordu. İri kıyım iki ineğin ipleri ellerinde, E5 yolu üzerindeki bahçelerine gidiyorlardı. Yol boyunca her türlü tehlikeye açıklardı aslında. Annesi evlerinden su ve azıklarını ellerine veriyor, bir de sıkı sıkı tembihlerde bulunuyordu.
?' Sakın yolda şımarıklık yapmayın. Çağıran olursa gitmeyin. Size ne verirlerse versinler, sakın yemeyin.'' gibi.
Güle oynaya, zaman zaman da şarkı söyleyerek ilerliyorlardı. Kimi gün ise okul maceralarını anlatırlardı, birbirlerine.

Bahçeye vardıkları vakit, ilk işleri ineklere bol otlu yer bulup bağlamak olurdu. En korktukları şey, inekleri bünelek denilen bir tür sineğin rahatsız etmesiydi. Çünkü; o sinek inekleri ısırdığı zaman, inekleri zapt etmek şöyle dursun, ipini koparıp kaçtıkları için yakalamak en zor olanıydı. Bu yüzden çoğu kez ya azar işitiyorlardı ya da tokat yedikleri anlar bile oluyordu. Kaçan inekler komşu bahçelere girmiş ve sebzelere, meyvelere zarar vermiş oluyorlardı.

Öğle sıcağının bastırdığı vakitlerde, kız kardeşi ile bahçelerinin koyu gölgeli yerlerinden ayrılmıyorlardı. Nihal'in üzerindeki sorumluluk, hem Sarı kızla Akça kız ve kız kardeşiydi. Kız kardeşi zatürre geçirmiş, bu yüzden üzerine titrenen biri olmuştu. Bu yaşta üzerine yıkılan sorumluluklar omuzlarında ağır bir yüktü. Ne sarı kızla akça kıza ne de kardeşine bir şey olmamalıydı. Es kaza olursa da, annesinden yiyeceği dayağı aklından çıkarmıyordu Nihal. Ağabeyinin sokakta yavru iken bulup getirdiği kurt kırması bir köpeği de vardı. Onu annesi kapıdan atmış, bacadan, bacadan atmış kapıdan getirmiş ve en sonunda ise annesine kabul ettirmişti. Aralarında öyle kuvvetli bir bağ ve dostluk oluşmuştu ki, Nihal'in peşinden hiç ayrılmadığı gibi yanına kimsenin yaklaşmasına izin de vermiyordu. Okula giderken uğurlar, okul çıkışı ise yol kenarında onu beklerdi. Sanırım annesinin içini rahatlatanda buydu.

?' Ferideee, gel ablam. İneklerin örkünü değiştirmeye gidelim.''
?' Tamam abla, geliyorum.'' Dedi Feride. İneklerinin yanına geldiklerinde, boncuğun tavırları değişmiş ve hırlamaya başlamıştı.
?' Boncuk, oğlum neyin var.'' dedi Nihal. Onlar sarı kızla Akça kıza yaklaştıkça, boncuğun huysuzluğu daha da artıyordu. Nihal Sarı kızın bağlı olduğu sikkeye ( hayvanları bağlamakta kullanılan demir kazık) doğru eğiliyordu ki, otların arasında parlak ve uzun bir şey fark etti. Bu esnada boncuk havlamaya başlamış ve bir oraya bir buraya koşturuyor, çekil oradan diyordu sanki.
?' Feride, burada parlak ve uzun bir şey var, baksana.''
?' Parlak ve uzun mu?''
?' Evet. Gel sen de gör.'' Demişti ki; o parlak ve uzun şeyin kocaman bir yılan olduğunu fark etti Nihal.

?' Ferideee, sakın gelme ablam. Olduğun yerde kal ne olur. Burada kocaman bir yılan var. Ne yapacağız şimdi?'' diye seslendi kardeşine. Feride çok korkmuş ve ağlamaya başlamıştı.
?' Abla, annemlerde yok. Ne yapacağız çok korkuyorum ben! ?' dedi. Nihal'de korkuyordu ama ne yapacağını da bilmiyordu. Yılan otların arasından usul usul kafasını çıkarmaya başladığı an, korkuları ikiye katlamıştı. Boncuk ise delirmiş bir vaziyette havlıyordu. Nihal yardım istemek adına etrafına bakındı ama kimsecikler görünmüyordu.
?' Feride kaç, durma ablam. Kaçç.' Diye bağırdı. ?' ?'Ama abla sen ne yapacaksın?''
?' Sen beni düşünme. Bulurum elbet bir yol.'' Dedi Nihal. İlk defa bu kadar kalın, parlak ve büyük bir yılan görmüştü. Gümüş gibi parlıyordu yılanın derisi. Sürekli tıslıyor ve çatal dilini sallayıp duruyordu. Nerede ise, yarı beline kadar yükselmişti. Bu arada boncuk, çalılıkların etrafından dolaşarak Nihal'in yanı başına gelmiş ve hırmalaya devam ederek, bir ileri bir geri zıplayarak yılana göz dağı vermeye çalışıyordu. Nihal'in gözleri birden bire ışıl ışıl parladı. Yüzündeki muzip ifade ile boncuğa baktı.
?' Sen benim en yakın dostumsun boncuk ama bunu yapmak zorundayım. Üzgünüm.'' Dedi, yüksek sesle. Çok yavaş hareketlerle, boncuğa doğru eğiliyor, bir yandan da yılanı takip ediyordu. Çevik bir hareketle bocuğu belinden kavrayıp, kucağına aldı. Yılan ise, onun bu hareketinden ürkmüş ve daha bir dik pozisyona geçmiş hatta, tıslamalarını arttırmıştı.

?' Abla sen deli misin nesin? Ne yapmaya çalışıyorsun söyler misin?''
?'Ya kurtulacağız yılandan ya da boncuk veya ben sokulacağım. Ama aklımdan geçeni yapmaktan başka çaremizde yok ablam. Sen korkma ve buradan uzak dur yeter.'' Dedi.
?' Boncuk, bana kırılma emi!'' diyerek ani bir hamle ile boncuğu yılanın üzerine attı. Paattt diye bir ses ve ardından boncuğun can havli ile sıçraması ve inleyerek kenara savrulmasıyla kaskatı kesilen Nihal, hızla kardeşi Feride'ye doğru koşmaya başladı.

Kız kardeşinin elini kavradı ve koşmaya devam etti. Bir süre sonra ulaştıkları E5 yolu kenarına oturup ağlamaya başladılar. O gün annesinin işleri olduğundan bahçeye gelmemişti.
?' Ya boncuk öldüyse abla! Ya yılan hala oradaysa! Bu durumda nasıl gideceğiz ineklerimizin yanına?'' diye sordu Feride.
?' Bilmiyorum kardeşim.'' dedi.
Gerçekten de bilmiyordu. Hem çok merak ediyor hem de cesaret edemiyordu gidip bakmaya. Üstelik boncuğun da sesi duyulmuyordu. Ona bir şey olmuş hissi içini acıtmaya, gözlerini doldurmaya yetiyordu. Daha fazla dayanamayıp, oturduğu yerden kalktı. Bahçelerin arasından dolaşarak, ineklerin bağlı olduğu yere doğru ilerledi. Gözleri boncuğu aradı. Boncuk biraz ileri de, yere uzanmış ve karnını yalamakla meşguldü. Onun yaşıyor olması, bir çağlayan gibi kükretmişti Nihal'i. Hızla boncuğun üzerine atıldı. Ona sarılarak uzun süre ağladı. Boncukta ben iyiyim dercesine elini yüzünü yalıyordu. Boncuğun bu sakin tavırları onu cesaretlendirmiş ve inekleri olduğu yerden sökerek bahçelerine doğru götürüyordu. Belli ki, yılan da gitmişti. Sarı kızla, Akça kıza otlu bir yer bulup toprağa çaktı sikkelerini. Feride'yi yanına alarak bahçelerine doğru yürüdü. Önlerinde kuyruğunu sallaya sallaya yürüyen boncuğa sevgiyle bakıp, gülümsedi.

?' İyi ki varsın dostum. İyi ki varsın. Sana can borçluyum artık.''

26 Kasım 2012 6-7 dakika 5 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    Hayvanlar ve insanlar arasındaki iletişim ve sevgi bağları güzel anlatılmış öyküde. Ayrıca hayvanlar ile ilgili değişik ve yaralı bilgilerde var. Kısaca güzel bir öykü Niğmet hanım kutlarım içtenlikle...👍😙👍