Tek kollu hamdi
22 yaşında boylu poslu delikanlıydı Dilaver.. Bir cengaverdi adeta.. Bir o kadar da yufka yürekliydi.. Kalıba vursan 5 adam ederdi ya, lakin bugüne bugün bi vukuatını görmüşlüğüm yoktur.. Mavi gözlü, hafif sarışındı... 19undaki Goncagül'ü sevmişti.. Goncagül, kara gözlü, kara saçlı, Dilaver'in aksine hafif esmerdi...
Ne diğer aşıklar gibi nefretle başlamıştı onlarınkisi, ne de canım cicimle başlayıp nefretle son bulmuştu.. Doğrudur, ilk bakışta aşık oldular birbirlerine, Goncagül küçüklüğünden beri her konu da oldukca inatçı ve nazlı olmasına rağmen bir umutlu gözüne Dilaver'in, açmıştı kalesinin kapılarını..
Öyle bağlanmıştılar ki birbirlerine tıpkı anne-çocuk ilişkisi gibi.. Şefkat, sadakat, sevgi dolu... Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları getirmişti.. Artık Dilaver 26 Goncagül 23 yaşındaydı.. Ve artık adını koymak istediler bu ilişkinin, bu aşkın...
Söz kestiler.. Artık sözlüydüler.. İlk günkü kadar aşıktılar halan daha, delicesine.. Hani " her aşk ölür" derlerdi ya, işte bunların aşkı bunu yalanlıyordu... Nişan gelmiş, geçmişti.. Artık düğün ve nikah tarihini düşünüyorlardı.. Dilaver süpriz yapmak için, nikah dairesine gitmişti, gün alcaktı ve Goncagül'e süpriz yapacaktı...
4 gün sonrasının tarihi yazıyordu elindeki kağıtta.. Çıkarken nikah dairesinden yüzü gülüyordu, ağzı kulaklarındaydı.. Bir hayale dalmıştı, nasıl bi tepki vercekti Goncagül bu kağıdı görünce, gülcek miydi, boynuna sarılcak mıydı derken.. Acı bir fren sesiydi bütün caddede duyulan, Dilaver'i o hayalden, o rüyadan uyandıran... Apar topar kaldırmışlardı hastahaneye.. Gözünü açamadan, hastahaneye varamadan can vermişti koskoca cengaver..
Telefonu çaldı GoncaGülün.. "aşkım arıyor" yazıyordu telefonda... Sevinçle açtı ve "aşkım" dedi açar açmaz.. Lakin telefonda konuşan yabancı bir sesti.. "kimsin" dedi Goncagül.. Komiser Şahin Doğan arıyordu.. "Sevgili kızım, Dilaver'i kaybettik.. başınız sağolsun.. Merkez hastahanesinde şuanda.." sözünü bitirmeden komiser, telefonu kapadı Goncagül.. Yıkılmıştı.. Elinde son provasından aldığı gelinlik duruyordu.. Çantayı kenara bıraktı.. Sahile doğru yürümeye başladı.. Giderken büfeden daha önceden hiç içmediği halde bi sigara aldı.. Üstelik markasını bile bilmiyordu.. Çekti ciğerlerine.. İlk gözleri yandı, hoş ağlıyordu zaten.. Sonra biraz öksürdü.. Sonra "ne yapsam" sorusu dönmeye başladı beyninde.. ilk başta yavaş yavaş hastahaneye doğru gidiyordu.. Vazgeçti.. Göremicekti O'nu morgda.. Bakamıcaktı.. Yalnız yollayamayacaktı aşkını.. Ve yürürken ilk karşılaştığı üst geçide çıktı.. köprünün tam ortasına geldiğin de nedendir bilinmez, içtiği sigaradan mı, yaşadıklarından mı biraz başı döner gibi oldu.. Sonra hazırlandı atlamak için.. Ama ne köprü be, sırat köprüsüydü adeta O'nun için.. Karşıdan gelen bi tırı gördü.. Garantilemek istiyordu ölümü.. Ve gözünü kırpmadan atladı aşkına doğru.. Atladı atlamasına fakat belinden yakaladı 30 yaşındaki hamdi.. sımsıkı tutmak istedi.. Ama tek kolu kesik olduğu için yakalayamamıştı Goncagülü.. Ellerinin arasından kayıp gitmişti gencecik, gül gibi Goncagül.. Goncagülün yüzünde son bi tebessüm kalmıştı ölüme doğru.. Daha ambulansa haber verilmeden oracıkta can vermişti narin bedeni..
Ve şimdi, Goncagül ile Dilaver yan yana mezarlıkta yatıyorlar.. Aileleri 4 yıl geçmesine rağmen halan daha yasta.. "Tek kollu beceriksiz" hamdi ise şimdi bu satırları yazıyor işte..