Telefonda Ne Söyledi
Tatilden döndüğüm günün sabahı cep telefonumun sesi ile uyandım.
-Alo Fazıl beyle mi görüşüyorum?
"Evet, ben Fazıl sesinizi alamadım. Siz kimsiniz?
-Ben Sarıkaya köyünden Hüsnü. Dayıoğlu tanımadın mı?
"Kusura bakma tanımadım bu güne kadar da telefonla hiç görüşmedik sesini alamadım kusura bakma. En az yirmi yıldır ne görüştük nede karşılaştık. Hayırdır sabahın erken saatinde yıllar sonra arayıp bulduğuna göre önemli bir şey olmalı.
-Telefonda olmaz yüz yüze görüşmeliyim. Seni nerede bulabilirim? Üsküdar da annemin yanındayım. Tatil dönüşü ziyaretine geldim. Adresi vereyim oraya gel.
Aradan yarım saat geçmeden Hüsnü başka bir akrabamızla birlikte verdiğim adrese geldi. Hoş beşten sonra lafı uzatmadan "Neden geldin? Neden beni arıyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?" diye sorunca;
-Abim Vahit hasta; memlekette doktora gitmiş büyük şehirde tam donanımlı bir hastanede tedavi görmesi gerekiyormuş. Bizde aldık İstanbul'a geldik. Sen uzun zamandır buralardasın gidilip gelinecek yerleri bilirsin. Bize yardım eder misin? Kalacak yer konusunda sana yük olmayız. Çünkü abimin kızı burada evli. Biz orada kalacağız. Belki de burada yakınız varda neden onunla hastane işlerini görmüyorsun diye aklına gelebilir. Ona açıklık getireyim. İstanbul'a gelin geleli iki yıl oldu daha evden bir kilometre uzağa gitmemiş. İhtiyaçlarını eşi görüyormuş. Hem de kayınbabası ve kayınvalidesi ile birlikte kaldığından anladığım kadarıyla evde söz hakkı yok anlayacağın "Geçici Mevsimlik İşçi" gibi. Sen bize yardım eder misin?
"Neden yardım etmemeliyim. Yalınız bana bir gün müsaade et; Hangi hastanede tedavisini yaptırabiliriz. Boş yatak bulup yatırtabilir miyiz? Bunları öğrenip ona göre hareket etmeliyiz."
-Sen nasıl bilirsen öyle olsun. Uygun olan neyse onu yapalım.
Hüsnü'yü yolcu ettikten sonra Çapa Tıp Fakültesi Hastanesinde ki tanıdığım doktora gidip durumu anlattım. Bana muayene için ertesi güne randevu verdi. Yatması gerekirse yatırabileceğini söyledi.
Ertesi günü randevu saati gelmeden hastanede muayene odasının kapısında beklemeye başladık. Daha yarım saat geçmemişti ki ismimiz okundu. Hasta, Hüsnü ve ben hep beraber odaya girdik. Doktor yaptığı Fiziki muayeneden sonra; memlekette yaptırıp da yanımızda getirdiğimiz tahlil sonuçlarına bakınca hemen yatırıp tedaviye başlamaları gerektiğini söyledi. Hastaneye hazırlıklı geldiğimizden hemen yatış işlemlerini yaptırıp serviste ki boş yatağa yatırdık. Hastada yatar yatmaz verilen serum ve ağrı kesici neticesin bir rahatlama oldu. Hastanın başında kardeşini refakatçi bırakıp akşamüzeri yanlarından ayrıldım.
Ertesi gün ziyaretine gitmeden telefonla bir ihtiyaçları olup olmadığımı sordum. Hiçbir şeylere ihtiyaçları olmadığını her şeyin yolunda olduğunu söyleyip zahmet edip gelmemi istediler. Tabi ki ben yine gittim ziyaret edip doktoru ile görüştüm. Doktoru yaptıracağı bir kaç tahlil neticesiyle birlikte çekilen tomografinin sonucuna göre kesin teşhisi koyup tedaviye başlayacağını söyledi. Durumu hastaya anlattım gördüğü ilgiden pek memnundu. Böyle giderse çabuk iyileşerek memlekete dönüp yarım kalan işlerini tamamlama hayali kurarken ben yanlarından ayrıldım.
Akşam eve döndüğümde tam hastayla ilgi bilgileri eşime anlatıyordum ki telefonum çaldı.
-Alo ben Vahit. Fazıl kardeş gel beni hastaneden çıkar ben memlekete gideceğim.
"Hayırdır ne oldu?
-Sen gel. Kardeşim beni aldattı, kızım beni aldattı. Çabuk gel beni çıkar.
"Gece vakti nasıl çıkarayım. Sabah ola hayır ola."
Sabah ben yanlarına varıncaya kadar çıkma taleplerini nöbetçi doktora söylemiş. Elbiselerini giymiş beni bekliyor buldum.
"Taburcu olma işi nereden çıktı. Olumsuz olan ne? Daha dün tahlilleri verdik sonucu almadık. Henüz net teşhis konmadı acelen ne?
-Ben buraya yatarken kardeşim yanımda refakatçi kalmaya söz verdi şimdi izinim bitti gitmem lazım diye tutturdu. Kızımın kalması için gece telefon ettik. Kayınbabası kalamayacağını söyledi. En yakınım olan kızım ve kardeşim en dar günümde böyle yaptıktan sonra tedavi olmanın yaşamanın ne manası var gidip memleketim de öleyim daha iyi.
Doktor da gidemeyeceğini giderse yola dayanamayacağını muhakkak tedavi olması gerektiğini söylemesine rağmen, ikna edemedik. Hüsnü kulağıma eğilip" o zamanında babama hastalığında yaptıklarını çekecek fazla ısrarcı olma " dedi. Kendi isteğimizle çıkıyoruz diye bir kâğıt imzalayıp çıktık. Oradan çevirdiğim taksiye binerken şayet iyileşmeyip ölürsem; Cenazeme kızım da kardeşimde gelmesin deyip çevirdiğimiz taksiye binip kilometrelerce uzaklıktaki memlekete doğru yola çıktı.
Ancak aradan bir hafta geçmişti ki gece saat yirmi bir otuzda çalan telefonumu açtığımda Vahit'in hakkın rahmetine kavuştuğunu söylediler.
Üç gün içerisinde bir babanın babasına yaptıklarını evladının da babasına yaptıklarını gördüm.
Bizden söylenecek tek şey Ölenlere rahmet, kalanlara merhamet.
Hüzünlü ve ibretlik bir hikaye Fevzi bey. Ne diyelim etme bulma dünyası...👍