Tezat

Sanırsam ki sanıyorum o zaman zaten, 1-2-3... üfledim mumları... doğum günüm değil ama kanıksadım doğum günlerini... belirsiz bir yadırgama var büzengecimde ve aldırışsız bir çığlık karaciğerimde... küllerinden doğan et sotenin hatrına...
Doğum gününü bayram yapsak ve okullarda şiirler okusak sünger bob kılıklı mikrofona ağzımızı dayayarak... zil çalsa belirsiz zamanlarda ve tenefüse çıksak akciğerlerimizi birbirine bağlayarak... o zaman şerefe derim hayatın sergüzeşt-i full dayanağına...
İçmek yalnızca mideye giden bir yudum içkiden vukuu bulmaz, zuhur eden taliplerimizin beyin denen sarmaşığa dolanmış hali de bir kanyak etkisi yaratabilir ki ben öyleyim, ben dolanbaç oldum yüzümde şınorkel ayaklarımda bez paletlerle... kekr-i istiare'den bulaşan fabl ile yıkıyorum önlüğümü ve astım eleğimi üzerinde eror yazısı bulunan disketvari kalbime. Yar edenden bulma, sen beni bul, aç gönlümü ortalığa savur...
Farkeder mi yüzümü aloavera katkılı zımparayla yıkamak? ne kadar silinse de bu kumaş değil. Cazibenin baş sağdıcı, kan revan içinde asık bir yankı... duvarlara çarpan ses tellerimin peşindeyim ve bir o kadar baş döngüsü, enfiye denilen nano toz zerreciklerinin göz damarlarına gidişini hissediyorum ama hayalimde yaşatıyorum tüm geleni gideni, selam vereni vermeyeni... yaş üzüm bağına kuruldum ve acımı aldım yanına meze olarak... tüm özgürlüğümü bırakarak hapsoldum içsel kentsel ve dengesiz ruhuma...
Nice zengin var, halleri tarumar ve nice yoksun var kendinden habersiz. Bir günde döner dünyayı kefilsiz ve alır at arabaları iskemlesinde oturan yaşlıyı. İkisi de döner, ikisi de yaşar ama anlamaz harap düzenden nasıl kurtluruz diye düşünmez içini kemiren farelere inat... Laboratuar köşelerinde sızmış bir ihtiyar ve bastonunu vurarak yerinden kalkar... düşük omuzlarına rağmen güçlü elleriyle sarılır o farelere ancak halme yapamaz... olan olmuş gün geçmiştir... bir veda halinde duygusunu o takma dişlerine yansıtır... güler ama ağlayamaz, sezer ama kafasını bile kaldıramaz....
Geceler olmaz ufkumda gördüğüm güneşten sonra, Geceler olmaz kaderimdeki çizginin grafitisini duvarlara kazımadan. Ses et gamzesi güzel, şahlanınca kelleyi uçuran at... Renksiz ama rengi benden çok çiçek, kokusunu alamadığım yerlere uç yalpalayan rüzgarla birlikte ve selam getirme döndüğünde... biliyorum geri gelmeyeceksin çünkü başka toprağa tutunarak hayat vereceksin etrafına... Tenimi kavuran güneş şimdi yakınımda ve seni istiyor, patlamalarıyla gölgeliyor mahsun ve yalnız ayı... "O nerede" diyor hyratça salladığı kamçılarını diz bağlarıma vurarak... yavaşlıyorum ve küfrediyorum çılgın hip-hopçuya... yaptığım son değil ve olmayacak bir son... Fallarda çıkan balığa küstüm....

07 Eylül 2009 2-3 dakika 4 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    yazılar facebook'ta bir arkadasimla muhabbet ederken yazıldı ve "Devamı" olarak görünen bölgeler için özür dilerim...