Toplantı yolunda bir başbelası

Kasım sonu yağmur başlamak üzere...Araba yolda tutunmakta zorlanıyordu.Cama vurup dağılan yağmur damlalarını silecekle temizliyordum.Isparta'nın keskin soğuğu dışarıda cirit atarken ben klimayı bulana bin bir minnetle kendimi başka iklimere salıyorum.

Trafik ışıkları...Yetişmem gereken önemli bir toplantı varken yağmurun yağması yetmiyormuş gibi bir de her köşe başına dikilen bu ışıklardan bıktım usandım.Yeşili içimden küfürler ede ede bekliyor sonra yoluma devam ediyorum.

Yağmur iyice sağnaga döndü.Ama hızımı kesmiyorum.İleride bir ışık daha.Araba durunca içerideki sessizliği cama vuran bir küçük el bozdu.Aniden dikkat kesildim.Cama vuran mendil satan küçük bir çocuktu.Üstünde yazdan kalma rengi çoktan kaçmış bir gömlek vardı.Yağmurun altında ıslanmış ve alnına yapışmış saçları ne içler acısı bir görüntü vermişti ona.Camı indirir indirmez içeriye elini uzatıp elindeki mendili göstere göstere:
-Mendil istemez misin abi?
-İstemez.
-Bi tane al abi nolur ekmek par...
-İstemem dedik ya seninlemi uğraşcam.

Nedendir bilmem bütün hıncımı bu suçsuz çocuktan çıkarmak istemiştim.Yol boyunca bu çocukların o yapışık inatçı tavırlarını düşünüp sinirimi küfür ederek çıkardım.

İleride tekrar bir trafik lambası belirdi.Gözlerimi iyice kısıp baktım.Bulanık görüntünün içinde trafik lambasının kenarına sinmiş bir ufak çocuk silüti görülüyordu.Yine o başbelalarından biri diye geçirdim içimden.Bu tantanaya bir daha katlanamıycağıma kara verdim.Hızımı iyice artırdım.Işık kırmızıya dönemen geçip hembu çocuktan kurtulacak hemde toplantıya yetişecektim.Bir an yolun ortasnda bir hareket karanlık bir gölge görüldü.Sert bir duraksamanın artından, arabayı kısa bir sarsıntı sardı.Az sonra durabildim.Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.Kafamda büyük bir zonklama hissediyordum öyleki başımı bir yere çarpmış olacaktım.

Arabanın kapısını açar açmaz yağmur içeriye hücum etti.Dışarı çıkıp aracın arkasına baktım.Yerde küçük bir çocuk vardı.Başının sol yanında derin bir yarık vardı.Burdan çıkan kanlar yağmurla birleşerek asfalta yayılmış ve bir kan gölünü andırıyordu.Hava çok soğuktu ama sıcak kan buharlar saçarak yayılıyordu.Bu manzara ne dehşet vericiydi.Neden sonra olanları anladım.

Koşup çocuğun cılız bedenini kucakladım.Aklımı kaçırmış gibiydim.O an ne yapacağımı bilmiyordum ama onu yaşatmak istiyordum.Bir an göz göze geldik.Çocuğun gözlerinde nefret yoktu sadece acınası bir bakışla -neden?- diyordu.Gözlerimi kaçırmak istiyordum çünkü cevabım yoktu.Ama yapamadım;öylece bakakaldım.

Çocuğun boğazından can çekişircesine bir hırıltı geliyordu.Büyük bir güçlükle nefes alıp veriyordu Ve son bir nefes...Çocuk kollarımda son nefesi verdi ve başı ruhsuz bir çul gibi arkaya düştü.Artık bu cılık vücut daha ağır geliyordu bana.Öldürdüğüm bu vücudu taşıyamıyacağımı anladım ve olduğum yere yığıldım.Birilerinin - kim olursa olsun birilerini- gelmesini istiyordum.Ne olduğunu sorduklarında bir cevabım yoktu.Kokuyordum.Yağmurun altında kan gölüne dönmüş asfalta oturup o küçük başbelasına sarıldım.

Artık toplantıya yetişemiyeceğimi anladım.

13 Kasım 2008 3-4 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar