Üç Ton Kömür
Askerden yeni gelmiştim ve
saçlarım hala kısa idi.o zamanlar uzun saç moda olduğu için, hemen göze çarpıyordum.
Mahalle arkadaşım İmdat, benden bir dönem önce askere gitmiş ve terhis olalıda dört ay olmuştu.
Hemen hemen bütün, günlerimiz beraber geçiyordu, büyük bir bölümü de iş başvuruları idi.
Bana devamlı bir kızdan bahsediyordu,sizin evin karşısında ki binada oturuyor ama sen tanımazsın diye ekliyor du.
-Biz askerde iken mahalleye taşınmılar,onun için sen tanımazsın,bende üç ay önce tanıştım.
İmdat devamlı bu kızdan bahseder olmuştu,bende de bir merak uyandı,kız benim evin tam karşısında oturmasına rağmen tesadüf bu ya hiç karşılaşmadık.
Yine bir gün.
Ya! Tertip, ben bu kızdan nasıl kurtulacam diye lafa girdi...
-İmdat canını bu kadar sıkıyorsa görüşme olsun bitsin.
-Tertip iyi diyorsunda işin şekli değişti.
-Nasıl yani?
-Ya kız tutturdu beni istet diye,ille anneni babanı yolla,ailem bu işin adını koyun ondan sonra gezin tozun diyor.
-imdat senin kızla ciddi bir ilişkin var mı arkadaş?
-Yok be tertip,biz öylesine konuşuyorduk,ama o ailesine benim ciddi olduğumu söylemiş;
onlarda madem ciddi,yollasın anasını babasını demişler,şimdide kız beni sıkıştırıyor.
Bana bir akıl ver,nasıl kurtulacağım bu işten?
-Ya sen demedin mi, ben evlenmeyi daha düşünmüyorum diye.
-Söylüyorum valla tertip, ama anlamıyor ki...
-Nasıl anlamıyor? Bana bak yoksa kıza ümit verdinde şimdi de yan mı çiziyorsun?
-Yok valla yaa,kendi kendine gelin güvey oluyor.
-İmdat bir şey söyliyecegim ama kızma...
Ben askerden geldiğim günden beri, sen bu kızdan bahsediyorsun ama ben birşey anlamış değilim.
Aradan günler geçti havalar soğumaya başladı bütün evlerde de odun kömür telaşı başlamıştı.O zamanlar nerde? Doğal gaz filan.
İmdat'ın ağzında halen o kız vardı,başka bir şey konuşmuyordu.
Ben her seferinde lafı değiştiriyordum ama nasıl oluyorsa yine laf safinaz'a dönüyordu,
artık resmen bıkmıştım ama birşey de diyemiyordum.
Yamurlu bir gündü,iki kız yanımızdan geçerken, İmdat birden işte tertip bu o dedi!
ve hemen ekledi,Safinaz'la son bir defa daha konuşumda peşimi bıraksın dedi.
-Sen beni biraz burda bekle.
_Tamam olurda kısa kes,yağmuru görüyorsun.
-Yok yok! Bu sefer karalıyım,açık ve net konuşup, bu işi bitireceğim,sen hiç merak etme.
Tamam o zaman, sana kolay gelsin.
İmdat kıza seslendi ve kızda yanındaki arkadaşından ayrılıp,İmdat'ın yanına geldi.
Safinazın arkadaşı ile biz onların konuşmasını bitmesini beklerken,yanımdaki kız bana dönerek...
-Bu lavuk senin arkadaşın mı?
Hay da!Şaşırdım kaldım!
Şimdiye kadar bir kızdan hiç böyle bir laf duymamıştım ve gayet kulhanbeyce sorusunu sormuştu.
Şöyle bir ters ters bakarak
-Evet arkadaşım,birşey mi var?
-Söyle o lavuk arkadaşına,ablamın peşini bıraksın...
-Bir dakika bir dakika, Safinaz senin öz ablan mı?
-Evet...
İçimden Allah Alah diye geçirdim,İmdat safinaz'ın kardeşi olduğundan bana aylardır hiç bahsetmemişti.
-Şıışt sana söylüyorum duydun mu beni?
Kafam allak bulak olmuştu,boş gözlerle kıza bakıyor olmalıydım ki.
-Söyle o Lavuğa ablamın, peşini bıraksın tamam mı?
Saldırıya geçme sırası bana gelmişti.
-Sende o lavuk ablana söyle arkadaşımın,o peşini bıraksın tamam mı?
-Neeee! Sen ne diyorsun,
Kim kimin peşini bırakacakmış?
Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin?
İçimden çattık belaya diye geçirdim ve İmdat'a hak verdim.
-Bana bak bana!
Sinirlerime zor hakim olmaya başlamıştım...
Yüzüne ne var? dercesine baktım.
Bir yandan da İmdat'a bakıyordum,kendimi yağmurun altında sanki,sudan çıkmış balık gibi,
hissetmeye başlamıştım.
-Söyle tamam mı?
Sen de ablana söyle.Tamam mı?
Senin bu lavuk arkadaşın,anlaşılan seni kandırmış.
Hiç ses çıkarmadım,zaten arada ben kalmıştım.
Bütün mahalle biliyor bee,bu lavuğun ablamın peşinde olduğunu,istersen gidelim bizim,
apartmandaki her kese soralım var mısın?
-Neyi soracaz?
Neyi olacak o gün yağmurun altında, bize gelen üç ton kömürü ablama yalakalık yapmak için nasıl çektiğini.
-Nee! Üç ton mu?
Kim,İmdat mı çekti?
-Yok baban çekti, bütün komşular şahit, hemde ne güldük biliyor musun?
O günde aynen, böyle yağmur yağıyordu...
Söyliyecek hiç bir lafım kalmamıştı,sadece ve sadece,İmdat'ı bekliyordum...
Ulan İmdat ben sana,bunun hesabını sormam mı ?
Demek aylardır,bana yalan yanlış anlatıp durdun öylemi...
-Sen de askerden yeni gelmişsin,belli oluyor,saçların kısa da
Bende cevap,verecek hal mı kalmıştı...
İmdat sonunda yanıma geldi ve koluma girdi,başladık hızlı hızlı yürümeye.
-Tertip bu sefer işi kesin bitirdim.
-Nasıl yani?
-Bırak peşimi kızım dedim,ağladı zırladı, yalvardı ama ben taviz vermedim.
-İyi artık,kömür taşımaktan,kurtuldun desene?
Zınk diye durdu! Bir süre yüzüme baktıktan sonra,kardeşi mi anlattı?
-Evet...
-Allahını seversen, başka ne dedi?
-Öyleyse benden günah gitti.
O lavuğa söyle, ablamın peşini bıraksın dedi.
-Öyle mi dedi?
-Aynen böyle söyledi,yaa sen hiç utanmadın mı?
Aylardan beri bana,yalan söylemeye...
-Tertip çok özür dilerim ama senden bir ricam olacak.
-Son ricanı söyle..
-Bunu kimseye anlatma olur mu?
-Yaa benim anlatmama gerek yok ki bütün millete reklam olmuşsun zaten.
O günden sonra İmdat beni nerde görse utanarak yanımdan,bir mazeret uydurup uzaklaştı.
Cengiz Damar.
www.Dans Pisti -Blogcu