Umut Hep Var

O ufak ayaklarına geçirdi lastik ayakkabılarını. Güneş yeni batmaya başlamış, gün yeni yeni kapatmıştı yüzünü. Küçücük elleriyle gözlerinden dökülen yaşı sildi. Öyle masum ve hiddetliydi ki... Ham olan yürüyüşünün yanında durmadan iç çekiyordu. Uzaklaştı yeterince kapılarından. Sonra eylül güneşinin gün boyu ısıttığı kaldırıma büzüldü. Tek eliyle yüzünü siliyor, diğer eliyle de ayağındaki lastik ayakkabılarına dokunuyordu. Kaybettiği mutluluğunu bu küçük yaşında aramak ona çok ağır gelmişti. Durmadan ağlıyor, boyuna iç çekiyordu. Bir gölge belirdi çamların arasından. İki eliyle yüzünü kapattı çocuk, yine aynı şeyleri yaşamak istemiyordu. Uykusuzdu, ağırlaştırılmış müebbet hayat onun o küçük omuzlarına bir fil gibi yükleniyordu. Yaşının verdiği çocuksuluk ve ağlayışından olsa gerek usulca gözlerini kapadı ve derin bir uykuya daldı.

Çamların arasından beliren gölge kucakladı bu masumluğu. Ve uykuya dalan bu çocuğun çıkardığı iniltiler ve ağlayışlarla yola koyuldular. Küçük bedeninde saklanan ruhu şimdi çok uzaklarda geziyordu. Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin içinde, kuşlardan daha özgür... Koşuyor, eğleniyor, çocukça coşuyordu. Ağlayışından eser kalmamış, bu eşsiz güzellik onu mutlu etmeye yetmişti. Yoruldu sonra bu küçük beden. Oturdu bir ağacın gölgesine. Gözlerini gökyüzüne uzattı, onun gözleri gibi masmavi olan güzelliği gördü. Az daha tepesine baktığında ise sonsuz sayıda değişik meyve olan ağacı gördü. Üstelik tam da onun boyuna göre bir ağaçtı bu. Normal bir ağaç olsa nasıl uzanır da alırdı meyveleri? Rahatlıkla uzandı ağaca, istediği meyveleri kaptı ve doyasıya yedi meyvelerden. Birden lastik ayakkabıları geldi aklına. Hızla ayaklarına baktı, şaşırmaması elde değildi bu küçük bedenin. Çünkü ayaklarında lastik ayakkabıları yerine, istediği renkte ve modelde ayakkabıları vardı. Şimdi ondan mutlusu yoktu bu dünyada. Zaten o yeşillikte ondan başka canlı belirtisi de yoktu.

Ömründe yediği en güzel meyvelerdi bunlar. İç geçirdi birden, lastik ayakkabıları yoktu artık ayaklarında. Ama o buna sevinemiyordu. Çünkü annesi yoktu yanında. Onu çok özlemişti bu küçük yürek. 'Keşke' dedi kendi kendine. 'Keşke bu güzel ayakkabılar yerine annem yanımda olsaydı...' Tekrar aktı gözlerinden o tuzlu yaşlar. Dudağını ısırdı. Elindeki o nefis meyveleri de attı elinden. Şimdi sadece annesini istiyordu yanında. Ne bu eşsiz yeşilliği, ne o resimsi gökyüzünü, ne de o annesinden dinlediği masallardakine benzeyen bu meyve ağacını gözü görüyordu. Koştu, bir erkek çocuğuna göre uzun denebilecek sarı saçları rüzgarın ahengiye uçuşuyordu. Havada meltemsi bir yel vardı. Güneş az ötede gıpta edilebilecek güzellikte gülümsüyordu. Yeşillikler bu küçük ayağı görmüyor, hatta hissetmiyorlardı bile. Belki de tatlı bir okşamaydı onlara göre bu bir çift küçük ayağın koşması. Durdu küçük adam. Sağa sola baktı. Hala aynı yerdeydi, hala umut çok uzaklardaydı. Annesinin gelebileceği umudu hepten yok olmuştu koşmasıyla. Şimdi ayağında ne o güzel ayakkabılar, ne de geride bırakamadığı meyve ağacı vardı.

O ufak kollarını iki yana açmış, mavi gözlerinden bir iki damla yaş süzülen genç beden uyandı. Küçücük elleriyle çapaklanmış gözlerini ovuşturdu. Güneş yeni yeni kendini göstermeye başlamıştı. Nerde olduğunu düşündü çocuk, bu odayı tanımıyordu. Kalktı kendi gibi ufak olan yataktan, usulca yürümeye başladı. Ev yabancı olmasına rağmen burnuna tanıdık bir koku ilişti. Evet bu koku.. bu koku annesinin o nefis kurabiyelerinin kokusuydu. Neşeyle takip etti kokuyu ve kaynağı buldu. Mutfakta her zaman ki güzelliğiyle annesi kahvaltıyı hazırlıyor, diğer bir yandansa kurabiyeleri fırından çıkarıyordu. Öyle mutlu koştu ki annesinin yanına, boynuna bir ahtapot gibi sevgisinin tüm gücüyle sarıldı. Annesinin omzuna küçük başını koydu. Kollarını boynuna doladı ve yine içini çeke çeke ağlamaya başladı. Annesi oğlunun bu kadar ağlamasına alışmıştı. Zira, bu ufak çocuk kendinden büyük o kadar çok şeyle uğraşıyordu ki... Tek başına bu yaşına kadar çocuğunu büyütmüş, ama istediği o spor ayakkabılarını alamamıştı. Hızla koştu demin ki odaya çocuk, hatırlamıştı, bu oda onun odasıydı, hala alışamamıştı bu yeni evlerine. Odada şöyle bir göz gezdirdi, tam yatağının ucunda bir çift ayakkabı vardı. Bu hem rüyasında gördüğü, hem de istediği spor ayakkabılardı. Koştu, annesinin yanına gitti ve teşekkür etti annesine. Ama annesi almamıştı o ayakkabıları. Bu mavi gözlü çocuğu gölge getirmişti eve. Ve ayakkabıları da o gölge almıştı bu ufak sarışın çocuğa. Bu gölgeyi biliyordu çocuk, gölge dediği onu o yeşilliğe götüren, meyve ağacından tattıran, sonra da annesinin değerini hatırlatan insanla aynı kişiydi.

Demek ki.. demek ki hayatta ağlamaktan başka çare bulamayan bu ufak çocuk boşuna üzülüyordu. Zira umut hep vardı, hayatta her şey umut etmekle başlardı ve hiçbir şey ama hiçbir şey umudun varlığını bizlerden saklayamazdı.

Bu ufak çocuk da öyleydi, ağlayışlarının yanında öyle bir umut vardı ki içinde, onun küçücük yüreğinin eşsiz büyüklüğü sayesinde şunu anlamıştı; umut aslında hep vardı..hep...

18 Eylül 2011 5-6 dakika 34 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (4)
  • 13 yıl önce

    ''Umudunu yitirirsen herşeyini yitirirsin'' diye özlü bir söz vardır. Öyle öter durur içimizde umut. Kimi zaman bir lokma ekmektir, kimi zaman yakalamaya çalıştığın dağda ki kelebektir, kimi zaman anne olarak kucağına aldığın bebektir. Çoğu zaman bir çocuk için perdeyi açtığı zaman pencereden giren güneştir. Güzel yazı kutladım seni Filiz...

  • 13 yıl önce

    Evet umut hayatın yegane temelidir.. Ve hep olmalıdır insanın içinde. Umudunu hiç yitirmeden yaşanılan bir hayat her daim mutluluğu hak eder...

    Çok teşekkürler Ahmet Bey...

  • 13 yıl önce

    umut bizim içimizde hayatımızı devam ettiren yapı taşlarımızdan biri çocukların, büyüklerin hemen hemen bütün insan kesiminin tek gerçek duygusudur... ve bu öyküde de böyle bir tat geldi içime, dokundu ilmek ilmek tenime, sardı beni baştan başa...

    yüreğin hiç susmasın çocuk hep yaz sen emi... 👍👍👍

  • 13 yıl önce

    Umıt hep olsun

    Olmalı

    Olacak

    Umutsuz yaşanmaz çünkü

    Ne demişler umut fakirin ekmeği 🙂

    Güzel bir öykü okudum sevgili Filiz
    Umutla devamını bekliyorum daha güzellerine doğru

    Tebrikler...