Utmak
Kendimi bırakmıştım. Yolun sessizliği gümbürdüyordu beynimin içinde. Kulağımın arkasındaki yumru gibi belirivermişti yaşamak. Kimseye ait değildim, kimseyi isteyen değildim ama herkese muhtaçtım. Duvarların kalınlığında sesimi duyuramıyor gibiydim. Biri çıkıp “Buradayım” dese, etrafıma bakınıp hüznümü arar gibi onu arayacaktım, duyulmuyordu o biri; o hiç kimse de duyulmuyordu.
‘Tutmak’ istiyordum. Salıncaktaki kopmak üzere olan ipin tutunulmuşluğu gibi duruyordu yaşamak gözlerimde. Biraz daha hızlansam düşecekti her şey ve düşecektim. O birinin kucağına düşer miydim, emin değildim.
“Merhaba”
Derin düşüncelerimin uyandırılış senfonisi de başlamıştı işte. Biri sesleniyordu.
“Merhaba”
Gözlerine baktığımda kalbimi görmezdi zaten, hiç kimse görmemişti ki biri görsün…
Tutunduğum gözlerim, tutunduğum kalbim ve tutunduğum yalnızlığımın ellerini benden çekmesinden korkmak gibiydi yaşamak. İşte şimdi o birinin gözlerindeydim.
“Neden burada tek başına oturuyorsun?”
“Kalabalıkta otursam kalabalık olur muyum dersin?”
Anlamamıştı. O biri de herkes gibi anlamamıştı, farklı çıkar sanmakla yanıldığımı anlamıştım.
Gözyaşlarımı silerek oturduğum kaldırımın tozunu sildim giysilerimden. Her gün bunu yapardım.
Her gün de silinirdim kaldırımın izlerinden. O da kabul etmiyordu tozuyla, o da istemiyordu işte.
Tutmak, tutunmak, bir umuda “Ben askıda değilim” demek istiyordum.
Perçemli saçımı üfledim, gözümün önünden değil, karanlığımın yansımasından ayrılsın diye.
Geri düştü alnıma. Onu da tutamadım.
Yürüdüm, alabildiğine kalabalık sokakların yalnızlık arşınlayan kalbimden, iz bırakılmamasını umut edebilmek için çabaladığım adımlarına. Adımlara doğru yürüdüm adımlarımca.
Adımlarımı da tutamadım, tutmak benden bir Adım önde ve bana uzak bir eylem oldu hep.
Biri seslendi ardımdan. Döndüm, “Merhaba” dedim. Ben zaten hep herkese sadece “Merhaba” ile tanıdık gelendim.
“Merhaba” dedi. Simit satıyormuş meğer alır mıyım diye soruyormuş.
Cebimdeki yalnız bozukluğu çıkarıp ona uzattım, simidi uzattı kirlenmiş elleriyle.
Simidi de tutamadım ve yere düştü. Yoldan gelen geçen bana bakıyor mu diye baktım.
Görmedi hiç kimse, biri…
Görünmez tutkallarımı alıp kendime yapıştırmış gibi alabildiğine yine yürüdüm.
Yapıştırdığım da durmuyordu bende, onu da tutamıyordum.
Evime gittim. Konsoldaki yalnız fotoğrafımın güneş değdiği saç tellerime gülüşümü gördüm aynamda.
Aynam gülüyordu bana, ben ona değil, asla.
Bir ses duydum, yine duvardan.
“Orada mısın yaşamak?” diyordu, “Orada mısın hâlâ?”
“Merhaba” dedim, tutmak isterken ellerimi duvarda, ellerim kaydı duvardan.
Islaktı ve terliydi. Duvarı da tutamamıştım ve duvarlarımı kaldıramamıştım yaşamaktan…
“Merhaba” dedim, “Merhaba yaşamak” görünmez tutkallarımla oturdum camımın iyi geceler finalindeki yansımasına… “İyi geceler” dedim, “İyi geceler yaşamak”
Zaten uyanık değilsin diyemedi. Tutmadım ben de kendimi, düşmekte olan hayatımdan…