Uzaklara Giden Tren

Bugün yolcuyum, gidiyorum Bir daha da dönmem, dönemem. Yıkık yüreğimle gidiyorum. Yasladığım omuzlarım uyuşsa da bacaklarım sızım sızım sızlasa da yerimden kalkmadan gidiyorum. İşte şimdi biniyorum. Küs ayrıldığımızın da farkındayım. Tren de haykırarak yol alıyor. Adeta raylara kin kusuyor, bir derdi olmalı ama söylemiyor ki. Öyle içten ve hızlı gidiyor ki. Neredeyse raylar acıdan gözyaşına boğulacak...bir derdi var biliyorum; söylemese de

Acılarını yutkuna yutkuna demirleri çiğnercesine gidiyor. Ben ise camdan doğaya bıraktım kendimi...sadece arada bir kafamı kaldırdığımda trenin acı acı çalan düdüklerini duyuyorum. Sonra tekrar kafamı biraz da soğumuş olan cama yaslıyorum.. bazen geçmiş aklıma geliyor. Özlemlerim, sevdiklerim, kırdığım insanlar beynimde yer ediniyor. Biraz sonra tekrar dalıyorum. Ama tren nedense hiç durmamacasına yol alıyor.

Dedim ya bir derdi var ama söylemiyor ki.. olsun ben de pek ısrar etmiyorum zaten. Çünkü ızdırapla yüreği yanan sadece ağlayan tren değil ki. Onu anlamaya çalışıyorum, başaramasam da. Arada bir uyuklayan beynim ayılır gibi olunca, sevdiğim kız geliyor aklıma... o anda zaten gözler de dolmaya başlıyor... sanki bahar yağışlarıyla taşan koca barajlar gibi. Ama ağlamak da istemiyorum. O damlalar bir süre pınarlarında dolaştıktan sonra, bir kısmı dağılıp kayboluyor, birkaç damlası da yanaklarımdan usulca gömleğimin günlerdir ütü görmemiş kollarına şapır şapır damlıyor. Sonra yine biraz zaman geçiyor.

Bakıyorum ki, aniden yine dalmışım mazinin derinliklerine. Özlemlere, hasretlere... nice zaman sonra midem, günlerdir görmediği yiyeceklerden isteyince, o acıyla uyanıyorum. Bakıyorum ki tren hala son sürat, kemikleri çatlarcasına yol alıyor.. neden günlerdir hiç durmaya gerek duymadan yol aldığını merak ediyorum.. kısa molalar hariç. Gecenin karanlığında öyle sesli gidiyor ki duyanlar göğün kapılarının yırtıldığını düşünmeye başlıyorlar. Dedim ya onu anlıyorum... birkaç küçük kasaba, bilmem sayısız köy geçtikten sonra, adını pek duymadığım bir beldede yolcu almak için yavaşlıyor. Ama öyle öfkeli ki bu durağa, çünkü istediği durmak değil; durmamacasına gitmek.

Yolcular dinlendikten sonra, akşamın kızıla boyanan serinliğinde tren yeniden yollara koyuluyor. Sanki varmak istediği, kavuşmaya özlem duyduğu birisine koşar gibi öyle candan gidiyor ki... trenin tekerleri lastikten olsa, ormanlar yanıyor sanılacak kadar... öyle böyle derken, güneş ışıklarını söndürüp yeni kulübesine yol almaya başlıyor. Ve uzaktan topallamış haliyle yarısı dahi görünmeyen gece bekçisi, görevinin başına gelmeye hazırlanıyor. O da pek neşeli değil, ama görev bilinciyle gökyüzünü kıramadığından her gece küserek de olsa, dünyanın başında dikiliyor ta ki sabah olana dek... etrafı böylece seyrederek gece yarılarına varıyoruz.

Artık çevreden gözlerimiz bir şey seçemez olunca, ilerideki ışıkları ağır ağır sönen minnacık köylere dalıyoruz. Ama tren hala patlayan volkanın ateşinde yolda... hedefi falan da yok aslında. Sadece gitmek istiyor durmaktan nefret ediyor. Biz de ona eşlik ediyoruz.... Böylece zaman da akıp gidiyor... 16:50 24/04/2012

24 Nisan 2012 3-4 dakika 2 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 7 yıl önce

    Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑