Uzatmalı Mezuniyet
Dolu dolu geçen bir üniversite hayatı, dile kolay tam tamına yedi yıl. Yedi yılın içinde bir aşk ve sayısız platonikler. Gerçek sanılan arkadaşlıklar, internetten oynanan oyunlar ve müzik hevesiyle uğraşılan davul, gitar. Hiç mi ders yok bu yedi yıl içinde? Elbette ki var...
İngilizce hazırlık... Yedi yılın içindeki en rahat dönemim, deniz çocuğu olmanın yararları sanırım. Apartta herkes ders çalışır, bir tek ben yan gelip televizyon izlerdim. Verilen ödevlerden başka hiçbir şey yapmadım ve sadece dolaştım. Sonunda iyi bir ortalamayla geçtim.
Bölümde birinci yılım... Kazandığım bölüm, hazırlık bitince yeni bir isim aldı. Bina aynı, hocalar aynı ama isim farklı... Gerçekten farklı olacak galiba... Mezun olunca iş olanakları bölümün kapsamına göre artacakmış. Daha geniş kapsamlı konularla geçecek dört yıl dediler, dediler de benim ilk seneki notlarım hiç de iç açıcı değil... Aman boş ver ilk sene, biraz daha dolaşır, dersleri kaynatırım...
İkinci yıl... Birinci yıldan kalan dersleri tekrar aldım, yanında bir iki yeni ders. Bilincim yerine gelir gibi oluyor. Geçmeliyim bu dersleri, annem babam boşa mı para yolluyor?... Gerçekten de iyi bir not ortalaması yapıyorum sınırın 0,6 puan altında olarak. Ek sınav diye bir hak tanıyorlar bana... Sadece bir dersimi düzeltmem yeterli, ha gayret. İsmini yeni öğrendiğim yaşlı, tombul tatlı bir profesör yapıyor sınavı. Sınav yazılı, ancak kâğıdın altında da bir not yazılı ?Sadece sonuca puan verilecektir?. Bu sayede üç yıl boyunca mahkûmu olacağım ÖZEL TEKRAR DÖNEMLERİ başlıyor...
Üç, dört ve beş... Dışarıdan birine sorulsa çocuğunun yaşı veya sayısı gelir. Bana ise ızdırap dolu koca üç sene. Tek güzelliği vardı o da dördüncü sene sevginin doruklarında yaşadığım aşk. Onun dışında tekrar tekrar aldığım dersler ve düşündükçe beynimi kemiren fareler eşlik ediyor o senelere. Ailemin bu durumdan haberi yok, cesaret edemiyorum onların gözlerini ıslatmaya. Acı olsa da söylenmesi gereken bir durum, dibi görünmeyen bir uçurum... O sıralar online oyunlara veriyorum kendimi kaybedip. Aman Allah'ım! Uyuşturucu etkisi yapıyor bu meret bende... Müzikten de nasibimi alıyorum her hafta stüdyoya gidip stres atıyorum davul başında... Aslında ben yokum, kayboldum insanlar arasında. Benliğimi unutup savuruyorum kendime lanet ederek...
Altıncı ve altın yılım. Çocukluk zamanımdaki Susam Sokağı geliyor aklıma. Büdü'nün söylediği şarkı gibi en sevdiğim sayı altı oluyor. Tekrarlardan bıkmış şekilde yükleniyorum derslere, alabildiğim kadar alıyorum ne varsa... On bir ders seçiyorum çalışmamı kendime garanti ederek. Çok geçmeden garanti belgesinin dolduğu gözüme çarpıyor ve aksamlardan sekiz tanesi yanıyor, yapacak bir şey yok...
Yedinci yıl... Uzun süren hesaplamalarım sonucu bölümden mezun olmamın imkansızlığı beliriyor kağıtta, bunu ailem dışında herkes biliyor ve karar veriyorum onlara açılıp içimdeki huzursuzluğu gidermek maksadıyla. Babam büyük bir olgunlukla karşıladı durumu ama üzülüyor içten. Sesindeki çaresizlik telefon hatlarını bile titretiyor. Annem ise ilk seneden sonra tekrar ÖSS denen üç saatlik diri gömülüş deneyine neden girmediğimi soruyor, onun sesinde de aynı çaresizlik... Neyse ki atılmak yerine bir seçenek daha veriliyor. İki yıllık önlisans diploma şansı... Ne yapalım, atılmaktan iyidir diyip yaz dönemi stajımı tamamlayıp bitiriyorum bu sıkıntıyı...
Şimdi ise yepyeni bir sayfa açtım, yolun yarısına dokuz kala. Hayat ne gösterir bilinmez ama koca yedi yıl, içimde kapanmayacak bir yara ...