Uzun Dede
Köyde lakapları 'Uzunlar' olan Uzun Hasan dede diye bir komşumuz vardı. Hasan dede dört erkek, bir tanede kız çocuğa sahipti. Kendisine ait iki katlı bir ev, diğer dört çocuğunun da aynı bahçede ikişer odalı müstakil evleri vardı. Uzun Hasan dede köyde en fazla mülke sahipti. Ayrıca, kendisi inşaat ustası olduğundan kendi köyümüzde ve civar köylerde inşaat işlerinde çalışırken; çocuklarının bir kısmı tarlada çalışarak bir kısmı da hayvancılık yaparak hayatlarını devam ettiriyorlardı. Zaman içerisinde aile bireylerinin kendi adlarına çalışma talepleri birlikteliklerinin bozulmasına sebep oldu. Herkes kendine çalışmaya başladı. Ancak yeteri kadar kendilerine ait arazi ve hayvan olmadığından geçimleri zorlaşmıştı. Babalarından arazinin ve hayvanların pay edilmesi yönünde talepleri, uzun dede tarafından hoş karşılanmıyordu. Çünkü uzun dede çocuklarının çalışmayı sevmediklerini bildiği için onlara sahip olduğu malı pay etmek istemiyordu. Bu yüzden aile içinde sık sık tartışmalar meydana gelmekte idi.
Bir gün; uzun dedenin evinin önünde neredeyse köy halkının tamamına yakını toplanmıştı. Merak ettiğimden kalabalığa doğru koşarak gittim. Olay yerine vardığımda gördüğüm manzaradan neredeyse dilim tutulacaktı. Çocuklarından ikisi uzun dedeyi yere yatırmışlar; biri tekmeyle biride rast gele yumrukla vuruyorlardı. Köy halkından bazıları da onları ayırmağa çalışıyorlardı. Durumdan çok etkilenmiştim. Bir evlat kendisinin dünyaya gelmesine vesile olan ve yemeyip yediren, içmeyip içiren bir babaya nasıl böyle bir şey yapardı. Uzun dedenin gözlerinden yaşlar akarken, ağzından da 'evlatlarınızdan sizde görün' diyordu.
Tabi ki yıllar içerisinde uzun dede, evlatlarından gördüğü kötü muameleye rağmen sahip olduğu araziyi evlatları arasında eşit şekilde pay etti. Kendisine de bir miktar arazi ve birkaç tane hayvan bırakmıştı. Zaman içerisinde çocukları sahip oldukları arazileri parça parça satarak geçimlerini devam ettiriyorlardı. Ancak uzun dede bu durumdan hiç memnun olmadığını çeşitli vesilelerle çocuklarına anlatmaya çalışıyordu. Çocuklar babalarının ikazlarını hiç dikkate almadan hayatlarını devam ettiriyorlardı. Uzun dede üzüntüsünden kafayı bozmuş; kendi kendine 'hazıra dağ dayanmaz' diyerek gezer olmuştu. Uzun dede çocuklarına müdahale ettikçe; çocukları tarafından darp ediliyordu. Uzun dede yıllar ilerledikçe üzüntüden felç oldu, yataklara düştü. Velhasıl uzun dede o kadar mal mülk ve evlada rağmen ömrünün son yıllarını yokluk ve sefalet içerisinde geçirdi.
Yıllar yılı kovaladı; uzun dedenin çocukları da yaşlandı. Satılacak arazi ve hayvan kalmadığından yaşamlarını devam ettirmeleri iyice zorlaşmıştı. Bunların çocukları da babaları gibi, çalışmadan hazırı yemeğe alıştığından düzgün çalışmıyorlardı. Ailenin geçimi iyice zorlaştığından evde kavga ve gürültü eksik olmazdı. Köyde onlara kimse borç vermez, iş vermez olmuştu. Bu durum ailenin dağılmasına sebep olmuştu. Bu sıkıntıların devamında baba oğlundan para ister; olmadığını söyleyince kavga başlar; baba oğul bir birilerine tekme tokat girerlerdi.
Bu ibretlik hayat hikâyesinin bizim bildiğimiz sonu ise şöyle oldu. Bir gün oğul (uzun dedenin torunu) eline geçirdiği küreği babasının kafasına vurunca babasının kafası yarılır; her tarafı kan revan içinde kalan babanın ağzından 'bu dünya etme bulma dünyasıymış, ben babamı hem dövdüm hem de malını çarçur ettim. Şimdi yaptıklarımın karşılığını alıyorum' sözleri dökülüverir. Ve pişmanlığını söyleyemeden ruhunu teslim eder.
Ne doğramışsan aşına o gelir kaşığına sözü konuya çok uyuyor değilmi üstad. Selamlar, Saygılar..