Veda
- Bu kadehten sonra daha yanıma ilişme saki!
Saki epey dalgın,
- Buyur beyim?
Derken masanın üstüne sertçe konulan altı patları görmesiyle içmese bile buğusundan sarhoş olduğu meyhanede kaybettiği dikkati bir korku geri kazanıp sıçrayıverdi geriye birkaç adım. Düşmemek için zor tuttu emekli Hasan öğretmenin sandalyesini. Hoca fark edecek kadar ayık olsa döner bir yumruğu esirgemezdi ama onun eşref saati geçip de uyuklama saati gireli epey olmuştu. Saki can havliyle;
- Etme beyim şeytan doldurur.
Diyebildi ancak, ilk bunlar döküldü dilinden zar zor.
- Şeytanın işi olmaz insanla bu saatte, dem vaktidir bu, gecenin. İnsan şeytandan biraz daha şeytandır şimdi. Şeytan bile ilişmez insana. Sen de yakın durma bundan sonra.
- ...
- Peki beyim, başka bir isteğin var mı?
- Son şarkı bir daha çalsın...
________
Yabancısı değildi Celal bu meyhanenin. Yazın yaylaya çeker gider kışında düze inerdi. Kaybettiklerinin ardından susmayı dost etmişti kendine. Babadan kalma tütün tarlalarından bir kişi değil ya bir köy geçinirdi, sade tarlalar mı daha ne mal ne mülk... Vaktinde hepsinin idaresini bir parmağında çevirir köyün, köylünün, herkesin derdine koşar, yaralarını da sarardı. Sonra, sonra vazgeçti her şeyden. Her gün biraz nevale, bir başına yetecek kadar içki parası neyse bir tek onu istemişti kahyasından ve inzivaya çekmişti kendin.
Duran kahya ilk zamanlar Celal'i vazgeçirmeye çalışsa da biliyordu ki onun içinde yanan ateş kendi içinde yansa bir günde, bir an belki dayanırdı öylesi acıya... Duran durdu hep durduğu yerde eskisi gibi idare etmeye devam etti işleri. Celal de yeni düzeninde daha da yalnızlaşarak yaban oldu bir zaman ahbap olduklarının arasında.
________
Plaktan çıkan o ilk cızırtı belki en esaslı girişti işte ve arkasından Müzeyyen Senar tok sesiyle dolduruyordu dört çeperi tahta yazlık meyhaneyi 'Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime...' ses kendi tınısında alıp gitmişti Celali, saki bir niyet iyice emin olduktan sonra usulca sokulup silahı almaya ilişecek oldu ki '... baktıkça istikbalime.' Ve ayıldı Celal yeniden.
- Uzak dur saki.
- Beyim etme.
- Çağır gelsin sahibin.
- O çıkalı çok oldu beyim. Bilmez misin sen geldikten sonra durmaz.
- Çağır!
Gürültüde uykusu dağılan Hasan hoca bir gözünün yarısı ile bildik bir vakayı görünce istifini hiç bozmadı, biraz daha yayılıp sandalyesine, iyice kapandı masaya ve uykusuna.
- Ali abi de çekiyor her gün çileyi beyim yetmez mi ikinize de çektirdiğin.
- Sus!
Derken yumruğu sakinin omzundan yana savrularak geçti Celalin. Dengesini kaybedip yere düştüğünde. Sakinin acıya bakan gözlerinden, emekli öğretmenin horultu seslerinden ve Celal'in ağlama sesinden başka hayat belirtisi kalmamıştı dört çeper sarılı hüzün olan tahta barakada. Bir niyet saki eğilip kaldırmaya niyetlense de, yıllar bindi birden üstüne geçmişin tüm hatıraları, en çokta acı yüklü olanlar. Bir sandalyeye zor bıraktı kendini.
Ahmet Zengin