Vicdan
Mehmet Bey seccadesini almak için yüklüğü açtığında, karısı Ayşe, bir elinde insülin şişesi, diğer elinde şırınga, titreyen elleriyle insülinini yapmak için uğraşıyordu. Seccadeyi yere sermek üzere olan Mehmet Bey, aklına bir şey gelmiş gibi aniden arkasını dönüp:
-Çabuk kocadın be kocakarı... Bak ne diyecem sana. Şöyle eli ayağı tutan bir kadın alalım. Hem sana bakar, hem benim ihtiyaçlarımı karşılar. Sen kocadın, ama ben daha dincim. Bi karıya ihtiyacım var.
Mehmet Bey, yetmiş iki yaşında, emekli, altı çocuk sahibi, dışarıdan bakıldığında, kendi halinde bir adama benziyordu. Karısı Ayşe ise, çocuklarını iyi yetiştirmek için elinden geleni yapmış, hayatın her döneminde eşinin yanında olmuş, çevresinde sayılıp sevilen, altmış üç yaşında, şeker hastası bir hanımdı.
Kocasının ağzından son zamanlarda, şakayla karışık böyle sözleri sıkça duyar olmuştu, ama ilk kez ciddi ciddi söylüyordu adam. Bu sözler karşısında, titreyen elleri daha bir titremişti. Bütün gücünü toplayıp, kocasına :
-Ben bakıcı falan istemiyorum! Yok, illâ ki ben kadın istiyorum diyorsan, tut bir ev, koy kadınını oraya! Ben ölmeden bu eve kadın madın giremez! Çocuklarımız bakıp duruyor; Allah'tan belânı mı istiyorsun sen! Adam iyice sinirlenmiş, elindeki seccadeyi yere çarparken:
-Senin ölmeni beklersem daha çookkk bekleyeceğim gibi... Ayrı ev mev tutamam! Bu yaştan sonra, beni ele güne rezil mi edeceksin! Aha bu eve gelecek kadın. O kadar!
Ayşe Hanım'ın, elleri zangır zangır titremeye, gözü kararmaya başlamış, elindeki insülin şişesi yuvarlanıp, karşı divanın altına girmişti. Olduğu yere yığılıp kaldığında, kocası:
-Gavur inadını sürdürüyon! Ne var sanki bi kadın alsam?
Bir süre divana yığılan kadına bakıp, hastaneye götürüp götürmemek arasında gelgit yaşadıktan sonra, kızına telefon açıp:
-Alo! Kızım Döne, anan hastalandı. Acık bize kadar bi gelsene!
Annesinin hasta olduğunu bilen Döne, koşar adım geldiğinde, annesi kendinden geçip komaya girmişti. Babasına:
-Hemen bir taksi çağırıp hastaneye götürelim. Annem komaya girmiş!
-Siz götürün. Yarın bayram ya, ben kurbanlık alacağım.
-Annem ölüyor, senin kurbanlığın mı kıstı baba! Önce annemi götürelim.
Döne babasının duyarsız tavırları karşısında, daha fazla beklemeden, hemen bir taksi çağırıp annesini hastaneye götürmüştü. Doktorların olağanüstü çabaları sayesinde, annesi tekrar hayata dönmüştü. Döne ablası Zeynep'e telefon edip:
-Abla annem hasta, ben onu hastaneye yatırdım. İzin alabilirsen sende gel.
Zeynep annesinin hastanede olduğunu öğrenince, iş yerinden izin alıp, koşar adım hastaneye giderek, annesinin odasına girmişti. Annesi Zeynep'i görünce çok sevinmişti. Zeynep şaşkınlıkla annesine bakıp:
-Ne oldu sana anne ya? Dün iyiydin.
-Ne bileyim kızım? Aniden komaya girmişim. Döne getirdi sağ olsun.
-Tamam anne. Sen kendini üzme. Ben gidip doktorla konuşayım. Bakalım neyin varmış, birde doktordan öğreneyim. Sonra konuşalım. Zeynep odadan çıkıp doktoru bulduğunda:
-Doktor Bey, ben Ayşe Kurt'un kızıyım. Annemin nesi var öğrenebilir miyim?
-Bak kızım, annenin durumu ciddi. Şeker komasına girmiş. Tedaviye cevap verip hayata döndü. Tekrar komaya girerse ölebilir. Kan verilmesi gerekiyor. Kanı yok denecek kadar az. İyileşinceye kadar hastanede yatması gerekiyor. Durumu ciddi yani...
-Tamam doktor bey. Annem hastanede yatsın. Gerekirse bizde kan verebiliriz.
Zeynep doktorun yanından çıkıp annesinin odasına geldiğinde, annesi meraklı gözlerle kızına bakarak:
-Neyim varmış Zeynep? Ne dedi doktor?
-Pek bir şeyin yokmuş anne. Yalnız hastanede yatman gerekiyormuş. Çok güçsüz kalmışsın. Sana kan verecekler. Bayramı hastanede geçireceğiz. Sen iyi ol da anacığım, bize her gün bayram. Sensiz bayramı ben neyleyeyim?
Zeynep bir süre annesiyle sohbet ettikten sonra, Döneye:
-Döne sen bu gün annemin başında kal. Ben iş çıkışı gelir, gece kalırım. Şimdi işe gitmem lazım. Zaten ikimizi birden burada bekletmezler.
Sonra annesine dönüp:
-Anne, ben şimdi gidiyorum. Bana bir şey diyor musun? Sakın babam falan gelip de seni çıkarmaya kalkarsa, hastaneden çıkma. Sana kan verilecek.
-Tamam kızım, çıkmam. O gavur gözlü adam, beni hastaneye falan getirmez. Zaten Döne olmasaydı şimdiye kadar ölmüş olacaktım.
-Şimdi nasılsın anne? Kendini iyi hissediyor musun?
-Ben iyiyim kızım. Sen işine git. Akşam gelirsin.
-Tamam anne, ben gidiyorum. Bir şey istiyor musun? Bak tekrar söylüyorum, hastaneden çıkma sakın.
Annesinin solgun yanaklarını öpen Zeynep, hiç istememesine rağmen işinin yolunu tuttu; ama akşamı edemedi. Patronuna durumu anlatarak, tekrar hastaneye geldiğinde, annesi odasında yoktu. Yanındakilere sorduğunda: "Yaşlı bir adam geldi. 'Yarın bayram, hastanelerde sürünemem. Gelen olur, giden olur.' diyerek, kadını zorla çıkardı. Doktorla da kavga ettiler."
Zeynep duyduklarına inanamayıp, hiç soluk almadan gerisingeri annesinin evine geldiğinde, annesi ikinci komaya girmişti. Bütün hışmıyla babasına:
-Hasta kadını neden çıkardın? Bak yine komaya girmiş. Hemen hastaneye götürelim!
-Ne hastanesi ya! Kadın ölüyor, sen hastane diyorsun. Ölecekse evde ölsün. Bayram bayram hastanelerde uğraşamam şimdi!
-Tamam! Sen uğraşma biz uğraşırız! Hastaneye götürelim!
-Nereye götürecen? Kadın canıyla uğraşıyo. Sen de onu hastane hastane dolaştırma! Az sonra ölür zati!
Zeynep daha fazla dayanamayıp, annesinin yanına diz çöküp hıçkırıklara boğulmuştu. Annesi ise, gözlerini kapatmış upuzun yatıyor, sadece nefes alıyordu. Annesini uyandırmak için ne kadar uğraştıysa da, uyandıramamış, hiç bir cevap alamamıştı.
Bütün çocukları başına toplanıp, geç saatlere kadar başında beklemişlerdi. Bir ara, nefesi baloncuklar halinde ağzından uçuşmaya başlayınca, yan odada yatan babası bağırışlara gelip:
-Ölmedi mi daha?
Zeynep bütün kızgınlığıyla adama bağırıp, "Ölmedi!" dedi.
Adam kalabalığın içinde bir yerlere sıkışıp oturunca, on dakika sonra hasta kadın son nefesini vermişti. Zeynep annesinin ellerini tutup:
-Mekânın cennet olsun anacığım! Çektiklerin günahlarına kefaret olsun!
Karısının öldüğünü gören adam yerinden kalkıp:
-Siz ananızı soyun. O bana namahrem oldu artık. Diyerek yan odaya gidip deliksiz bir uykuya dalmıştı. Çocuklar annesinin başında ağlayarak sabahı etmişlerdi. Sabah erkenden kalkan Mehmet Bey, her zaman giymeye kıyamadığı takım elbiselerini giyip, cenaze işlemlerini hazırlamak için evden çıkarken:
-Bu gün bayram.Güzel giyinmek lazım.
Zeynep artık tahammül edemiyor, adamı bir kaşık suda boğmak istiyordu. Hiddetle bağırmıştı.
-Bayram için mi giyindin? Yoksa dul karılara şirin görünmek için mi?
Babası duymadı bile...
Demek ki,böyle adamlar hala var!..Hayatın içinden bir öyküydü.Tebrikler Emine hanım.Yine güzel yazmışsnız.Selamlar...
SEVGİLİ EMİNE HANIM, YİNE HAYATTAN VE ÜZEN, HIRPALAYAN BİR ÖYKÜYDÜ. SANKİ GERÖÇEK BİR ÖYKÜYDÜ GİBİ GELDİ BANA. TYAZIMINLA O DAKİKALARI YAŞADIM. TEBRİKLER KALEMİNE. SEVGİLERİMLE
Öykümü değerlendirip, güne layık gören seçki kuruluna çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...