Yabancı ve İsimsiz - 2 -
Sırlarla dolu bir aşk hikayesinin iki ana karakteriydiler. Tanrının yasak kıldığı bir aşkın günahkarları gibiydiler. Ne anlayabilen oluyordu onları, ne de anlamak isteyen çıkıyordu, dost bildikleri, can bildikleri ruhlar arasından.
Her yıldız kendi görevini Tanrının makul bulduğu görevlerde yaparken onlar ise yüzleri birbirlerine dönük bir şekilde hüzün kayalıklarından ışıldayan birer hasret feneriydiler. Gelen geçen her yolcu onların birbirlerine olan aşka gıbte ediyordu.
Ama sadece yüreklerde saklı duran gizemler arasında kalıyordu bu hayranlık. İsteseler de kavuşmanın olamayacağı bir aşkın beşeri gönlünden birer taht gibi. Ne olursa olsun engel olunamıyordu bu aşka. Ne Yabancı vazgeçebiliyordu İsimsiz'den, ne de İsimsiz sökebiliyordu Yabancıyı o kanlı yüreğinden.
Ve dile geldi Yabancı; Ey İsimsiz'im, ey gönül padişahım, ey uzaklarda duran ruhumun diğer yarısı... Ne zaman son bulacak bu sevda bu hasretlik, ne zaman dinecek yüreğimden hunharca fışkıran bu kanlı hasret deresi. Tanrı ne zaman bağışlayacak seni bana, beni de sana. Konuş sevdiğim, konuş sevgilim, konuş sevgim...
Ne zaman bitecek bu ayrılık bu azap...diyerek içinde yanan alev denizleri volkan dağlarını sarsmaya, yangın gölleri kıvılcım topraklarını yakmaya başladı. Öyle ki bu ateş kül etmeye başlıyordu artık onu. Çünkü çaresizce sevgiliden umut arıyordu, Tanrının kendisine yasak kıldığı sevgiliden...
Cevap verdi İsimsiz, acı çekmekte olan Yabancısına; Ey Sultanım, ey baharım, ey yazım, ey bana lanet diye verilenim ama yaşamım olanım... Hasret dereleri akadursun ikimiz için, yangınlar yansın sevdamız için, volkanlar ezip geçsin lavlarıyla aşkımızı kül etmek için... Ama bil ki ey solum, ey sonum, ey sonsuzum... Seni Melekler haram kılsın bana, mahlukatlar örtsün yüzünü gözüme, göremesem de o gül cemalini, Tanrı lanetlese de bedenini ruhuma... Her zaman seveceğim her zaman özleyeceğim, her zaman kokunu tenimde hissedeceğim. Bil ki kara sevdam, ne ben senden vazgeçerim ne de ruhum bırakır ruhunu... diyerek akıtmaya başladı alevlerden oluşan gözyaşlarını, figan ederken yüreği kanatıyordu ateş kırmızısı yakut taşlarını bedeninden.
Ve melekler şahit oldu bu aşka bu kara sevdaya, Yabancı ve İsimsiz'in yasak sevgisini ilettiler Tanrıya. Af dilediler, yalvardılar Ruhların Tanrısına. Bağışlanmayı istediler İkiz Yıldızlar için. Lakin evrenin kanunları engeldi buna, kaideler belliydi. Birinin dileği ötekinin sonu olacaktı. Kavuşmanın yolu ancak ve ancak kara sevdanın getireceği o büyük kıyametin evladı misali ölümdü onlardan biri için.
Tanrı seslendi Yabancı'ya ve sönmesini emretti. Alevlerin yüreğinde toplanmasını ve feryatlar içerisinde ölümünü bekledi. O an Yabancı bir acı hissetti kalbinde aşktan daha acı veren bir his. Yüreği çatlıyordu adeta ve tüm hasret dereleri, hüzün kıyıları yüreğine doğru çekiliyordu. Eriyordu adım adım, kayboluyor gibiydi. İsimsiz bakıyordu sevdiğinin acısına, kanlı yaşlar döküyordu gözlerinden. Af diyordu Tanrıya bağışla diyordu, beni al onun yerine beni yok et diye figan sesleri inletiyordu evreni. Tüm galaksi izliyordu iki aşığın bu hazin sonunu. Galaksi de feryat tınıları inletiyordu adeta ölüm sessizliğinin haykırışları arasında.
Ve işte o an bir patlama sesi duyuldu, ses Yabancının bulunduğu yerden gelmişti. İsimsiz gözlerini kapatmıştı, açamıyordu, bakamıyordu sevdiğine... Kim bilir ne olmuştu ne hale gelmişti aşık olduğu sevdiği kalbi yaralı ruh ikizi. Yavaşça açmaya başladı gözlerini usulca ve karşısında ondan geriye kalan sadece koskocaman bir karanlıktı alevler yerine karanlık duruyordu karşısında, kendisi ise ona doğru çekiliyordu. Çevresinde duran diğer her şey gibi o da yaklaşıyordu sevdiğinin arkasında kalan yıkık harabeler arasına. Evet! "Birinin dileği, ötekinin sonu" olacaktı. İşte Tanrı onları kavuşturuyordu, ancak birinin ölümü ile bu dilek gerçekleşebilirdi. Yabancının yıkık dökük harabesi İsimsizin gerçekleşen dileğinin karşılığıydı. İsimsiz sonsuz feryatların melodisinde akmakta olan bir gözyaşı gibi yaklaşıyordu sevdiğine.
Tam hizasında duruyordu artık aralarında birkaç santim tek kalmıştı ki bir ses daha duyuldu. Geriye kalan son aşıkta parçalanmaya başladı ve yangınlar dört bir yana savrulmaya başladı. Artık İsimsiz'ine kavuşmuştu, onun bedeni ikisinin ruhuna tabut olmuştu sanki. Lanetler siyahın tonun kapkara bir daire gibi çevrelemişti yeni bedenlerini. Çevreye savrulan parçalar ise iki yeni yıldızı oluşturmuştu Sema'da. birbirine bakmakta olan iki fener gibi ışıldıyordu. Tanrının ruhtan yoksun bıraktığı iki yeni yıldız.
Hiçbir ses işitilmiyordu. İkiz yıldızların dileklerinin ardından evren sessizliğe büründü. Yaratılışın arkasında duran gizem ise onlarla karanlığa karışmıştı. Onların yerine konulan bu iki yıldız ise her daim Sema'da görülen fark edilen iki ışıktılar. Karanlığın çöktüğü an beliren ve her daim ayrı duran yıldızlardan, doğu yıldızına Sevda, batı yıldızına ise Hasret denildi. O zamandan beri Doğu, büyük sevdaların diyarı, Batı ise hasretlerin tutuştuğu diyarlar olarak asırlarca yaşanmaya başladı. İkiz Yıldızlar ise Galakside zamanın durduğu noktada tutuklu misali ayaklarına prangalar takılmıştı. Onlarla birlikte gerçek aşk ve gerçek sevgide unutulmuştu, geriye kalan ise yıkık dökük harabelerin bırakabileceği ışıklar oldu.
Gerçek bir aşk hikayesinden esinlenerek yazmış olduğum bir öyküdür. Sırlarla dolu bir "AŞK" hikayesi.. "Yabancı" ve "İsimsiz - "Yabancı" ve "İsimsiz" 2
ÖYKÜNÜN GERÇEK SONU TERK EDİLİŞ İLE BİTTİ VE BİRİ DİĞERİNİ TERK ETTİ ÖZGÜR OLABİLMEK İÇİN......😥😥😥😥😥😥😥😥😥😥