Yabancı ve İsimsiz
Kuru bir yaprak gibi kopmuştu dalından kadın, yalnızlığın esaretinde çaresiz ve yorgun gibiydi. Aşkın her vurgununu rüzgarın sert esişlerinde yemişti. Güzün ayrılık melodisini toprağın tuşlarında çalıyordu. Şarkılar eylül ezgiler ekim sözler kasım misaliydi. Ve kışın ayaz esintisi üşütüyordu parmaklarını. Sarılarak ısıtacak ne bir kol ne de bir kucak bulabiliyordu. Aldanmışların Ârz'ında yoksulluğa doğru ilerleyen zamanın yelkovanı gibi ardından akrep takip ediyordu kendisini uğursuz geçen Aralık akşamlarının son saatlerinde. Ve yıllar başlangıçtan sona devam ederken. Martın son demlerinde tanıştı Adamla. Hiç farkında değildi. Nisanın son saatleri zamanında bir yağmur gibi yaşam olup kadına hayat vereceğini.
Adam mazisinin yorgun ve yalnız prensi gibiydi. O da acıların ortasında duruyordu. Vurgun yemişti her mevsim ve her ayın miladında. Ta ki kadının gözlerine bakacağı o büyülü âna dek! Öyle efsunlu ve esrarlıydı ki gözleri kahverenginin toprak tonunda erkeği toprağın yağmur kokusu gibi büyülemişti. Adam yabancı koymuştu adını. Kadın ise isimsiz diyordu adama. Aralarındaki sevgi ise meçhul. Kimi yasaklanmış aşklar arasında anarken kimileri hayranlıkla baktığı tanrının son mabudesi. Ama bir hakikat vardı ki. Kadın dilemişti Tanrıdan adamı. Adam dilemişti meleklerden kadını. Baharın yeşil tonunda yazın sarı kıvılcımında. Yeşermiş ve alevlenmişti kalpleri. Unutulmuş aşkların ezeli olmuşlardı sanki. Ebedi yolculuğa çıkmış bir galaksinin ikiz yıldızı gibi birbirlerinin ekseninde dönüyorlardı âdeta.
Her güzelliği kıskandırıp sevginin mânasını lügatlara kazımışlardı bir bir. Harfler dans eder gibi sıraya diziliyordu, ezgileri kulakları çınlatırken evrenin yaratılış sırrında saklı duran gizemlerin arkasındaki giz gibiydi o büyük aşkları. İşte adam ve kadın acıların ortasında bir figan iken birlikte bir evren bir galaksinin ikiz yıldızı gibi gezinmekteydiler. Çünkü ikisi de tanrının insanı yaratmasındaki aşkın örneğini en güzel yansıtan birer mabet gibiydiler.
Ey İsimsiz! dedi Kadın; Yüreğime doğan bu yıldız bu ışıltı, ruhuma can olan bu İlahi nefes bu nar-ı semum, nedir nereden gelir. Gözlerimde bir Zühre, bir galaksinin ışıltısı, Ellerimde Tanrının dokunuşu, yaşamın sıcaklığı. Nedir nerededir sebebi. Yoksa senin varlığının uzaktaki yakınlığından mıdır? Diye seslendi melodilerin ezgisinden ayrılmış bir nota tınısında...
Ey Yabancı! dedi Adam; Ellerimde esen rüzgarın yumuşak dokunuşları, Güneşin serin sıcaklığı. Gözlerimdeki şavk-ı nur, nur-u alev nedir nereden gelir. Yüreğimde yanmaya başlayan bu yangın, hayat veren bu nefes nedir nerededir sebebi. Bilir misin? Sorsam sana verebilir misin bana cevabı. Tanrının cemalini gözlerime yansıttığı bu ışığın bıraktığı gölge, sen misin ey İsimsiz'im? Diye haykırdı yüreğinden bir nehrin akış tınısında.
Halbuki ikisi de biliyordu aradıkları sualin cevabını. Biri ezelden var olan doğu yıldızı, diğeri ebediyete giden batı yıldızı. İkisi de yaşam, ikisi de nefes, ikisi de birer Güneşti. Aynı galaksinin galaksinin ikiz yıldızlarıydı. Ama ne vardı ki, bir birleşme olamıyordu. İkisinde biri diğerine yakınlaştığı an ölüm olacaktı. Sanki bu büyük aşklarına rağmen Tanrı tarafından birleşmemek kaidesiyle lanetlenmiş gibiydiler. İkisi de birbirine hasret ikisi de birbirine aşk ile doluydu. Ne var ki hiçbir kanun onları birleştiremiyordu. Ezelin varlığı, ebediyetin kanıtlarıydı. İmkansızın manası, hasretin örneği, ayrılıkların ilki idiler.
Biri Doğuda öteki Batıda, sonsuzluğa doğru akmakta olan galaksinin mahkumları gibi birbirlerini görebiliyorlar, ancak görünmez bir parmaklığın engeli ile ayrı düşmüşlerdir. İsimsiz ve Yabancı diye andıkları isimler ayrılığın, aşkın manası ve yaratılışın arkasında gizli duran sır oldular, koca evrenin içerisinde saklı kalan unutulmuş ikiz yıldızlar.
Umarım beğenirsiniz ve okursunuz... Yorumlarınızı bekliyorum.. Çünkü hem şiir hem de öykü niteliğindeki ilk yazım...
😊👑Devamını merak edenler "Yabancı" ve "İsimsiz" 2 adlı öyküyü okuyabilir.👑😊
ÖYKÜNÜN GERÇEK SONU TERK EDİLİŞ İLE BİTTİ VE BİRİ DİĞERİNİ TERK ETTİ ÖZGÜR OLABİLMEK İÇİN....😥😥😥😥😥😥😥😥😥😥