Yalandan Kim Ölmüş
Yoğun bir iş gününün ardından artık eve gidip sıcak bir duş alarak rahatlamaktan başka bir şey istemiyordum. Cuma günüydü dışarıda sanki gök ikiye ayrılmış da birileri kovalarla su boşaltıyormuş gibi yağmur yağıyordu. İçim de aynı yağmurun getirdiği kara bulutlar gibi kasvet kaplıydı. Etrafımda hallerinden memnun gibi görünen insanlara baktım, kâh çalışıyor kâh birbirleriyle şakalaşıyorlardı. Acaba bu insanların içinde tek mutsuz ben miyim diye düşünmekten kendimi alamadım.
Bir aile şirketinde muhasebe departmanında sıkışıp kalmıştım. Bir yığın cahilin içinde alınan ortak kararlar sonucu çözümsüz işleri çözme işini bana verdiklerinde, imkânsızı başarmaya çalışırken kırk dereden su getirmem kimsenin umurunda olmuyordu.
'Ayşe şu işi hallediver, Ayşe şu belgeyi onaylatıver, Ayşe az vergi çıkarıver, Ayşe şu hamurdan bize çalışacak insancıklar yapıver. Ayşe...Ayşe...Ayşe..'
İş yerimde ki mutsuzluğumun üzerini örtebilmek için özel hayatımın renkli geçmesini istedim ama ne yazık ki bu konuda da pek maharetli olduğumu söyleyemeyeceğim. Ömer ile neredeyse bir yılı aşkın bir süredir birlikteydik ve en başından beri onun benim için doğru adam olmadığının farkındaydım. Neden ite kaka bir ilişki yaşamaya zorluyorum ki kendimi ya da Ömer'i.
Nihayet mesai bitip, yağan yağmurun altında işime on dakika mesafede olan evime doğru yürümeye başladığımda, hala sorunlu işimi ve sorunlu ilişkimi düşünmekten kendimi alamıyordum. Şiddetli yağan yağmurun ardından birden ortalığı aydınlatan şimşek çakıp, ardından gelen gök gürültüsüyle korkudan yüreğim ağzıma gelirken,
'Allah'ım aşk hayatım bir fiyasko, iş hayatım ondan beter. Şu şimşeği kafama denk gelecek şekilde yönlendirsen de sen şikâyetçi şu kulundan, ben de anlamsız bu hayatımdan kurtuluversem' diye yalvarmaya başlarken yakaladım kendimi. Birden ne dediğimin farkına varıp,
'Tövbe, tövbe Allah'ım ne olur şu an dilek kapım açık olmasın, biraz önceki şeyleri söylemek istemedim.' Eğer işimden memnun değilsem iş bakmalıyım, Ömer ile olan ve hiçbir anlam tanışmayan ilişkimizi de bugün bitirmeliyim, bunlardan kurtulmak için ölmeme gerek yok diyerek kendime sürekli direktif vermeye başladım. Aldığım kararları hemen hayata geçirebilmek için, bir yandan rüzgâra karşı ters dönmesini engellemeye çalıştığım şemsiyemi doğru açıda tutmaya çabalarken, bir yandan da cep telefonumu çıkarıp herhangi bir şimşeğin gazabına uğramadan Ömer'e,
'Bu akşam görüşmemiz gerek' diye bir mesaj atıverdim.
Eve gidip sıcak duşumu aldım, aldığım kararların mutluluğu ile afiyetle yemeğimi yedim. Henüz hayata geçirememiş olsam da gerekli düzeltmeleri yapmak için karar almak bile kendimi bulutların üzerinde hissetmeme neden olmaya yetmişti. Nihayet kapı çaldığında derin bir nefes alarak kapıyı açmaya gittim.
Ömer her zamanki nezaketiyle eğilip yanağımdan öptükten sonra salona geçti. Aç olup olmadığını sordum, olmadığını söyledi. Bir an öylece kalıverdim, karar almak güzeldi de bunu karşı tarafa söylerken nasıl söyleyeceğim hakkında bir plan yapmamıştım henüz. Kahve yapmak bahanesiyle mutfağa gidip zaman kazanarak hemen bir giriş, gelişme ve sonuç programı tasarlamayı akıl edebildim.
Kafamın içindeki planlara o kadar çok odaklanmıştım ki, yanıma gelip arkamdan sarılan Ömer'in varlığını hissettiğimde, korkudan elim ayağım birbirine daha çok dolandı. Boynuma bir öpücük kondurup,
'Seninle bir konu hakkında konuşmam gerek' dediğinde Allah'ım ne olur evlenme teklif etmesin diye yalvarmaya başladım. Kollarından sıyrılıp soran gözlerle yüzüne baktım.
'Kahvelerimizi içerken konuşalım bu konuyu hayatım' dediğinde bu kâbusun bir an önce bitmesinden başka bir şey istemedim o an. Nihayet karşılıklı oturup kahvelerimizi yudumlamaya başladığımızda Ömer konuya giriverdi.
'Ayşe uzun zamandır senden saklıyorum bunu ama artık saklayamayacağımın farkındayım. Kanserim ben uzun zamandır tedavi görüyorum ama bir an önce ameliyat olmam gerekiyor. Bunu senden sakladım çünkü senden kopmaya cesaret edemedim. Bunu şimdi sana söylememin tek nedeni artık yalanlarla süslenmiş bir ilişkinin içinde olmak istemiyorum. Benim gibi yaşayıp yaşamayacağı bile belli olmayan bir adamla, ilişkiye devam etmeni beklemenin haksızlık olacağını düşündüğüm için bunları sana söylüyorum. Evet, senden ayrılmak istemiyorum ama ayrılmak istersen de bununla başa çıkabileceğimi bilmeni istiyorum. Buraya gelirken her şeyi göze alarak geldim, şimdi git dersen giderim.'
Ben hayatıma renk katmanın derdindeyken Ömer'in çaresizce hayata tutunmaya çalıştığını gördüğümde kendimden tiksindim. Allah'ım arkadaşlarıyla birlikte olduğu zamanlarda ona carladığımda hastanelerde derdine çare mi arıyordu, benimle ilgilenmedi diye Ömer'e sitem ettiğimde zavallıcık kendini iyileştirmeye mi çalışıyordu? Ömer konuşurken kendimi bencil, düşüncesiz, şımarık biri olarak görmeme engel olamadım.
'Neden bugüne kadar bana bir şey söylemedin Ömer, neden bunu tek başına yaşadın da benim destek olmama izin vermedin.'
'Hayatım bak, hastalığımdan dolayı sana şu aralar fazla zaman ayıramadığımın farkındayım, bunun için zamanla benden uzaklaştığının da. Söylersem hayatından çıkmamı istersin diye korktum, bilirsen benim gibi eksik bir adamın senin hayatına tutunmasını kabul etmezsin diye korktum. Korktum çünkü bencilce kaybetmek istemedim ama artık sana yaptığım haksızlığın farkındayım.'
Ağzımı açıp tek kelam edemedim, ne diyecektim; Ömer ben seni hastalığını bilmeden bırakmak istedim mi? Bunu yaşamaktan ümidini kesmiş bir adama söyleyebilecek kadar kalpsiz olabilir miydim? Vereceğim cevabı çaresizce gözlerime bakarak anlamaya çalışan adama baktım bir süre. Ömer'in başı önüne düştü, sanki ona güç vereceklermiş gibi sıkı sıkıya birbirine kenetlediği ellerine dikti bakışlarını. Ayağa kalktım Ömer'in yanına sokuldum.
'Ben her zaman senin yanında olmak istiyorum' diyebildim çaresizlikle. Sımsıkı sarıldı Ömer bana. Bugüne kadar hiç sarılmadığı gibi, bugüne kadar hiç öpmediği gibi öptü, bugüne kadar hiç sevişmediği gibi sevişti benimle. Meğer hastalığı yüzünden ne çok tutmuş kendini.
Daha sonraki günlerde Ömer'e karşı hissettiğim suçluluk duygusu beni onunla daha fazla ilgilenmeye itmeye başladı. Sanki ben anaç bir tavuk o da tüm tehlikelerden koruduğum civcivim olmaya başladı. Yine bir dediğini iki etmemek için onu şımarttığım bir günde,
'Tedavi nasıl gidiyor, ameliyatla ilgili bir gün belirlediniz mi?' diye her zaman sorduğum soruyu yineledim ve her zamanki gibi Ömer aynı cevabı verdi.
'İyi, belki önümüzdeki ay olabilir.'
'Tedavi sürecinde ben de yanında olmak istiyorum.'
'Ayşe bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum. Lütfen biraz anlayış göster.'
Nedense hastalıkla ilgili her konuşmamız Ömer'in asabileşmesi, benimde onu üzdüğümü düşünmemle son bulmaya başlamıştı. Aradan geçen üç ayın sonunda Ömer hala bir sonraki ay ameliyat olabileceğinden bahsediyor ama bir türlü hastalığı ameliyat aşamasına gelmiyordu. Bende hastalığının iyice ilerlemiş olabileceğini düşündüğümden, sürekli kötü senaryolar yazıp çizmekten alamıyordum kendimi.
Neyse ki işim hakkında aldığım kararda başarıya ulaşmış daha kurumsal yabancı bir firmada işe başlamıştım, eh Ömer ile olan ilişkimizin de pek fena gittiği söylenemezdi. Oldukça kalabalık bir firma olduğundan arkadaş sayısı artmış, haliyle iş çıkışı sosyal faaliyetlerimde de artış olmuştu. Ömer bu konudan hoşnut olmasa da onu ihmal etmediğim için bir sorun yaşamıyorduk.
'Ayşe bir müddet ayrı kalsak iyi olur.' Duygusal bir filmin en acıklı sahnesinde Ömer'in söylediği bu cümle kafamın içinde çınladı resmen.
'Buda nereden çıktı şimdi?'
'Önümüzdeki hafta ameliyat olacağım.'
'Ve benden senin hayatından çıkmamı istiyorsun, saçmaladığının farkındasındır umarım.'
'Beni o halde görmeni istemiyorum, ameliyat olup kendimi toparladıktan sonra her şeye yeniden başlarız. Her şey bizim için daha güzel olur.'
'Ameliyattan çıktığında yanında olmak istiyorum.'
'Tatlım annemde orada olacak ve ben ikinizin geçinemediğini çok iyi biliyorum. Aklım sizde kalacak huzursuz olacağım bana yaşatmak istediğin bu mu?'
'Peki, sen nasıl istersen öyle olsun, hangi hastanede olacaksın, senden nasıl haber alacağım.'
'Acıbadem Hastanesinde olacağım, kendime geldiğimde mutlaka seni haberdar ederim. Emin ol ilk sesini duymak istediğim kişi sen olacaksın.'
Ömer gitti ve ertesi haftaya kadar gelmedi sadece telefonda konuştuk. Hastaneden, işlemlerden bütün her şeyden haberdar ediyordu beni. Nihayet ameliyat günü gelip çattığında Ömer'le yaptığımız telefon görüşmesi yüreğimin ezilmesine sebep olduysa da ona bir şey söylemedim. Telefonunun kapalı olacağını ve mutlaka ilk fırsatta arayacağını söyleyip telefonu kapattı.
O gün geçti, ertesi gün geçti ama ne Ömer'in telefonuna ulaşabildim ne de bir haber alabildim. İkinci günün akşamında daha fazla bu duruma dayanamayacağımı anlayıp ameliyat olduğu hastaneye gittim. Danışmaya ilerlerken sakin görünmeye çalıştım.
'Ömer Dönmez' in oda numarasını öğrenebilir miyim lütfen ?' Kendini güler yüzlü olmaya zorlayan görevli bir süre bilgisayarı kurcaladıktan sonra sinir bozucu incecik sesiyle,
'Böyle bir hasta kaydımız yok.'
'Pardon?
'Böyle bir hastamız bulunmamaktadır hanımefendi, müsaade ederseniz diğer hastalarla ilgilenmeliyim.'
Şu bankonun üzerinden atlasam, bu çığırtkan mahlûkun boğazını sıksam, acaba ona karşı salak yerine konmuş oluşumu, Ömer'e olan öfkemi, kendime olan nefretimi bir çırpıda üzerimden silkeleyip atabilir miyim diye düşünmeme rağmen, kuyruğumu bacaklarımın arasına sıkıştırıp kaçtım hastaneden. Neden hastanenin adını doğru vermemişti bana, neden böyle bir konuda yalan söylemişti. Tüm öfkemi kusmak için yeniden cep telefonunu aradım ama hala kapalıydı. O gece gözüme uyku girmedi, acaba neden Ömer hastanenin adını söylemedi bana diye kendimi yedim bitirdim. Nihayet ertesi gün öğleden sonra Ömer'in evini aramaya karar verdim, öfkeyle numaraları tuşlayıp çalan telefonun açılmasını beklerken iyice gerilmiştim.
'Alo.' Annesinin sesini tanımıştım.
'Merhaba ben Ayşe Ömer ile görüşebilir miyim lütfen?'
'Ömer dışarıda mahallenin çocuklarıyla top koşturuyor, istersen biraz bekle çağırayım kızım.'
'Peki teyze, bekliyorum.' Neye uğradığımı şaşırmış bir halde annesinin koşturarak Ömer'i çağırmaya gidişini dinledim. Bir süre sonra Ömer nefes nefese geldi telefona.
'Alo?'
'Bakıyorum ameliyat gayet iyi geçmiş Ömer ve sen hemen ayaklanıp sağlığına kavuşmuş, hatta top koşturacak kıvama gelmişsin. '
'Ayşe!'
'Ya Ayşe, hani ameliyat olduğun yalanını söylediğin Ayşe, gitmediğin hastanelere gidip seni ziyaret etmeye çalışan Ayşe. Sen top oynarken senin için endişelenen Ayşe, neden Ömer neden yalan söyledin?'
'Ayşe bunları geleyim konuşalım olmaz mı, yarım saate kadar orada olurum.'
'Neden? Gelene kadar zaman kazanıp yeni yalanlar türetmek için mi gelmek istiyorsun? Şu an sana nedeni sorduğumda yaptığın açıklamalar ne olursa olsun seni affedeceğimi mi zannediyorsun. Artık ölsen de umurumda olur mu sence.'
'Ayşe seni kaybediyordum, senin hayatına tutunabilmek için uydurduğum salakça bir yalandı, sonralarda itiraf etmeye korktum, seni kaybetmeye korktum söyleyemedim doğruyu.'
'Salakça yalan mı? Sen bu yalana salakça diyorsan dâhice söylediğin yalanların nasıl olabileceğini tahmin bile etmek istemiyorum. An itibariyle hayatının bundan sonrasında Ayşe diye biri yok, bir daha beni ne arama cüretinde bulun ne de karşıma çık. Midemi o kadar bulandırıyorsun ki sesini duyduğumda kusma isteğime engel olamıyorum. Pislik herif.'
Öykü gayet ilginç satırlar arasında ilerledikçe olaylar değişik şekilde gelişiyor ve okuyucuyu şaşırtıyor. Kutlarım Özlem hanım güzeldi...👍