Yasak Aşkın Meyvesi

Güneşin zirvelerde, tüm aydınlığını yeryüzüne verdiği bir gündü. Her taraf sessizdi yalnız güneşi selamlayan kuşların haricinde. Tüm orman bir bebeğin doğumunu kutlamak için ayıların mağarasına gitmişti. Dışarıda sadece küçük bir katır kalmış, bir elma ağacının altında oturmuş oyun oynuyordu tek başına. Bir yandan da yeni doğmuş ayıcığın ailesine ne kadar çok benzediğini fakat kendisinin pek benzemediğini düşünüp, morali bozuluyordu. Ama bu düşünce onun çocuk hislerini engelleyemiyor, onu daha da hırçınlaştırıyordu elma ağacına vurduğu çiftelerinde.
Biraz sonra baba eşek ayıların mağarasından çıkıp, sağa sola baktıktan sonra sağ tarafta, elma ağacının altında ağacı tekmeleyen sarıya çalan tüylü koca kulaklı, öfkeli yavrusunu görmüş. Meraklanmış ve kıskandığını düşünüp, gülümseyerek yavrusunun yanına gelmiş.
- Evladım, ne yapıyorsun? Kim senin canını sıktı bakalım?
- Hiç baba öylesine belki bir elma düşerde yerim diye düşündüm.
- Peki öyle olsun ama inan bana biz seni çok seviyoruz annenle birlikte.
Diyerek hala evladının bebek ayıyı kıskandığını sanıyormuş ta ki katırın bağırarak:
- Ya seviyorsunuz tabi, öyleyse ben neden size benzemiyorum. Neden ayıcık esmer ailesine benziyor. Ben neden sarıyım herkes esmer...
Diyene kadar. Uzun bir süre sessizlik olmuş. Eşek şimdi anlamıştı annesi ile kendisinin aynı olmadığını ve bunu yavruna nasıl açıklayacağını düşünmeye başlamış. Boynu büküp, suratı asık olan katırın yanına yaklaşarak:
- Gel bakalım yavrum sana bir hikaye anlatacağım.
Katır isteksizce babasının yanına daha da sokulmuş ve:
- Anlat...
Demiş babasına. Ve eşekte içini geçirerek başlamış hikayeye:
- Günlerden bir gün bir eşek yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmış ve batıdan, doğuya doğru yol almış. Fakat çok üzgünmüş o kadar geniş güzel yaylalardan, gelişmiş tamamen doğudan ayrıcalıklı kendi halkından uzaklaşıp, dilini dahi bilmediği bir yere doğuya gitmeye mecbur kalmış.
Katırcık, çocuk munzurluğuyla araya girmeye çalışsa da eşek devam etmiş hikayesine.
- Aradan haftalar, aylar geçmiş, bin bir zorluklarla yağmur, çamur ve hatta diğer hayvan türlerinin şiddetine uğramış, fakat sonunda istemeyerekte olsa doğuda bir ormana gelmiş. Burada ne yapacağını bilmiyormuş. Ne yiyeceği ne de konuşup anlaşabileceği bir yakını, dostu varmış. Birkaç gün su ile idare ettikten sonra kendine bir alma ağacı bulmuş ve oradan kendini doyurmaya çalışıyormuş. Elma ağacının altını kendine mesken edinen eşek artık ormana alışmaya başlıyormuş. Her şey güzelleşmiş karnı doyduktan sonra. Bir sabah yine elma ağacının altında uyuyorken, kafasına bir elma düşmüş ve aniden yerinden sıçramış eşek. Bir de ne görsün karşısında başka bir türden olan kar beyaz bir at ağacın arkasında elma toplamaya çalışıyormuş. Bunu gören eşek sesini çıkaramamış, susmuş. Sadece atı izlemekteymiş hayran bir şekilde. Ona bakmış bakmış. Gözünde bir ışık gibi yayılan güzelliği, kendisiyle birlikte zıplayan o güzel saçları adeta eşeği büyülemiş ve karar vermiş artık kalkıp bu güzelle konuşmaya atın yanına gitmiş.
Eşek: Aiii,aiii aiiiiiiiii
At : 'Merhaba, sizi anlamıyorum' demiş.
Eşek: aiii aiiii aii ai

Demiş ama ne fayda onu ne bir anlayan ne de duygularını gören varmış. At uzun süre anlayamadıktan sonra kahkahayla gülüp, ağzında elmasıyla kuzeye doğru gitmeye başlamış. Bunu gören eşek anlamıştı artık o atın dilini bilmiyordu. Bu duruma çok üzülmüş ve eski toprakları gelmiş aklına ve oradan kaçıp, kurtulmak gelmiş içinden bu yaşadığı rezillikten sonra. Fakat bir şimşek gibi aklına kazınmış birden neden atın dilini öğrenmesin ki? Her yapamadığı şeyden kaçmak ona şimdiye kadar ne kazandırmıştı. Evet, bunu iyice düşünmüştü, o atın dilini öğrenmeye kararlı bir şekilde önce atın arkasından gitmeye kalkışsa da sonradan tekrar tersine dönüp, güneye doğru yol almış. Aradan haftalar geçmiş eşek artık öğrenmiş bu dili onun sevincini yaşayarak, elma ağacının altına gelmiş.
Küçük katır ikide bir elma ağacına bakıp, gülüyormuş. Eşek de elma ağacının altında olduklarını bir anda unutmuş, tekrar farkına varmış ve gülümseyerek hikayesine devam etmiş:
- Ağacın altında her zaman olduğu gibi kimsecikler yokmuş. Öğrendiği kelimeleri yarım yamalak dili tekrarlamaya başlamış 'merhaba, nasilsin, ben eşek, seni tanimak istemek' der durur ve ardından kahkahayı bastırırmış. Sonrasında atın geleceği günü beklemeye başlamış fakat ne çare ne gelen var ne giden. Eşek, öğrendiği kelimelere devam ediyor her gün yenilerini ekliyormuş ' merhaba, nasilsin, ne güzelsin...' ve o günde o şekilde atın geleceği hayaliyle uyuya kalmış. Sabah olmuş, eşek yine elma ağacının altında uyuyormuş, o beyaz benekli güzel at yine elma toplamaya gelmiş fakat bu defa yalnız değil yanında iki arkadaşını da getirmiş. Eşeği görmüş, munzurluk yapıp, kafasına bir elma atmış. Aniden yerinden sıçrayan eşek:

Eşek : aiii aiii

Diyerek yerinden fırlamış. Bunu gören at arkadaşlar kahkaha içinde gülmeye başlamışlar. Eşek utanmış, birden kamayı düşünürken, yolunu değiştirip atların yanına gelmiş. Yarım yamalak dili ile :

Eşek : merhaba, nasilsiniz? Ben eşek sizi tanimak istemek'demiş.
Atlar şaşkın bir şekilde bakışmışlar ve sonrasında beyaz at :
Beyaz at : 'Merhaba ben Beyaz. Bunlarda arkadaşlarım Kahverengi ve Benekli. Sen bizim dilimizi bilmiyordun. Neyse hadi bize katılmak istemez misin?' demiş.
Bunun üzerine rengi sarıya çalan sarımsı yanaklarının üzerindeki beyaz tüyle sanki kırmızıya dönüşmüşçesine utanmış, kafasını bir aşağı bir yuları indirip, kaldırarak onları onaylamış ve arkalarından koşuşturmaya başlamış. Hepsi birden dört nala bir o yana bir bu yana ormanın tüm güzelliklerini tatmaya yola koyulmuş. Bir dere kenarını takip ederek, bulmuşlar sonunda kaynağı olan doğal şelaleyi hepsi birden atmış kendini tepelerden akan soğuk suların altına. Oradan çıkıp, başka bir doğal güzelliğin yolunu tutmuşlar. Bunları daha önce görmeyen eşek bir yandan şaşkınmış, zira kendi memleketi Batı'da bunların yapayları varmış ama bunlar tamamen doğalmış. Yani gerçeği Doğu ormanında görmüş. Sanki artık Batı ormanından kopmuştu, tamamen Doğu ormanına aitti. Zaten artık dilini de biliyordu. Hem neymiş ki Batı'da olandan daha fazlası var, o da biricik aşkı Beyaz yanındaydı. Tüm Doğu ormanını gezip dolaşmasalar da eşek artık biliyordu bu güzelliğin farkına varmıştı. Sonunda bir dağın yamacına gelmişler güneş tam da veda etmek üzereyken yamaçtan ona el sallamak üzere bir de baktılar at arkadaşlar vakit çok geç olmuş. Artık gitmeleri gerekmekteydi o uzaktaki Doğu ormanının bir ucu olan evlerine. Eşeğin yine boynu bükülmüş ama yapacak bir şey yok ayrılık vakti derken birden Beyaz yanına gelmiş:
Beyaz: Üzülme, seni görmeye geleceğim.
Dedikten sonra ufacık masum bir at öpücüğü kondurmuş yanağına. Bu öpücük deli divane eşeği daha da sersemletip, aşkını derinleştirmiş ve başlamış ondan sonra bu eşek ile atın büyük aşkı. Aradan uzun zaman geçmiş ve eşek ile atın saadeti hiç bozulmamış, eşek kendi benliğinden uzaklaşıp adete tüm at geleneklerini, dilini her şeyi öğrenmiş velhasıl çok iyi geçiniyorlarmış. Fakat aşklarını kimse bilmiyormuş. Bir gün bu aşklarını herkese duyurup, evlenmeye karar vermişler. At konuyu ailesine söylemiş. Ancak ailesine onun eşek olduğundan hiç söz etmemiş, allı ballı bir şekilde onun için yaptıklarını aşkını, sevgisini anlatmışta anlatmış. Ve sonunda onların iznini alarak eşek ile tanışmaya karar vermişler. Ve gün gelmiş eşek at ailesinin ormanda gizlendiği barınaklarına gelmiş. İçeride herkese onu bekliyormuş. Eşek içeri girer girmez tüm şaşkın bakışlar eşeğin üzerine çevrilmiş. Fakat Beyaz'ın ailesi Beyaz kadar ılımlı olmamış, Beyaz'ın babası eşeğe hiddetle bağırarak:
- 'Sen de nesin böyle!! Şaka mı yapıyorsunuz? Sen at bile değilsin!!! Bildiğimiz eşeksin işte. Ne anlarsın bizim hayatımızdan. Şimdi dön ve defol git. Bir daha asla Beyaz'ın peşine takılma' der.
Bunun üzerine neye uğradığını şaşıran eşek, arkasına bakmadan olduğu yerden gözleri yaşlı bir şekilde uzaklaşır. Yine olmamıştı, hayatında bir şey olmamıştı zaten bu da olmayacaktı. 'Hem niye olsun ki. Ben bir eşeğim o ise at neden olsun?' diyerek bir yandan böbürlenip, diğer yandan gözlerine hakim olmaya çalışıyormuş.
Beyaz ise babasının bu tepkisine önce bir anlam veremeyip, sonrasında kendi yaptığı hatanın farkına varır. Ailesine onun bir eşek olduğunu söylememiştir. Artık büyük aşkı eşeği kaybetmiş, ne yapacağını şaşırmış bir şekilde eşeğin arkasından gitmiş. Gitmiş ama onu hiçbir yerde bulamayıp, günlerce haftalarca elma ağacının altında beklemiş, ama ne çare eşek kaybolmuş bir anda.
Sonunda eşek elma ağacının altına gelmiş ve bakmış Beyaz kendisini orada bitkin ve yorgun bir şekilde bekliyormuş. Hemen Beyaz'ın yanına gelmiş.
Eşek: Ne oldu sana Beyaz?
Beyaz : Beni bırakıp gittiğinden beri senin için geldim. Bu yasak aşkımızı yaşatmak için.'demiş.
Ve bundan sonra hep beraber göğüs germişler renkleri de dilleri de ayrı olsa da o elma ağacının hemen karşısında küçük bir mağara da yasak aşklarını sonsuza dek yaşatıp, beraber olmak uğruna kendilerine yol çizmişler.'

Baba eşeğin içini geçirerek anlattığı hikayesi bitmişti artık ve küçük yavrusu çoktan uyumuştu bir köşede. Küçük katırcığı gören baba eşek elma ağacından kopardığı bir elmayı alıp, hafifçe kafasına atmış ve onu uyandırmış. Küçük katırcık:
- Aiii aiii aiii
Deyip yerinden sıçramış. Ve baba eşek:
- Anlat bakalım. Ne anladın hikayeden?' demiş. Katırcık ise:
- Hmm şimdi anlıyorum neden benim de 'aii dilini' bildiğimi' demiş.
Baba eşek gülmüş ve evladıyla şakalaşmaya başlamış. Anne Beyaz atın da ayıların mağarasından çıkmasıyla yola koyulmuşlar anne, baba ve aşklarının yasak meyvesi beyaz, sarı ve griye çalan renkleriyle hep birlikte mutluluklarını devam ettirecekleri güzel yuvalarına doğru...

01 Nisan 2012 10-11 dakika 3 öyküsü var.
Yorumlar (2)
  • Arkadaşlar lütfen okuduktan sonra küçük bir yorumunuzu esirgemeyin ki ben de daha iyisini yapabileyim. Teşekkürler...

  • Sayın hikaye sever arkadaşlarım, lütfen okuduktan sonra ufak bir yorumu esirgemeyiniz. iyi ya da kötü... Teşekkürler....