Yasemin
Lise ikinci sınıftaydı. Büyük hayalleri olmasa da üniversiteyi düşlüyordu, çünkü o iyi bir öğrenciydi. Ailesinin maddi durumu bozuk olsa da, çok çalışıp burslarla okuyabileceğinin hesaplarını yapıyordu, daha doğrusu öğretmenleri böyle olabileceğini söylüyorlardı. Her akşam olduğu gibi eve döner dönmez okul giysilerini çıkarttı. Mutfağa annesinin yanına koştu. Annesi sıkı bir hazırlık içerisindeydi her zamankinden farklı yemekler, börekler yapmış, hatta sadece bayramlarda kullandığı tabak ve bardakları çıkarmıştı. Anlam verememişti Yasemin, sormadı da. Hazırlıklara yardıma koyuldu hemen, annesi ise düşünceli ve sessizdi. O, kızına, eve her okul dönüşünde sarılır, gününün nasıl geçtiğini, okulunu sorardı. Bugün bir gariplik vardı hem evinde hem annesinde, Yasemin içinde sorguladı. Annesi temizliğe başlamıştı, demek ki hazırlıklar tamamlanmıştı. ? ' Haydi üzerine düzgün bir şeyler giy' dedi annesi, soğuk bir edayla adeta emrederek. Yasemin iri kahverengi gözlerini iyice açarak 'neler oluyor, neden giyiniyor muşum' dedi şaşkın ve şüpheyle. Birazdan baban gelecek o sana açıklar diyebildi annesi yutkunarak. Yasemin alışık değildi karşı çıkmaya, büyüklerinin sözlerinden dışarı çıkmaya. Gidip seçti önce giyeceklerini, gerçi ne kadar seçeneği vardı ki? Aklında onlarca soru, neydi bugünün diğerlerinden farkı, babası ona ne açıklayacaktı? O düşünüp dururken çaldı sokak kapısı, gelen babası olmalıydı. Koştu karşılamak için, yanılmamıştı gelen babasıydı, dedesi ve amcası da yanındaydı. Yasemin'in şaşkınlığı iyice arttı. Annesi konukları karşıladıktan hemen sonra sessizliğine ve dalgınlığına geri döndü. Babası, dünürler birazdan gelirler dediğinde algılayamadı hemen Yasemin. Annesinin gözlerinin dolduğunu hatta iç çektiğini hissetti. Bütün bu hazırlıklar demek kendisi içindi, nihayet anlamaya başlamıştı görücüler değil düpedüz dünürler demişti babası. Yasemin henüz on yedisinde çoktan çizilmişti işte kaderi. Oturduğu yerde küçüldü küçüldü sanki bir nokta oldu. Çocuk, babasıyla çalışıyordu, mesleğini öğrenmiş, ekmeğini kazanmaya başlamıştı, sigara içmiyor, kötü huylar edinmiyordu. Babası, anlatıyor anlatıyordu ikna etmeye çalışır gibi. Sanki hayır dese dinlenilecekti Yasemin. Söylenilen söz ortadaydı hala çınlıyordu durup durup kulaklarında dünürler demişti babası, dünürler birazdan gelirler.
Zaman çok hızlı aktı. Ailelerin kurduğu ortaklık resmileşti. Yasemin artık evli bir kadındı. Evlendiğinin üçüncü ayında aldatmıştı onu kocası. Yüzüne haykırmıştı hem de! Ben seni değil, hep onu sevdim ve seveceğim diye. Olanlar hep babalarımızın suçu. Ne yapabilirdi ki Yasemin evine dönemez, boşanamaz, kaçamazdı. Zaten evinde ona itaat etmek öğretilmemiş miydi? Kocasının yaptıklarını görmezden gelmeye alıştırdı kendini daha on sekizine basmamıştı ilk doğumunda, on dokuzunda ikinci çocuğunu da aldı kucağına. Kocasında, evinde bulamadığı sevgiyi onlarda ve yalnız geçen gecelerinin ortağı romanlarda aradı. Yüzlerce kitap biriktirmişti tabii binlerce de yaşam hikâyesi. Dışarıdan mutlu bir yuva gibi görünse de sevgiden yoksun, bıkkın, alışkanlıklar üzerinde yürüyen bir dört duvar ve yaşamın esiriydi artık Yasemin.
Hayalleri vardı, üniversite okuyacak, hem kendisinin hem de ailesinin yazgısını değiştirecekti. Farkına vardığında otuzunu devirmişti Yasemin, doğduğu bu coğrafyada kadınların kaderini ailelerinin belirlediğine.