Yaşlı Bilge - Romandan - 3. bölüm

Bölüm 3

- Dünya, diye başladı söze yaşlı bilge. Dünya neden yaratıldı biliyor musunuz?
Müritlerin hiçbiri cevap veremedi bu soruya; çünkü sorulan sorunun cevabı taşınmayacak kadar ağırdı. Cevabı bilen her insan cayır cayır yanardı o an ateşinden. Dünyanın neden yaratıldığını bilmek, insanın ne olduğunu bilmeye eşdeğerdi.
- Dünya tek bir nedenden dolayı yaratılmadı, dedi bilge adam. Dünyanın sadece Hz. Adem ve Havva'yı cezalandırmak için yaratıldığını söylemek basitliktir ve yaratmak asla basitlik değildir. Dünyadaki her şey yaratıcıya ulaşmanın bir sembolüdür. Bütün insanların ruhunda Allah'tan bir parça vardır. Bütün ağaçların yapraklarında, yağan karların tanelerinde, cansız taşların derinliklerinde hep ondan bir parça vardır. Bu yüzden dünya yaratmaktır, yaratılmaktır, yaratıcıdır. İnsanoğlu dünyaya Allah'ı bulmak, onun varlığını keşfetmek için gönderilmiştir.
- Ya keşfedemezse insan, diye sordu genç müritlerden biri utana sıkıla.
- Er ya da geç keşfedilir bu. Yaşarken bulunamazsa bile, tam ölüm anında görür insan bunu. Belki dünyaya gelmesinin asıl nedenini sorgulamamıştır çoğumuz gibi. Ama er ya da geç öğrenir bunu.
- İlla bir nedenin olması mı gerekir her yaratılışta, diye sordu yeni gelen müritlerden biri.
- Bütün bir hayatta vardır nedenler. Nedensiz hiçbir şey yoktur, ne yerin altında ne de üstünde.
Bir taşın yüzyıllarca bir yerde hareketsiz beklemesinin bile bir nedeni vardır. Kim bilir belki koskoca bir çölün ortasındaki tek taş odur. Bir gün kervancının biri oradan geçerken ayağını bu taşa takar ve düşer. Ölür. Şimdi bu taşın orada olduğunu nedensizliğe bağlayabilir mi insan?
Hayatta her şeyin bir nedeni vardır. Bir kuş ötüyorsa ya muhabbetinden ya da yalnızlığındandır. Bir kurt uluyorsa, ya açlığından ya da tokluğundandır. Bir insan acı çekiyorsa, ya şükürsüzlüğünden ya da sınanmasındandır. Yaratılan her şeyin bir nedeni vardır. İnsanoğlunun yapması gereken bu nedenleri bulmak ve asıl sahibini görmektir.
- Ama gözlerin göremediği nedenler de yok mudur, yaşlı bilgenin hemen yanında olan mürit.
- Elbette, diye yanıtladı bilge adam. Elbette, ama görmekle bakmak aynı şey değildir. Sadece bakmak için kullanılan göz gerçeğin farkına varmaz. Cevizin sadece kabuğunu görür. Sertliğini fark edince tadına varmaktan vazgeçer. Umutsuzluğa kapılıp asıl nedeni, asıl tadı keşfedemez. Ancak görmek öyle değildir. Görmek için kabuğu aşmak gerekir. Asıl tadın kabuğun içinde, yaratılışta olduğunu fark etmesi gerekir. Bunun içinde nereye, nasıl ve neden baktığını bilmek; neyin görülmesi gerektiğini sezmek önemlidir.
- Peki, görülecek bir cevizi olmazsa insanın, diye üsteledi genç mürit.
- İlk olarak ceviz ağacını bilmek gerekir. Diğer ağaçlardan farklı olan özelliklerinin öğrenilmesi gerekir. Elma ağacına çıkıp ceviz aramak yersizdir. Neden cevizin kabuklu olduğunu, neden asıl tadın kabuğun altında olduğunu öğrenmek için elma ağacına değil ceviz ağacına çıkılması gerekir.
- Ya cevizin kendisi elma ağacında yetişmişse, diye sordu düşünceli gözlerle müritlerden biri.
- Onda da bir neden, bir güzellik vardır. Elma ağacında cevizin yetişmesi, 'ol' emrinin ağaçta hayata geçiş şeklidir. Allah 'ol' der ve olur. Burada işe yine bakmakla görmek kavramları dahil olur. Nedensiz bakan bir göz, bunu ağacın berduşluğuna yorar. Suyun, toprağın ve ağacın sözleşip o cevizi orada yetiştirdiğini sanır. Ama gören bir göz, asıl nedeni bulmak için ağaçla konuşur, toprağa sorar. Suya dönüşüp dallara yürür.
- Bir beşerin ağaçla ve toprakla konuşup suya dönüşmeyi hayal midir yoksa gerçek mi, diye sordu müritlerden bir diğeri.
- Gerçektir dedi yaşlı bilge. Hem de gerçeğin ta kendisidir. İnsanın bir ruhu vardır, tıpkı ağacın suyun ve toprağın olduğu gibi. Bütün bu ruhlar birbirleriyle etkileşim içindedir. Her an konuşurlar birbirleriyle. Aralarında sözsüz bir dil gelişmiştir. Cennetin dilidir bu. Ruhlar yer değiştirir. Asıl konuşulması gerekenler karşılıklı olarak anlaşılmış olur.
Daha birçok şey soracaklardı belki de genç müritler. Daha cevabını bilmedikleri binlerce soru vardı. Ama ne sorular ne de cevaplar biterdi. Ömür, günü gelince boyun eğerdi ölüm meleğine, ama sorular ve cevaplar bitmezdi.
***
(devam edecek)

24 Ocak 2014 4-5 dakika 1 öyküsü var.
Yorumlar