Yazarlar Evi 12 Fesleğen

İdealist Ama Hüzünlü Yazarlar Evi


Prıviyızlii on İdealist Ama Hüzünlü Yazarlar Evi:

Adım Feyza.

Hayallerinin peşinde koşan bir sürü yazardan sadece biriyim. Evet, beş param yok son günlerde, ama asla pes edecek değilim.

Evi artık tanıdınız.

Şimdi bir yazarın iç dünyasında seyahat etmektesiniz.

Bir odamız hala boş.

Haydi buyurun!


Fesleğen

Mutfakta salata yapmak en sevdiğim işlerdendi. Yazın yaz, kışın kış salatası. Eğer pencere önünde ya da balkonda salatada kullanılacak birkaç malzeme yetiştirebilmişsem, dünyada benden mutlusu olamazdı. Günlük hayatın öldüren karmaşasında dinlenmek için kenara çekildiğimde, yazmaktan sonraki ilgi alanım mutfak ve saksı bitkileriydi. Öyle ki; evdekiler beni bir elimde fesleğen saksısı, yeşil yaprakları koklarken bulduklarında artık şaşırmıyorlardı...

Bu defa, 'Feyza Hanım! O elinizdeki nedir?' diyen başka bir sesti. Başımı hafifçe kapı yönüne çevirip, gelenin kim olduğunu anlamaya çalıştım.

Bugün Osmanlıca dersini güzel bir şekilde bitirip vedalaşmamıza rağmen, gelen Serra Hanım'dı. Gülümseyerek, mutfağa davet ettim.

Kapıyı evdekiler açmıştı. Aslında biz o sıralarda akşam yemeği hazırlığındaydık.

'Sizi bir gün hep beraber akşam yemeğine davet etmek istiyorum' dedi.

Bunu söylemek için gelmesine gerek yoktu, telefon açabilir ya da yarını bekleyebilirdi. Ama yine de yemeğe gitme fikri herkese cazip geldi. Hafta sonu için anlaştık. Özellikle evin gerçek sahibi Arda, akşam yemeğe kalması için ısrar ettiyse de, Serra Hanım teşekkür edip müsaade istedi.

Yazın hayatımda yaşadığım güzel ve zor zamanları anlatmadan önce son kez Serra Hanım'dan bahsetmek istiyorum. Onu tanıdığım ilk günden beridir, yeni şeyler öğrenmek konusunda araştırmacı ve meraklı olduğunu fark ettim. Ödevlerine düzenli çalışıyor, dış görünüşüne fazlaca önem veriyordu. Bu ilgisi nedeniyle dersler zevkli geçiyor, sürekli gülecek bir şeyler oluyordu.

Et yemekleri ve hamur işlerini yapmakta gayet becerikli ev arkadaşımız Furkan'ın elinden güveç yiyecektik bu akşam. Necla kuaförlük işine o kadar yoğunlaşmıştı ki, yemek yapımında onu mutfağa karıştırmıyorduk. Ama herkes gibi o da başkasının elinden güzel yemekler yemeyi seviyordu. İşte bu yüzden çoğu zaman salata gibi pilav yapmak işi de bana düşüyordu.

Salonda hepimizi içine alacak kadar büyük bir masamız vardı. Yemekleri bu masada yiyorduk. Yemek ve bulaşık nöbetlerinin dışında kalanlar da genelde masayı kurup topluyordu. Orkun ağabey yazarlık konusundaki tecrübesine eş mutfak tecrübesini mangalda göstermek için sabırsızlanıyordu. O bunu söylediğinde, herkes sessizce bir diğerinin gözlerine bakıyor, mangal işinin kitap işine benzememesi için ona fark ettirmeden hafifçe gülümsüyordu.

Tabağına ikinci, üçüncü yemeği isteyen daima Necla, Orkun ağabey ve Furkan oluyordu. Furkan kendi yemeklerini çok seviyordu. Yemek konusunda ufak teknikler anlatıyor, herkesin bunu beceremeyeceğinden dem vuruyordu. Kendisine her konuda olduğu gibi bu konuda da o kadar çok güveniyordu. Hiçbir şey bilmeyen cahil insanlara söyleniyor, arada bizi neşelendiren espriler yapıyor, kimsenin kalbini kırmamaya özen gösteriyordu.

Yemekteki en önemli görevlerden birisi olan servis yapma işini de yine evin gerçek sahibi Arda yapıyordu. Bunu yaparken 'Acele etmeyin, sakin olun! Önce çok acıkanlar, sonra en zayıf olanlar!' diye mırıldanır, Necla'nın hafif alınan gözlerle kendisine bakmasını görmeye çalışırdı. Ama kızcağız yine de huyundan vazgeçmiyor, yemeklere iltifatlar yağdırıyor, isteme umudu kalmadığında da çaktırmadan servis tarafına yönelip kendisi alıyordu.

Yemekten sonra herkeste hafif bir yorgunluk, sonrasında da bir çay içme isteği oluyordu. İşte tam da o sırada Necla kendisinden beklenmeyen bir çabuklukla, adeta yediği güzel yemeklerden dolayı ev halkına teşekkür etmek istercesine çay demliğiyle yetişiyordu imdadımıza. Masa toplanmış, çerezler Serdar ve Berke tarafından ayarlanmış şekilde son akşam toplantısını yapıyorduk işte bu akşam da... Hafta sonundaki davet, kalan bahçe işleri, giderlerin son durumu ve yazı çıkarmak adına kimlerin verimli çalıştığı gibi konuları konuşuyorduk masada...

Çok önemli şeyler söylemek istediğinde masanın başında oturan Arda ayağa kalkıyor, sol elini bir hatip edasıyla indirip kaldırarak, önümüzdeki günlerde çözüm adına neler yapabileceğimize dair farklı meseleleri masaya yatırıyordu. Hararetli geçen akşam sohbetleri, kışın soğuk yanlarını; toprağı kapatan kar gibi örtüyordu. Şimdi toprak gibi sapasağlam ve bahara hazır hissediyorduk hepimiz yüreklerimizi. Öyle güçlü olurduk ki, sesler çoğalınca...

Yalnız artık sakın ses çıkarmayın! Ev halkı az önce yorgun ama (u)mutlu bir şekilde odalarına çekildi. Hatta bahçede çalıştığı için önce Arda, mutfakta bir hayli vakit geçiren Furkan ve yaşından dolayı erken uyuyan Orkun ağabey çoktan metafizik aleme geçtiler. Nerden mi biliyorum? Sezgi...

Tabi horlama seslerinin de etkisi oldu biraz.

Necla kedisiyle haşır neşir olduğundan, yemek saatleri dışında pek öyle lak lak etmez kimseyle. Evdeki tek kız arkadaşı ben olsam da, benim için de aynı kural geçerli. Sanırım biraz da gündüz harcadığı enerji ve yoğunluğun da bunda payı büyük. Kısa bir iyi geceler faslından sonra ben de odama çekiliyorum. Günlüğüme iliştirmeyi düşündüğüm önemli şeyler var çünkü, kaç aydır yazmayı düşündüğüm.

Adım Feyza.

Herkesi bu eve çeken neyse beni de aynı amaç bu evde buluşturdu. Kaderi yazıp-çizen irademizdir felsefesince, kaderimi yazmak için geldim bu eve. Ve sanırım çizerken de en çok harfleri kullanacağım. Yazarlar dünyasında henüz derdini anlatacak kadar tanınmamış olmak bir başarısızlık mıdır bilmiyorum? Ama ne olursa olsun yazarlık yolunda beraber adım atabildiğim insanlarla yaşıyor olmaktan dolayı (u)mutluyum...

Arda bizi yönlendirmeseydi hepimiz kendi adasından kopmuş, işe yaramaz kaya parçaları gibi okyanusa kapılacaktık. Ama artık nefes alabiliyor, isteyince yüzebiliyor, kalemimizi güzel şeyler için oynatabiliyoruz. Ne kadar rol yapmaya çalışırsak çalışalım, yalan söyleyemeyeceğimiz tek varlık kendimiziz... Belli etmemeye çalışsak da aslında hepimiz, yapmak isteyip de yapamadıklarımızın sancısını çekiyoruz. Yazmak bunun bir sonucu olmalı. Ama bu evdekiler, yazıyı -bir rahatlama aracı olmasından çok- (daha fazlasını başararak) rahatlatma ve paylaşma hedefine doğru götürmek niyetindeler.

İçimizde her şeye kayıtsız gözüken tek kişi Furkan. Belki de o her şeyi bizden daha çok önemsiyor. Bilmiyorum... Necla bir çok insanın güzelleşmesine imkanlar sağlayıp, ekonomilerini sarsmazken, yazarlık hayatı ve fiziksel görünüşü ağlıyor. Ama ben bu dönemi atlatacağımızı düşünüyorum.

Arda evde olmamızdan hem memnun, hem de yeni fikir ve çözümler arayışı içinde. O hepimizden daha çok inanıyor sanki başaracağımıza. Orkun ağabey pes etmiş gibi, yine de tecrübelerinin günü geldiğinde hepimizin işine yarayacağından eminim... Serdar ve Berke hayat dolu iki genç.

Yazacak çok şey var, söyleyecek çok söz. Ama zaman neler gösterecek kim bilir? Bunları bizimkilerin çok sevdiği bilim kurgu dizilerindeki gibi tarihi birer kayıt olması için not düşüyorum günlüğüme.

İleride yazacak çok şeylerim olacak ev ve sakinlerine dair. Her renkten, sesten, kalemden insan bulmak mümkün. Dışarısı gibi, sokakta dolaşmak gibi bu evin içinde yaşamak. Her köşe başında toplumun acılarını içinde sindirmeye çalışan bir kalem, sesini duyuramadığı için geri çekilmiş bir insan bulmanız mümkün.

Lütfen karamsar bakmayın yazarlar evine. Aslında çok neşelidir sakinleri...

Adım Feyza.

Bir şeyleri gerçekten başarmak isteyen milyonlarca insandan biriyim. Yazarlar evinde herkesin yüreği kocaman. Aşüfte bile her şeyin farkında, sevimli ama hırçın tutumlarıyla. Mutfakta bir tıkırtı var. Aşüfte kahvaltı hazırlıyor olabilir mi?

Bugün güneş doğarken uyumak varmış.

Durun, bahçeyi seyredelim uykudan önce. Hayatta en çok kaçırdığımız güzellik, sabahın ilk saatleri olmalı. Her yerde sessizlik hakimken, ufaktan çoğalan kuş sesleriyle tan yerinin ağarması...

İnşallah bu evde şafak geç sökmez.

Gününüz aydınlık olsun...


Not: Bu bölüm, ricamı kırmayan konuk yazarlık yapmayı kabul eden, çok sevgili arkadaşım Şule Meryem Canpolat tarafından yazılmıştır.

08 Ocak 2013 7-8 dakika 14 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar