Yeryüzünün Gökyüzüne Aşkı 2
O kara haberin üstünden tam bir hafta geçti. Kendimi odama kapattım ve annem dışında hiç kimseyle görüşmedim. İçim hala soğumadı. Hayata kaldığım yerden devam edemedim. Sanki bir anda yıllar geçmiş ve yaşlanmışım gibi hissediyordum. Onun gözleri babamınsa hayal meyal hatırladığım silueti gitmiyor gözümün önünden. Boynumda ölümsüz aşkımızın simgesi olan yusufçuk kolyesi, ondan tek yadigâr. Sanki o da uçup gidecekmiş gibi korkuyorum. Sıkıca avucumda sıkıyorum. Akşamları el ayak çekilince hep yusufçuğumla konuşuyorum. Murat'ı anlatıyorum. Ona olan sitemlerimi, bana verip de tutamadığı sözlerini. Onunla birlikte ağlıyoruz bazen de annem katılıyor aramıza. Geçecek kızım diyor. İnanmıyorum ona, yıllar boyu babam için akıttığı gözyaşlarının en büyük şahidiyim çünkü. Eğer geçseydi on beş senedir ağlamazdı, genç yaşında yalnız yaşamazdı. Ama annem aşkına babama ihanet etmedi asla. Yine de anlamıyordu annem beni ya da onun gibi olmamdan korkuyordu. Korkusunda da haksız sayılmazdı ben annemin kızıydım. Aşkıma asla ihanet etmezdim. Ömrümün sonuna kadar Murat dan başkası olmayacaktı.
Bir hafta sonunda ilk defa dışarı çıktım, annem sevindi bu duruma. Oysa ben sadece bir defter almak için çıkmıştım. On beş dakika sonra eve döndüm, annem şaşkın bir halde bana baktı.'' Neden döndün kızım dedi''Bende defter almaya çıkmıştım anne, işim bitti döndüm dedim. Başta anlam veremedi annem ama daha fazlasını da sormaya korktu. Sorsa da cevap verecek güçte değildim zaten. Murat için her gün mektup yazacaktım. İçimde biriktirdiğim kızgınlığı, kırgınlığı, acıyı, hasreti ve ölümsüz aşkı anlatacaktım ona.
Gökyüzüme;
Bu gün tam bir hafta oldu, kara haberini alalı. Gerçekten gittin mi? Beni ardında bırakarak gidebildin mi? Hani gökyüzüyle yeryüzü buluşacaktı. Bana yalan mı söyledin? Biliyorum ölmedin sen. Ölemezsin bunu bana yapamazsın. Ardında yaralı bir yusufçuk bırakacak kadar acımasız değilsin. Seni ömrümün sonuna kadar bekleyeceğim. Gelmesen de bekleyeceğim.
Yeryüzün.
Günler geçiyor ve ben eski ben değildim artık. Bütün yaşamımı dört duvar arasında sürdürüp duruyordum. Dostlarım, sevdiklerim neredeyse her gün gelip beni hayata döndürmek için çabalıyorlardı. Bense hayattan çoktan vazgeçmiştim, ruhum çoktan ölmüş ve sadece nefes alıp veriyordum. Bıkmadan usanmadan mektuplar yazıyordum Murat'a tek dayanağım kalemim ve defterimdi. Kimse anlamıyordu beni bir tek o bir tek defterim anlıyordu.
Gökyüzüme
Ömrüm, bu günde aramadın beni. Öyle çok özledim ki. İçimde derin bir boşluk var. Sol yanımda kesikler. Can damarım parçalanmış. Hani buluşacaktık. Gelmedin sevgilim. Sensiz yeryüzün eksik kaldı; güneşsiz, aysız, ışıksız. Karanlıklardayım, gel de aydınlat beni sevdiğim.
Yeryüzün
Her geçen gün acım daha da katlanıyor. Soğumuyor, yaralarım iyileşmiyor. Aksine daha da kötüleşiyor. Annem hani geçecekti. Geçmiyor annem geçmiyor. Şimdi daha da iyi anlıyorum seni. Her gece neden ağladığını.
Çabalıyordu annem, kendi acısını unutmuş benim acımı soğutmak için elinden geleni yapıyordu. Yapıyordu ama hiçbir şey fayda etmiyordu. Etmeyeceğini annemde biliyordu. Çünkü beni en iyi anlayan annemdi. O da aynı acıyla yanmıştı yıllarca. Bir gün defterimi bulmuş annem okumuş mektuplarımı. Yeter artık o öldü anlıyor musun, öldü o diye bağırdı bana. O sözün ağırlığıyla yıkıldım olduğum yere. Ağladım, beynim algılayamıyordu. Hayır, ölmedi o, ölemez, ölürse yaşayamam ben diye sayıklamaya başladım. Annem halimi görünce endişeli bir şekilde yanıma geldi. Tamam, kızım ölmedi o diye kandırmaya başladı beni. Öldüğünü bende biliyordum ama kabul etmek öylesine zordu ki. O gökyüzü bense yeryüzüydüm biz asla ayrılamazdık, o ölürse ben yaşayamazdım.
Annem o gün akıl sağlığımın yerinde olmadığına kanaat getirdi. Oysa yerindeydi aklım. Sadece yüreğim yerinde değildi. Murat'la birlikte gitmişti. Bir psikolog çağırmış annem. Benim oraya gitmeyeceğimi biliyordu. Bu nedenle eve çağırmış olmalı. Doktor Merve Hanım. Beni tanımaya ve bu travmanın nedenini anlamaya çalışıyordu. Bir saat boyunca konuştu sorular sordu, bense tek bir cevap dahi vermedim. O ise kendi kendine konuşup bir şeyler karaladı durdu. Benim için kesin tanıyı koydu aklınca. Merve Hanım gidince yine Murat'ıma mektup yazdım.
Gökyüzüme
Seni bekliyorum diye bana deli diyorlar. Oysa ben deli değilim. Bilmiyorlar ki biz ölümsüz aşkla bağlıyız bir birimize. Bizi ölüm bile ayıramaz bilmiyorlar sevgilim. Yusufçuklar da benim yaptığımı yapmıyorlar mıydı? Sen söylemiştin. Ben deli değilim, sen geleceksin biliyorum ve bekliyorum.
Yeryüzün
Günler ne çabuk geçiyor. Oysa gidişin dün gibi bana. Takvimlerse farklı söylüyor. Tam bir yıl olmuş. Eskisi kadar evde durmuyorum artık. Dört duvar üstüme gelmeye başladı. Belki de kokunu özlediğimdendir. Artık sabahları çıkıp Her zaman kahve içtiğimiz o yere gidiyorum. Geçmişi hayal ediyorum. Bir karesini bile unutmamak için zihnimde canlı tutuyorum onları.
Annem bu defa doktoru o çay bahçesine göndermiş. Bir yandan kanım ısınmaya başladı bir yandan da mabedime dokunmasını istemiyorum. Bir anda dikkatimi çekti Merve Hanım. İlk defa sesini bile çıkarmadı. Uzun uzun baktım yüzüne nasılda dalmış Kız kulesine. O da ne yoksa ağlıyor mu? Evet, evet ağlıyor. İnanamıyorum ilk başta. Sonra dönüp bana bakıyor. Neden bu kadar şaşırdın? Biz doktorlar ağlayamaz mıyız? diye soruyor zora ki bir gülümsemeyle. Yo diyorum, ağlayabilirsiniz Sonra devam ediyor cümlesine; ?'Bende yıllar önce sevdiğim insanı bir trafik kazasında kaybettim. Seni anlıyorum. İçindeki acıyı biliyorum ve geçmeyeceğini de biliyorum. Ama hayattan vazgeçme.'' Bu samimiyeti karşısında daha fazla susamıyorum. Üzüldüm diyorum ona. Ama laf olsun diye değil gerçekten üzüldüm, çünkü nasıl bir acı olduğunu benim kadar kimse anlayamaz. Sonra Murat'ı anlatıyorum ona her şeyi. Yaşadığımız her günü, her anı. Bıkmadan usanmadan dinliyor beni Merve. Aramızda doktor hasta ilişkisi olmuyor. Aynı acıyı yaşayan iki insan, iki dost gibi konuşuyoruz. Konumuz hep aynı. O da bende sevdiklerimizi anlatıyoruz bir birimize.
Merve ile konuşmak iyi geliyor bana. Sık sık onunla vakit geçiriyoruz. Bu durumdan annem de memnun. İyileştiğimi düşünüyor. Oysa biz sadece anılarımızı yaşatıyoruz Merve ile. Merve ile hep aynı çay bahçesinde oturuyoruz. Onunla da kahve arkadaşı olduk. Ölmedi diyorum herkeze her şeye inat ölmedi diye bağırıyorum denize. Sonra hıçkıra hıçkıra ağlıyorum. Merve de eşlik ediyor gözyaşlarıma. Bense ağlarken sayıklamaya devam ediyorum. ?'Ölmedi''
İkinci Bölümün Sonu
öyküyü yavaş yavaş hüzün sarmaya başladı ama akıcılığından hiç bir şey kaybetmeden, aslında çok güzel bir yerden anlatıyor hepimizin içimizdeki kavgalarını sessiz çığlıklarını ve ne kadar gülsede gözlerimiz hepsinin ardında görmediklerimiz olduğunu, bu bölüm gerçekten çok güzeldi,👍👍 hadi bakalım, daha neler yaşanacak bekliyorum sabırsızlıklaud83euddd0ud83euddd0
Ve yine Efsun yine güzel bir öykü.. Yazının dili, akıcılığı falan çok güzel. Yalnız yazdıkların öykünün sonuna doğru bir sürpriz içeriyor gibi : ) belki de yanılıyorumdur. Neyse bekleyip göreceğiz. :D Zihnine sağlık canım :)
Teşekkür ediyorum devamını bilmiyorum gerçekten sadece yazdıkça şekilleniyor:):):