Yeryüzünün Gökyüzüne Aşkı
Pınar, Merve ve ben sinemaya gitmiştik o gün. Duygusal bir aşk filmi seçtiler. En nefret ettiğim film türüydü. Öyle ağlamak zırlamak bana göre değildi. Ne dediysem dinletemedim, zorla girdim sinemaya. Filmin yarısına kadar dayanabildim, ikinci bölümüne girmedim. Kendime bir kahve aldım ve alışveriş merkezinin terasında oturdum. Muhteşem deniz manzarasına karşı kahvemi yudumladım. Kahve ve deniz vazgeçilmezlerim arasındaydı. Kahvenin o acı tadıyla denizin o muhteşem kokusunun birleşimi hoşuma gidiyordu. Denizin derinliklerine dalıp çıkıyordum. Bir anda bir sesle irkildim. Kafamı çevirdiğimde gökyüzü mü yoksa orman rengi mi bilemediğim bir renkle buluştu gözlerim. Allahım ne kadar yakışıklıydı. Güldüğünde güller açıyordu sanki dudaklarında. Ya o gözler; gerçek miydi? Ne güzel bakıyordu öyle. İçim de ki benle konuşurken bir anda gözlerimiz buluştu onla. Midemde milyonlarca kelebek aynı anda uçuştu. Hiç bu kadar heyecanlanmamıştım. Gözlerimi kaçırıp tekrar denizimle buluştum. Bu defa gördüğüm deniz öncekinden farklıydı, sanki baktığım onun gözleriydi. Neler oluyordu böyle bana Denizin derinliklerinde kaybolurken bu defa garsonun sesiyle irkildim. ?' Bu kahveyi yan masanızda ki şu beyefendi gönderdi'' Bu ne kendini bilmezlikti böyle. Çılgına döndüm bir anda. İçimdeki gururlu Bahar açığa çıktı aniden. Kahveyi kaptığım gibi masasına gittim. Masaya sertçe bıraktım, yarısı taştı kahvenin. ?'Sen kimsin ki bana kahve gönderiyorsun. Sen kendini ne sanıyorsun'' diye bağırdım. Bütün gözler üzerimize çevrildi. Konuşmasına fırsat bile vermeden uzaklaştım oradan. Kapıdan çıkarken kızlarla karşılaştım. Ne oldu Bahar diye sordular. Öylesine sinirliydim ki arkasından da söylenmeye devam ettim.'' Kendini bilmezin biri bana kahve göndermiş. Bu insanlar bu öz güveni nerden buluyorlar kendinde anlamıyorum. Pınar hınzırca gülümseyerek'' yoksa şu arkanda ki beyefendi mi gönderdi o kahveyi ?'diye sordu. Ani bir hareketle arkama döndüm. Aman Allahım gerçekten de o. ?'Bakın hanımefendi o kahveyi ben göndermedim. Yanlış anlamışsınız; yan masamızda ki beyefendi göndermiş yani o sözleri yanlış kişiye söylediniz. Olsun üzülmeyin ama bana söylerken o zaten duydu bütün söylediklerinizi. ?'dedikten sonra gülümseyerek baktı yüzüme. Ay yoksa yine mi utancımdan kızardı yüzüm. Of ya bir kerede yanlış anlamasam içimdeki Bahar rahat dursa olmaz. Başımı öne eğerek ıkına sıkına özür diledim. Ciddi bir tavırla ?'Önemli değil. Bu arada benim adım Murat''dedi elini uzatarak. Başımı kaldırıp benim adımda Bahar dedim. Murat ile ilk tanışmamız böyle oldu.
?'İzin verirsen eğer size kahve ısmarlamak istiyorum'' dedi Murat. Olabilir ama bir şartla dedim. Şaşırmış bir halde nedir o dedi. Bende başka bir yerde içersek olur dedim. Gülümseyerek kabul etti. Sahilde bir çay bahçesine gittik. Asker olduğunu orada öğrendim Murat'ın. Hava harp okulunda pilot olarak çalışıyormuş. Daha fazlasını öğrenemedim. En azından o gün için. Murat ile uzun bir süre kahve arkadaşı olduk. Sık sık işten arta kalan zamanlarda kız kulesine karşı kahve içerdik. O zaman öğrendim gökyüzüne âşık olduğunu. Belki de bu nedenle gözleri gökyüzüne benziyordu.
Yine kahve günlerimizden biriydi. Bir anda sesli düşünmüşüm. ?' Ne garip değil mi'' diye bir soru çıkmış ağzımdan.'' Garip olan nedir'' diye sorduğunda anladım. Senle ben dedim ona. Hala anlamayan gözlerle bakıyordu yüzüme bende devam ettim anlatmaya. Sen gökyüzüne âşıksın bense ondan korkuyorum ve ben yeryüzüne aşığım. İki farklı insan şu an yan yana ve ortak olan tek zevkimiz kahveyi yudumluyoruz. Önce denizin tam ortasında duran kız kulesine baktı uzun uzun. Sonra bana doğru döndü ve yüzüme baktı. Ve o unutamadığım sözcükleri söyledi. ?' Gökyüzü ve yeryüzü bir birlerine her daim âşıktır ne ayrılabilirler ne de kavuşabilirler.'' Günlerce ne demek istediğini düşünüp taşındım ama bir türlü bulamadım. Birkaç gün sonra yine aynı yerde buluştuk Murat'la. Yanında küçük kadife bir kutu. Yanına yaklaşarak merhaba dedim. ?' Hoş geldin'' dedi. Bir süre ikimizde sessizce denizi izledik. Sessizliği Murat bozdu.'' Hala o cümleyi düşünüyorsun değil mi'' diye sordu. Nerden anladın dedim. Gözlerinden dedi. Cevap vermeden sadece baktım yüzüne. Anlamadığımı çözmüş olacak ki devam etti cümlesine. O günden sonra hep bir cevap arar gibi bakıyorsun yüzüme dedi. O kadar belli oluyor mu diye sordum gülümseyerek. Benim aksime gülümsemedi Murat. Ciddi bir yüz ifadesiyle bana doğru iyice döndü ve ellerimi avuçlarının arasına aldı. Gözlerimin ta derinlerine bakarak ?' Seni ilk gördüğüm anda midemde milyonlarca kelebek aynı anda uçuştu. İlk başta anlayamadım nedenini ama o gün anladım. Seni seviyorum Bahar. Ben gökyüzü sen yeryüzü yolumu bulmam için sana her daim ihtiyacım var ve bir nokta da buluşmalıyız. Sevdiğim, sevgilim ve benim yol arkadaşım olur musun? ?'
Ne diyeceğimi bilemedim başta. Daha sonra ellerini sıkıca tutup evet diye haykırdım. Uzun bir süre bir birimize sarılmış vaziyette kaldık orda. Sanki yıllarca bir birini görmemiş ve hasret kalmış iki sevgili gibi. Bir anda gökyüzünde kara bulutlar dolaştı. Neyin var diye sordum. ?' Yazın bir görev için şehir dışına çıkacağım ve uzun bir süre görüşemeyeceğiz'' dedi. Gülümseyerek unuttun mu? Yeryüzüyle gökyüzü bir noktada buluşacaklar. O piste ineceğin gün orada olacağım. Sana kavuşmak için bekleyeceğim. Tekrar sarıldı bana, bu sefer ki önce ki kadar uzun olmadı. Yanında duran kadife kutuyu aldı ve kapağını açtı. Ne güzel bir kolye, benim mi bu diye sordum.'' Evet, senin ?'dedi. ?' Yusufçuk böceklerinin hikâyesini bilir misin?''diye sordu. ?' Yusufçuk böcekleri eşlerine sadık tek hayvandır dedi. Yusufçuk böceğinin dişisi çiftleştikten sonra eşinin kafasını yer ve başka bir böcekle çiftleşmez. Ve yusufçuk kolyesi de ölümsüz aşkın sembolüdür'' dedi. Bir kolye böylesine etkilememişti beni.
Yaza kadar çok keyifli vakit geçirdik Murat'la. Ayrılık vakti gelmiş çatmıştı. Korkularımı hiçe sayıp onu uğurlamak için piste gittim. Kalbime kramplar girdi. Ayaklarım titriyordu, yine de vazgeçmedim o uçağa binip havalanıncaya dek orada bekledim. Uçak havalanır havalanmaz koşarak uzaklaştım oradan. Dışarı çıktığımda derin bir nefes aldım ve her zaman kahve içtiğimiz Salacak sahiline gittim. Kendime acı bir kahve ısmarladım.
Zaman su gibi akıp geçiyordu. Murat her fırsatta telefon ediyor ve uzun uzun konuşuyorduk. Geleceği günü iple çekiyordum. Ve o kara haber. Annem yine televizyonun karşısına geçmiş haberleri izliyordu. Bense Canan Tan'ın, En son yürekler ölür kitabını okuyordum. Bir anda dikkatim dağıldı ve gözüm son dakika haberlerine kaydı. Alt yazı olarak sürekli geçip duran bir haber.'' Üst teğmen Murat Yılmaz'ın kullanmış olduğu uçak bilinmeyen bir nedenle düşmüştür.'' Önce tam olarak idrak edemedim ya da etmek istemedim. Kumandayı alıp bütün kanallara baktım sonunda birisi haberin içeriğini veriyordu. Uçak tamamen yanmış ve kurtulan olmamış. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. En son daha on yaşında bir çocukken babamın ölüm haberini aldığımda böylesine yıkılmıştım. Tarih tekerrürden ibaret derlerdi de inanmazdım. Yıllar önce yine böyle öğrenmiştim babamın ölüm haberini.'' Yüz başı Sedat Çelik, uçağı bilinmeyen nedenlerden dolayı düşmüştür ve yanarak can vermiştir.'' Hani bir kemik aynı yerden kırılmazdı. Kırıldı işte, yüreğimin kemiği tam da aynı yerden kırıldı. En çok sevdiğim iki insan neden aynı şekilde can verdi ki. Nasıl bir adalet bu? O zamanlarda sadece tek bir acı vardı yüreğimde oysa şimdi hem babamın hem de Murat'ın acısı var. Hem de can damarımda.
İçimde çığlık çığlığa can çekişen feryatlarım annem omzuma dokunduğunda dışarı çıktı. Gözyaşlarım istem dışı akmaya başladı. O an anladı annem her şeyi. Anladı ama nasıl teselli vereceğini bilemedi. Sarıldı yavrusuna ve o da benimle birlikte iki adamın arkasından ağladı..
Birinci Bölümün Sonu.
ben bu öyküyü sevdim, yolu nereye gider bilmem ama çok sevdim, sanki yaşanmış hissi veriyor insana, diğer bölümlerini de bekliyorum sabırsızlıkla, ama finali çok merak ettim şimdiden, sanki içimizdeki şeytan😡 tebrikler ve daim başarılar👍👍👍
Benim şu an yaşadığım kesinde:) bakalım devamını bende bilmiyorum yaşayarak göreceğiz:D